ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-08-2023 23:36   Güncelleme : 03-08-2023 21:48

İki Kadın Arasında Kalan Bir Adam... / Aydın Hanzala

Yazan: Aydın Hanzala -İKİ KADIN ARASINDA KALAN BİR ADAM...

İki Kadın Arasında Kalan Bir Adam... / Aydın Hanzala

İKİ KADIN ARASINDA KALAN BİR ADAM...

Bir sigara yaktı, ciğerlerinin dibine kadar çekti.
Nefes alışverişi kontrolsüzdü. Belli ki yüreği çok yanıyordu.
“Yalnızlık ne acı şey. Anlaşılmamak, dikkate alınmamak, hassasiyetleri yok sayılmak ne kötü şey...”
“Kalabalıklar içinde boğulmak, seslerin gürültüden ibaret olması çok garip şey...” dedi, kendi kendine genç adam.
Sevilmesine seviliyordu, hem de çok seviliyordu fakat nedense dikkate alınmıyor, değer görmüyordu..
“Değerli olmayan, dikkate alınmayan bir insan gerçekten sevildiğini hissedebilir buna inanabilir mi?” diye soruları art arda soruyordu kendi kendine.

Sevmek ya da sevilmek nedir? Sevgi varsa neden yaşamak kahır verici? 
Bir yerlerde bir sorun var, yanlış giden bazı şeyler var ama ne? Beynine düşen sancılı düşünceler onu karanlığa, karamsarlığa doğru sürüklüyordu.

Sanki bir tuzağa, kapana düşmüş de bir çıkış yolu arıyor gibiydi. Oysa çıkmaz sokaklarda çıkış yolu yoktu. Yüksek örülü dört duvar arasında sıkışıp kalmış hissediyordu kendini...
“Fani bir hayat için birbirini seven insanlar neden yaşamı birbirine zehir edip duruyorlar?
Oysa hayat insanlarla, insanlar ise sevgiyle birbirine anlamlıdır. Birbirlerinin huzur ve mutluluk kaynağı olmak yerine neden acı ve keder kaynağı oluyorlar?” dedi, genç adam. Dönüp kırılan umutlarına baktı, yerlerde sürünüyorlardı. Acı bir tebessüm yayıldı dudaklarına, gözyaşlarına hakim olamadı.

Bir kadının gözyaşları değildi bu yaşlar, gözden yüreğe doğru çağlayan gözyaşlarıydı.
Yükselen solukları göğüs kafesini şişiriyordu, hıçkırıklarla ağlayan bir çocuk misaliydi acınası hali...

Bir gece öncesine uzandı düşünceleri; eşini alıp parka gitmişti. Serin esen hafif bir rüzgâr, yemyeşil çimenler, ağaçlardan gelen yaprak sesleri huzur veriyordu insana...

Genç adamın yaşadığı derin sorunlar vardı, hayat ona gülmeyi yasaklamış gibiydi... Yaşadığı sorunlara rağmen hayata tutunmak için çırpınıyordu. Kırıldığı her dalın yerine yeni bir dala sarılıyordu.
Eşinden gizli saklısı olmayan bu genç adamın talihi, kaderi çok zor bir kaderdi.

Eşi tarafından çok seviliyordu genç adam. Fakat mutlu değildi. Zaman zaman düşünürdü "keşke bu kadar sevilmeseydim, sevilmenin yerine dikkate alınıp sayılan biri olsaydım." Eşine çok değer veren genç adam onu kırmamak için çok naif, çok kibar davranıyordu. Eşini bir eş olmanın çok ötesinde bir dost, bir arkadaş, bir sırdaş kabul ediyordu.
Hangi kadın böyle bir eşe sahip olmak istemez ki?

Fakat genç adam verdiği değerin karşılığında sadece sevilmek olarak karşılık görüyordu. Hassasiyetleri, duyguları sürekli hiçe sayılıyordu. Bu durum genç adamın hayattan kopmasına sebebiyet veriyordu...

Genç adamın annesi geçmişte bazı sorunlar yaşatmıştı bu çifte. Gelin-kaynana yıldızları bir türlü barışmamış, yıldızlarının barışması için genç adam bir çok çözümlemeler öne sürmüş olsa da beyhude sonuçlanmıştı. Çünkü iki taraf da çözüme yanaşmamış; her biri kendi keyfi arzularını dikkate almayı önemsemişti. 
İki kadın arasında sıkışıp kalan genç adamın hayatı heder oluyordu...

Uzun bir süre gelin-kaynana kavgası arasında kalan genç adam büyük çaresizlikler yaşıyordu.
Ne annesi ne de eşi tarafından hiçbir şekilde dikkate alınmıyordu. Bu durum onun canını çok yaksa da acısına kimse merhem olmaya yanaşmıyordu.

Aradan geçen yıllar ona hayatı zindan etmişti.
En sonunda genç adam iş yerinde olduğu bir gün gelin-kaynana kavgası yeniden fitillenmiş,  bu kavganın gürültüsü konu komşuyu dahi rahatsız etmiş ve ev sahibi onları evden çıkarmaya karar vermişti. Gelin hanım o gün kaynana hanımı evden kovmuş ve yaşlı kadın evi terketmişti. Genç adam günün yorgunluğuyla akşam eve gelince, eşi durumu anlatmış ve annesini evden kovduğunu söylemişti. Genç adamın yüreğine acılar düşmüş ve derin bir hüznün içinde bulmuştu kendini.

Ne annesinden ne de eşinden gereken değeri görmeyen genç adam derin boşluklarda bocalayıp durmuştu. Gördüğü her kadında bir anne şefkati, değeri, merhameti aramıştı.

Aradan geçen zaman içinde genç adam ağabeyine gidip yaşadığı derin hüznü anlatıp,  ağabeyinden yardım istemişti. Ağabey düşünüp,  değişik çözümler, önerilerde bulunsa da genç adam sunulan önerileri uygun bulmamıştı.

Genç adam ağabeyine "şöyle yapalım, 16 yıldır annemiz yanımda ve ben bu zaman zarfında ne evliliğimden ne de hayatımdan hiç bir şey anladım. Annemiz bir süre sende kalsın, onu yanına çağır seni özledik, torunların babaannelerini istiyor gel bizde bir süre misafir ol. Kalan süre içerisinde en küçük bir huzursuzluğun işaretini hissettiğin an bana haber ver, bu sefer ben annemi alayım yanıma torunların seni özledi gel de torunlarının özlemini gider. Bende kaldığı süre içerisinde huzursuzluğun işaretini hissettiğimde bu sefer sen alırsın. Bu şekilde annemiz kendini değerli hissedecek ve kalan ömrünü mutlu geçirecektir. Bu durumdan da ne senin eşin ne de benim eşimin haberi olmasın" demişti.
Bu çözüm son derece önemli ve belki de iki aile için çok güzel bir başlangıç olacaktı. İki kardeş bu karara memnuniyet duyarak hayata geçirmeye karar verdiler. Genç adamın yakın zamanda eşi ve annesi arasında gerçekleşen kavganın sıcaklığı taze olduğu için anne hanımı ağabeyinin alması kararlaştırıldı.

Ne yazık ki yapılan anlaşmaya riayet etmeyen ağabey genç adamı bu ateşin içinde bırakmıştı.
Genç adam defalarca ağabeyine yapılan anlaşmayı hatırlatsa da ağabey bir şekilde genç adamı oyalamıştı.

En nihayetinde genç adam ağabeyine "Neden annemizi almıyorsun? 
Söz vermiştin, neden sözünde durmuyorsun?" demişti.

Ağabey ise "Çağırıyorum gelmiyor ne yapayım?" diye cevap vermişti.
Genç adam "Biz ne konuştuk seninle çağırmayacaksın gelip tatlı bir dille onu evine davet edecektin." demişti.

Fakat ağabey genç adamı terslemişti.
Aradan geçen zaman içinde genç adamın evinde huzursuzlukların boyutu büyümüş ve genç adam çaresizliğe mahkum kalmıştı. Gelin hanım ve kaynana hanım arasında bitmek bitmeyen kavgaların ardı arkası kesilmemişti.
En nihayetinde gelin hanım yeniden kaynana hanımı evden kovmuştu. Genç adamın çözümlemeleri hiç bir şekilde dikkate alınmamıştı.
Ağabeyinden de gereken desteği alamayan genç adam tam bir keder içine düşmüştü.

Anne hanım evi terketmiş.
Bir kaç gün bir kızında, bir kaç başka bir kızında, bir kaç gün kendi kardeşinde kalarak yaşamı sürdürmüştü. Ancak asıl kaldığı yer büyük oğlunun evi olmuştu.
Büyük oğlunun evinde kaldığı süre içinde ciddi sıkıntılar yaşamıştı.

Oğlu onunla konuşmamış, ilgilenmemiş.
Böylelikle iki yıl geçmişti.

Genç adam bu süre içinde sürekli yüreği yangın yeri olarak yaşamıştı. Annesini düşünüyordu. Onun nelerle karşılaştığından haberdardı. Genç adamın annesine olan saygısı derindi. Her ne kadar annesi tarafından değer görmemiş, dikkate alınmamış olsa da annesini incitmekten hep korkardı...

Genç adam artık annesini yeniden evine çağırıyor, onunla yakından ilgileniyordu. Anne hanım bir misafir olarak ayda bir kaç gün genç adamın evinde kalıyor, yıllardır görmediği torunlarını öpüp koklama fırsatı buluyordu...

Fakat gelin hanım yeniden homurdanmaya başlamış ve sudan sebeplerle bahane bulup huzursuzluk çıkarıyordu...

Bir gün parkta eşiyle oturup konuşan genç adam eşine, başına gelen felaketlerin sıradan olmadığını söylemiş, "Bu süreci atlatmak için birbirimize destek olmalıyız.” demişti.

Fakat eşi konuyu bir şekilde yine annesine getirip "Anneni istemiyorum, tahammül edemiyorum." demişti. Genç adam ise, “Annem bizde kalıcı değil, ayda bir kaç gün misafir olarak kalmasına mı tahammül edemiyorsun?" demişti. Saatlerce eşine yalvararak "Annemin oğlunun evine misafir olarak gelmesi kadar daha doğal olan nedir?" diye sormuştu.
Eşini ikna etmiş olduğuna inanarak parktan kalkıp eve gelmişlerdi. Huzur içinde sabah kalkıp işe giden genç adam akşam eve gelince annesini evde görememiş ve eşine "Annem nerde?" diye sormuştu.

Eşinin yine bir şekilde dolaylı olarak anne hanımı evden sürdüğünü öğrenmişti. Genç adamın yüreğine yine ateşler düşmüştü…

Genç adam tüm bu yaşananları bir kez daha gözünün önünden geçirdi ve elindeki sigaraya baktı, derinden bir nefes çekti.
18 yıl dile kolay...

Bu 18 yıl içinde önerdiği bütün yöntemlerin hiç bir şekilde işe yaramadığını gördü. Ve düştüğü ruhsal bunalım sonucunda intihar ederek kendi hayatına son verdi genç adam.

Suçlu olan ne gelin hanım ne de genç adamın annesi idi. Asıl suçlu, genç adamın kendisiydi ve suçunun bedelini hayatıyla ödedi...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi