ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 11-05-2023 23:20   Güncelleme : 11-05-2023 23:28

Hamura Fısıldayan Kadın / Gülçin Granit

Yazan: Gülçin Granit / HAMURA FISILDAYAN KADIN

Hamura Fısıldayan Kadın / Gülçin Granit

HAMURA FISILDAYAN KADIN

"Benim elim değil, Fatma anamın eli" diyerek, fısıldıyorum hamur teknesine. Unu yavaş yavaş boca ediyorum, mayanın içine. Kıvamı gelsin diye iki damla yağ, sonra ovala dur. Ha babam,  de babam ılık su ile. Okunmuş, kınalı ellerimle şimdi öpüyorum hamuru. Avuç içimle birlikte bileklerimi de kullanarak ovuyor ovuyorum.

Suyu yiyen hamur, kendini bırakıyor tekneye. Sağa sola ovalayıp, toparlıyorum. Tekrar teknede eze eze hamuru bir güzel yoğuruyorum. Ölesiye teslim oluyor avuçlarıma . Yoğruldukça hamurdan sakız gibi kabarcıklar çıkıyor. Ekşi maya kokusu sarıyor ovayı, damları. Hamurun yorgun yüzü ellerime düşüyor. Üstüne nemli bez örtüp mayalanmaya bırakıyorum. Ekmek hamurunu tandıra vermek üzere ateşin altını besliyorum. Kaynanam sesleniyor;

“Gelin bize de, otlu gözleme yap. Kıvır veletler de yesin.  . Yanına soğuk ayranda getirirsin.”

“Olur ana, sen de bahçeden ebe gömeciler topla.”

Hamur teknemin kulağına, unla birlikte özlemlerimi de boca ediyorum. Aman kaynanam duymasın diyorum. Mehmet’im geliyor aklıma.  'Yiğidim… Harran ovasının güneşi, çınar ağacının gölgesi, ellerimin kınası, evimin bacası, çocuğumun babası, kurban olam sana kuzu sarması Mehmet’im.' diye fısıldatıyorum. Yiğidimin koca ellerini belime dolamasını, saçlarımı okşamasını hatırlıyorum. Onu daha bir özlüyorum.

“Gelin otları yıkadım, beni duyuyon mu?” 
“He! He! Duyoyom ana, otları kavur da getir bana.”

Yeniden unu tuz ve su ile mayasız karıyorum. Aynı teknede yeni bir hamur yapıyorum. Çocuklar donsuz ovada koşturup oynuyor, kimisi salya sümük ağlıyor. Harran ovası sarı sıcak yanıyor!

Uzaklara dalıyorum, oturduğum yerden ana caddeye bakıyorum. Bize doğru tıslayarak gelen bir kamyon fark ediyorum. Kırmızı başlıklı bir kamyon geçip ovaya kıvrılıyor.” Mehmet’im!” diyor çığlık atıyorum. Kamyon şoförü pancar gibi kızarmış, Allah rızası için su istiyor. Pamuk tarlasından yük alır, fabrikalara bırakırmış. Kaynanam atıyor kendini şoförün yanına, elinde bir tas ayranla. Yük taşır, terlermiş kana kana ayran içermiş. Şoför it bakışlarını topluyor önüne. Cırlayan kornasıyla, yeşil otları ezip dönüyor tekrar geldiği yere.

Gözlemenin hamurları hazır, açıyorum oklavayla. Otları içine koyup kapatıyorum, üstlerine de tereyağı sürüyor kıvırıp çocukların ellerine sıkıştırıyorum. Önce kayınvalidemin eline tutuşturuyorum. 'Ah! Mehmet’im ne çok sever otlu gözlemeyi' bugün gideli tam bir ay olacak. Ne dedi bana? "Bir ay sonra döneceğim." Gün akşama henüz kavuşmadı. Mehmet’im her an gelebilir. Fazladan yaptığım gözlemeleri yağlayıp koyuyorum tencereye. Dikiyorum gözlerimi ana caddeye. 'Ha geldi, ha gelecek.' diyorum.

Sarı kız uzun kuyruğunu, baldırına vura vura otlaktan dönüyor. Kayınvaliden ipinden tutup onu ahıra bırakıyor. Süt sağma sırası bugün onda. Belimin ağrısını sıvazlayıp, ağrıyı belimden kovuyorum. Yazmamı söküp yeniden bağlıyorum. İçimde bir kıpırtı, heyecan sarıyor benliğimi. Gün iki dağın arasından öylece akıp gidiyor.

Ana caddeden öksüre öksüre kırmızı başlıklı kamyon geliyor, Mehmet’im geliyor. Kan hücum ediyor her zerreme. Kalbim duracak gibi oldu aniden. Kasıklarımda ince bir sızının zonkladığını, her yerimden ter fışkırdığını hissediyorum. Mehmet’imin özlemine gem vurmak istemiyorum artık. Kavuşmak istiyorum erime. Şehvet duygularım tomurcuklanıp şahlanıyor derken.

Sırtımı akşamın serinliği tırmalıyor. İçim içime sığmıyor kaynanama sesleniyorum şimdi;
“Ana! Mehmet’im geliyor, sen bu gece kızın Fatma’da kalsan olmaz mı?”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi