ANI
Giriş Tarihi : 13-11-2023 14:03

Kalaycı / Nevin Yavuzcan Ceylan

Yazan: Nevin Yavuzcan Ceylan: KALAYCI

Kalaycı / Nevin Yavuzcan Ceylan

KALAYCI

“Kalaycı geldi, kalaycı!!!”

Bir yaz günüydü bu sesi duyduğumda. Bahçeye çıktım, bir kez daha dinledim; "Kalaycı geldi, kalaycı!!! Bakır kaplar kalaylanır!!”  Duyduklarım doğruydu, kalaycı gelmişti.

Son yıllarda kalaycı bulmak, çok zor. Biga gibi bir yerde kalaycı kalmadı. Kullanım amaçlı olmasa da, sakladığım birkaç bakır kap bulunuyor. Fakat eskiden kullanıldığı için, biraz elden geçmesi gerekiyordu. O nedenle ben de, bir kalaycının geleceği günü bekliyordum. Toprak ve bakır kapları saklamak, geçmişi hatırlatan hobilerimden benim.

Bağırarak gezen bir kadındı kalaycı. “Gelir misin? Bir bak hele şunlara” dedim. Yakın bir yere kurmuşlar tezgâhı. Bir de erkek vardı tezgahın yanında. Herhalde kalaycının eşidir diye düşündüm. Zira bizim türkülerimiz bile, erkek kalaycılar üzerinedir.

Hatırlayanlar var mıdır acaba?

“Ana, ana niye verdin beni kalaycıya?
Kap kalaylamıyor, yama yapıyor vay vay!
Kalaycının sesi yanık
Pabuçları, yırtık çarık.
Ana, ana niye verdin beni kalaycıya?
Kap kalaylamıyor , yama yapıyor, vay vay!!”

Ama bu kalaycı kadındı. Yardımcıları da kızı ve oğluydu. Geçen yıldan beri poşet içinde bekleyen bakırları kalaycıya verdim. 

Kalaycı kadın, pirinç eşyaları da silerek parlattıklarını söyleyince; benim vereceklerim de çoğaldı aklımda birden. Çok eskiden kalma bir de mangalım vardı. Onun da temizlenmesini istiyordum. Hesap iyice kabaracaktı ama, bir daha nerede kalaycı bulacaktım ki?!

Geçtim karşılarına, çalışmalarını izledim. Belli ki işinin ehli hepsi de ve çok süratli çalışıyorlardı.

"Nereden öğrendin bu mesleği" diye sordum. 

"Dede mesleği , sekiz yaşında dedemin yanındaydım. Sevdim ve öğrendim. 61 yaşındayım hâlâ yapıyorum. Eşim, sen çalısma ben sana bakarım diyor. Ama ben duramıyorum. Benden sonra da bayrağı alacak yok. Ben son kalaycı bizden" diye cevapladı kalaycı kadın ve kapları temizlemekte olan kızı ile oğluna bakarak; "Temiz olmadan kalay tutmaz" dedi. 

“Çok para istiyorsun. Kalay sanki altın gibi” dediğimde kalayın üzerindeki; “Kalay Bankası” yazısını göstererek cevapladı beni. 

Bir süre daha izledim. Kızı da, oğlu da çalışıyorlardı tıpkı bir aile şirketi gibi.

“Sen bize, bir de öğle yemeği hazırlasan abla, keşke" dediğinde kalaycı kadın, akşamdan kalan yemeklerin yeteceğini düşünerek; “tamam” dedim ben de. 

Sonra, onları orada bırakıp eve döndüm. Arada sırada arka balkona çıkarak oradalar mı diye de bakıyordum. 

Epeyce vakit geçti. Ne gelen var, ne giden. “Yaa bunlar, benim kapları da alıp gitmesinler. Ortalık dolandırıcı dolu” diye düşündükten sonra onların çalıştığını görünce de, kendimi kınadım; “Ayıp senin yaptığın. İnsanların günahını almak ne kadar da kolay”
 
Daha sonra işi biten kapları getırmeye başladılar. “Pirinç gondol setin harika oldu. Pırıl pırıl parlıyor. Şimdi bunlar kuyumcularda satılıyor" dedi kalaycı kadın. Doğru söylüyor, ben de zaten yaklaşık otuz yıl kadar önce, Edirne'de kuyumcudan almıştım. Epeyce pahalı idi. Ama şimdi yeni gibiydiler.

“Kayınvalidemden kalma, belki yetmiş yıllık o mangal da harika görünüyor. Ellerine sağlık. Bakır tencerelerim, tatlı tepsilerim de çok güzel olmuşlar." diye teşekkür ettim. 

“Kullan diyor, seneye yine geleceğim” dediğinde kalaycı kadın, “Ben her sene sana , o kadar para mı vereceğim?” düşüncesi geçti aklımdan ama bunu ona söylemedim tabii.

Şimdi güzel bir nostaljı köşesi hazırladım. Tahta yer sofrasının üzerine kalaylanan tencere, sahan, toprak güveçlerimi ve tepsilerimi sıraladım. Mangalın içine de çam kozalaklarımı doldurdum. Bolu, Anıtkabir, Biga yöresinden onlar. Hepsini geçen yıl verniklemiştim. Tatlıpınar Istırancalar’dan meşe kobalakları, süs kabakları hepsi onun içinde. Anıların çoğu da nostalji köşesinde.

Geçmişi hatırlamak, geçmişte yaşamak güzel geliyor bu yaşlarda. Yeniden başlasak hayata, nasıl olurdu acaba?

Editör: Serhan Poyraz 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi