SÖYLEŞİ
Giriş Tarihi : 06-04-2023 23:33   Güncelleme : 07-04-2023 01:38

İçini Dolduruyoruz

Yazan: Nisa Nur Kıztanır -İÇİNİ DOLDURUYORUZ

İçini Dolduruyoruz

İÇİNİ DOLDURUYORUZ       

YALNIZLIK  
Buradayım. Aramayın neyin içini dolduruyoruz diye. Hazırsanız başlayayım anlatmaya. Bazı şeylerin içini dolduramıyoruz. Dolu sanıyoruz, biliyoruz sanıyoruz ama bilmiyoruz. İnsanın hayatta bir adım ileri gitmesini sağlayan merak duygusu değil midir? O hâlde neden merak etmiyoruz?

Yalnızlık kavramının içini dolduralım bugün. Dolu sandığımız bu kelimenin içindekilere baktığımda toplumda genelleşmiş o kelimeleri görüyorum. Kimsesizlik, depresyon, duygu kaybı... Yanılıyorsunuz. Görmüyorsunuz ki bu kelimeler yalnızlığı doldurmuyor. Bir şeyin içi dolduğu zaman değeri artar. Yalnızlık çöküyor! Denemeye değer dediklerimizden olsun yalnızlıkta. Ona da verelim bu şansı. Yalnız bırakmayalım yalnızlığı. O dolduramaz kendi içini. Ellerinden tutalım onun. O da hak ediyor hakkı verilerek yapılmış bir binada yaşamayı. Verin yüreklerinizi oluşturalım bu binayı.  

Bir binaya başlama aşaması zemine temel atmak olur. Bizim binamızın da bundan farkı olmayacak. Alışılagelmiş düzenin dışına çıkamayız. Yalnızlığa, merhaba diyerek atalım o temeli. Ama bu merhaba cesurca bir merhaba olsun. Korkarak attığın bir temel sağlam olmaz ki. Ver selamını. Sık, tuttuğun eli. Attın mı temeli? Harikasın.   

Başlayalım birinci kata. “Düşüncelerimizi dinlemek” Hangimiz gün içinde yarım saatte olsa ayırıp düşüncelerimize kulak veriyoruz?  Saatlerce şarkı dinleyebiliyoruz. Okula ya da markete giderken uyurken hatta ders çalışırken bile! Düşüncelerimizi yok sayıyoruz. Belki onlarla da karşı karşıya gelmekten korkuyoruz. Sizin ilacınızı biliyorum. “Yalnız kalmak.” O sevmediğiniz yalnızlık sizi düşüncelerinizle sizi buluşturuyor. Daha ne olsun? Düşüncelerimiz de ilgi ister. Onlara kulak vermediğimiz zaman birikir, üst üste yığılır, çözülemeyecek kocaman bir sorun haline gelirler. Halbuki öyle değiller. Üstüne düşünüldüğü zaman çözülemeyecek sorun yok. İşte size birinci kat bitti. “Düşüncelerimize kulak veriyoruz katı”   

Dinlediysen düşüncelerini keşfet bir de kendini. Düşüncelerine kulak verdiğiniz zaman keşfedersiniz kendinizi. Tıpkı bir binada birinci kata çıkmadan ikinci kata ulaşamayacak olmanız gibi. Gün içinde ben de dahil çokça boş vakit geçiriyoruz. Telefonun başında, bilgisayarın başında... Bunlar bizim sevdiğimiz şeyler mi? Evet diyemeyiz. Sadece vakit geçirme aracımız. Her insanın vardır bir yeteneği, ilgisi yahut yapmayı sevdiği bir aktivitesi. Olanlar gökten yağmıyorlar ya! Onlar sadece yalnız kalmayı biliyorlar. İşte bitti ikinci kat. “Kendimizi keşfediyoruz katı” Haydi üçüncü kata.   

Keşfettiysen kendini bir de bak bakalım çevrene. Ne çok şey var çevremizde. Ama o kadar odaklanmışız ki hayat meşkalesine fark etmiyoruz hiçbirini. Dikkatli baksak rüzgâr eserken ağaçta oluşan görüntünün ya da yağmur sonrası açan güneşin gökyüzünde oluşturduğu görüntünün ne kadar muazzam olduğunu anlardık. Bazen kendimizi keşfetmeden çevremizi göremeyiz. Bak! İkinci kat olmadan üçüncü katın da bir anlamı yok.    

Bir de teras olsun bu binada. Çıktıkça yaşamayı sevdiğimiz, huzur bulduğumuz... Ama bunun da bir şartı var tabii ki. Alt katlara tek tek çıkman gerek ki terasa ulaşasın. Düşüncelerini dinle, kendini keşfet, çevreni fark et, kısaca yalnız kal ki yaşamayı sevebilesin. Bir binada nasıl bağlantılıysa bütün katlar, yalnızlıkta da bağlantılı bütün olaylar. Yeter ki temeli atmayı bil. Gerisi ip söküğü gibi devam eder. Oluştu mu yalnızlığın yaşayacağı bina? Bence oluştu. Bence korkularını da aştın. O binada sana ve yalnızlığına mutluluklar dilerim.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi