ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 19-09-2022 21:29

İblis'in Hikâyesi

Yazan: Elmas Tunç - İBLİS'İN HİKÂYESİ

İblis'in Hikâyesi

İBLİS'İN HİKAYESİ 

Siz insanoğlu, büyük resmi görmeksizin hikayenin Adem'in cennetten sürülmesiyle başladığını sanıyorsunuz! Ne büyük yanılgı! Oysa asıl hikaye, onun çamurdan yoğrulmuş haliyle öylece yerde cansız bir şekilde uzanırken gördüğüm zaman başladı. İster haset deyin bu yakıcı duyguya, ister kıskançlık, isterseniz büyüklenme. Ne çıkar! Ok yaydan çıkmıştı bir kere. Haddi aşarak Adem'le Havva'dan önce bana yasaklanan o ağaca yaklaşmıştım. Kibrin meyvesiydi bu. Rütbelerim söküldü, güzellik elbisem soyuldu. Ve üryan  kötülüğüm, işte o gün meydana döküldü.

Madem hasetle başlamıştı benim öyküm; o halde mühlet verilen güne kadar hikayemi kendim yazmalıydım. Yanıma her gün gittikçe artan yardakçılar topladım, toplamaya da devam ediyorum. Ama yetmez! Siz aptallar neden iyilik karşısında kötülüğün hızla arttığını düşündünüz mü? Hiç sanmıyorum. Kibrinizi ayakta alkışlıyorum. Çünkü durup düşünecek kadar bile vakit ayırmıyorsunuz. Burnunuz Kaf Dağı'nda. Bir de mütevazı geçiniyorsunuz. İçinizi, ciğerinizi biliyorum. Kanınızda dolaşıp aklınıza türlü şeytanlıkları ben sokuyorum. Herkesten sakladığınız karanlığınızı, gölgenizi görebiliyorum.

Ortaya çıkarmak için küçük bir kıvılcım bekliyorsunuz. Marina Abramoviç'i hatırlamıyor olamazsınız. Zavallı bir performans sanatçısı, kötülük yapmak için eşsiz bir kurban. Kıpırtısız, tepkisiz ve insan bedeninde bir kurban. Her şey tek bir tokatla başladım. Vurmasını söyledim sadece izleyicilerden birisine. Kafasına silah dayamadım.

Ama onlar dayadı. Hem de yaptığı tek şey bir heykel gibi dikilmek olan o kadının başına silah dayadılar. Kötülük neden bu kadar çabuk yayılıyor demiştim ya size. Tüm bunlar yapılırken iyiler neredeydiler, neden pısırık bir fare gibi sindiler dersiniz? Cevabını bal gibi biliyor kalpleriniz. Fakat siz içinizdeki kötülük potansiyelini çeşitli travmalara, sebeplere bağlıyorsunuz. Karanlık, tehlike ve muğlaklık sizi bir kara delik gibi içine çekiyor. Zarar göreceğinizi bilseniz de iradenizin dizginlerini gevşek bırakmak hoşunuza gidiyor. Sizler iyiliğin güvenli limanından kaçıp kurt misali puslu havaya iltica ediyorsunuz. 

Kötülüğün ölümcül gizemine, bilinmezliğine kaptırıyorsunuz kendinizi. Sınırsızlığınızı keşfetmek istiyorsunuz. Durağan, vasat bir iyilik sizi asla tatmin etmiyor. Dolunay misali apaçık görülen saf kötülük de ilginizi çekmiyor. Maskeler ardına gizlenmiş, iyilik kisvesinin ardına saklanmış kötülükten bahsediyorum. Sisin içindeki arabayı merak ediyorsunuz gece gündüz. Gerilimden, zıtlıktan besleniyorsumuz. Çatışmalar, aslında ruhunuzun karanlık, uzlaşmaz ve anlaşılmaz tarafını besliyor. Tek kanadı bala yapışmış sineklerin yaptığını yapıyorsunuz. Boydan boya günaha, kire bulanmak size kendinizi özgür hissettiriyor.

Küstahlaştıkça kurtuluyorsunuz sizi dibe çeken kanatlardan. Var oluşsal sancılar içinde doğuyorsunuz dünyaya. Muhtelif sorular, küçük kurtçuklar ve iğvalar bırakıyorum kafalarınızın içine. Kemirgen mutsuzlukların müptelası olup çıkıyorsunuz ve birbirinizin kurdu oluyorsunuz. İzliyorum büyük bir keyifle. 

Nerede kalmıştık? Evet, hatırladım. Düşmandım iyi olan her şeye. Yutkundum, boğazım kurumuştu. "Daha çok kan akmalı ve gözyaşları dökülüp sel olmalı diye düşündüğü sırada içimdeki karanlık kuyu dehşetle uğuldadı, bir kaya yuvarlandı boşluğa duvarlarına çarpa çarpa.  Dev bir krater aralandı adeta. Ağzımın kenarından lav denizi aktı. İki koca kazmayı andıran kapkara dişlerimle bir kahkaha patlattım. Öyle ki bulunduğum yer zangırdadı.

Âvânelerim pervane oldu etrafımda; el pençe divan durdular. "Emret, vuralım, kıralım, laf üstüne laf katıp yuvalar yıkalım, ülkeleri birbirine kırdıralım, söyle ne istersen yapalım" diye kıllı ellerini oğuşturdular.

Kimini Asya'ya gönderdim, kimini Avrupa'ya. Kimisini Afrika,  Amerika derken İslam beldelerine misliyle gönderdim yardakçılarımı. Kötülük hanedanlığını büyütme hırsıyla yanıp tutuşuyordum.

Bu yüzden huzursuzca yerimden kalktı, gerindim,yellendim. Tan yeri kararmış; evlerde ışıklar yanmıştı. Ortalık benim için şölen havasındaydı. "Kötülük beklememeli" diyerek içlerinden bir evi gözüne kestirdim. Domuzu andıran burnumla havayı kokladım. Nefti  duvarlar rutubet sızdırıyordu eskimiş tuğlalar arasından. Ucuz kömür tütüyordu bacasından. Burnumu yeniden eve doğru uzattım. Anason kokuyordu çilekeş odanın içi küfürle karışık. Yerde boylu boyunca yüzüstü uzanmış bir kadın boğuk bir sesle içini çeke  çeke ağlıyordu. Karı-koca kavgası... En sevdiğim... Ve şiddet, kan... Kadının eskimiş soluk kara penye bluzunun boğazı yırtılmıştı. Vücudunda morluklar vardı. Dudakları şişmiş, göz altları yeşile çalan  bir tonda çökük görünüyordu. Kocası olacak hergeleyse bir lafıma bakıyordu katil olmak için. Kulağının dibine yaklaştım ve ona beklediğini fısıldadım.

Karakoldaki sorgusunda suçu yine bana atmıştı diğer cibiliyetsizler gibi. Olsun. Cehennemde yalnız kalmayacaktım sonuçta. Çokluk... Çoğaldıkça büyüyordu kibrim. İnsanlara, içlerindeki kötülük tohumunu ben serpmiştim belki ama kendileri yeşertmişti.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi