MİZAH
Giriş Tarihi : 05-05-2024 20:58

Kim Kime Gününü Gösterdi Acaba / İbrahim Şahin

Yazan: İbrahim Şahin -KİM KİME GÜNÜNÜ GÖSTERDİ ACABA

Kim Kime Gününü Gösterdi Acaba / İbrahim Şahin

KİM KİME GÜNÜNÜ GÖSTERDİ ACABA

Her gün yüceliyorduk. Daha doğrusu yüceldiğimizi sanıyorduk.

Her gün velilerimiz okula geliyordu. Biz bir kez, velilerimiz çoğu kez, saat başı... Her biri öğretmen dersten çıkarken kafasını uzatırdı; “Ne oldu?” Bizde cevap hazır. Bizde cevap binler.

Öğretmen her gün aynı. Dersi dinlemeyenlere, defterini kitabını uçak yapıp uçuranlara; “O uçakla geleceğini yolcu ettin biliyor musun?” diyordu. Uçak iniyor, kalkıyor. Öğretmenden her iniş kalkışta bir söz; “Oynarken neler kaybettin biliyor musun?’

Uçaklar çoğu kez öğretmenimizin kafaalanına iniş yapıyordu. Biz öğretmenin kızacağını beklerken öğretmen; “O davranışın hata olduğunu söylemek zaman kaybıdır. O davranışı yapan o davranışın kendisine bir getirisi olmadığını bilseydi, o davranışı yapmazdı. Onlar kendi zamanlarını çalabilir ama dersi dinleyen üç beş arkadaşının zamanını asla. Ona izin vermem.”

Yolculuk molası…

Annelerimiz; “Ne oldu? Öğretmen ne dedi?’’ Sormazlardı derste ne yaptın? Tek sordukları; “Öğretmen sana ne dedi?’’

Biz sıralardık öğretmenin demediği, annemin duymak istediği sözleri; “Öğretmen bana geri zekâlı dedi, ben anlatsam da anlamazsın dedi hatta tüm sınıfa aptalsınız” dedi.

Bütün anneler; “Biz ona gösteririz gününü.” derdi. Annelerimizin hepsi, soluğu müdürün odasında alıyordu. Müdür, annelerimizi bir şekilde yolcu ediyordu. Tabii, annelerimizin yolu kısa. Sınıfın kapısına kadar. Bekleyişler sürüyordu. Meraklı bakılışlar, meraklı sorular...

Öğretmen, sadece uçaklarımıza laf atmıyordu. Daha doğrusu, öğretmen bize laf atmıyordu, biz attı olarak algılıyorduk. Bir defa anne babalarımız tarafından güdülenmişiz. Her birimiz ayarlı bir kompütür, susmak bilmiyor öğretmeni şikâyetimiz. Öğretmen, defteri, kitabı açmamıza, deftere kitaba yazmamıza, sorulara cevap vermemize, sınıfa girişimize, çıkışımıza da laf atıyordu.

Öğretmen laf atmasa da, biz attırıyorduk daha doğrusu atmış gibi anlıyorduk; “Anne, öğretmen bana koridorda manalı manalı baktı.’”

Annem atılıyor devreye; “Ben anlarım onun ne diyeceğini, şu tipe bak şu tipe. Tıpkı mal tipi demiştir. Ben onun hesabını sorarım.”

Öğretmen, bazı arkadaşlarımıza sınıfta bir şey demez, teneffüste köşe bucak çeker; “Yaptığın davranış doğru değil, davranışlarına dikkat et.’’ derdi.

Öğretmen, arkadaşlarımızla konuşurken konuşmaları duymazdık ama görürdük. Öğretmenimizin konuştuğu arkadaşımız, annesine; “Öğretmenimiz, beni merdivenin altına çekti”, görenler de; “Anne, öğretmenimiz Ayşe’yi, Fatma’yı merdivenin altına çekti’’ derdi.

Kopardı kıyamet; “Öğrenciyi, hem de kız öğrenciyi merdiven altına nasıl çeker, görür o gününü.’’

Öğretmen, geri adım mı atmıştı, dersini almış mıydı anlamadık. Öğretmen artık dersi dinlemeyenlere değil, dinleyenlere kızmaya başladı. Ödevi yapmayanlara değil, yapanlara.

Ben huzursuz, tüm sınıf huzursuz. Annemiz sorarsa ne diyecektik. Her gün annemizin okula gelişi bizi kahramanlaştırıyordu. Sınıfta bir asaletimiz, evde bir asaletimiz vardı. Bulduk çaresini. Biz dersi dinlemeye, ödevi yapmaya, öğretmen bize kızmaya başladı.

Velilerimiz görevi başında; “Bu nasıl öğretmen? Çocuğum dersi dinlemese de suç, dinlese de.’’

Şikâyetler bir türlü bitmedi, yıl bitmişti. Sınıfta “Takdir-Teşekkür” almayan bir öğrenci yoktu ve ilişikte bir not; “Beni şikayet edebilirsiniz.”

Velilerimiz eksiksiz yine okula gelmişti, bu defa yalnız müdüre değil, hem müdür hem öğretmene.

Hem müdür, hem öğretmene özür dilemeye ama hiç birinin aklına çocuğundan özür dilemek gelmedi.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi