ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 01-11-2022 20:45

Gözlerimin Nesi Var?

Yazan: Merve Yurtsever - GÖZLERİMİN NESİ VAR?

Gözlerimin Nesi Var?

GÖZLERİMİN NESİ VAR?

Heyecanla tahtadakileri defterine geçiren bir çocuk, yeni şeyler öğrenmenin mutluluğu içini sarmış, içi içine sığmayan bir çocuk Kenan. 

Öğretmeni sıraların arasında geziyor, onların başlarını okşayarak aferin diyorken arkadaşlarına, onun da yanına gelmesini heyecanla bekliyor Kenan. Onun da başını okşayacak öğretmeni, yıldızı kapacak defterine ve gururla gösterecek evde annesine…

Mutlulukla bakıyorken o, öğretmeninin yüzüne, öğretmeni Kenan’ın defterini düşünceli gözlerle süzüyor. Endişe yol alırken kalbine doğru, öğretmeni başını okşuyor yüreğine su serpen dinginliğe bırakıyor kendini Kenan. Ne renk yıldız alacağının merakı sarıyor bu kez ruhunu. Öğretmeni kırmızı kalemini çıkarıyor cebinden, bir gülen yüz çiziyor defterine ve fısıldıyor Kenan’a “ teneffüste beraber vakit geçirmek ister misin oğlum? Ben çok mutlu olurum.” Gözleri dolu dolu olsa da öğretmeninin sözlerinde teselli buluyor Kenan. Usulca defterini kapatıp başını sallarken geri gönderiyor gözlerinin buğusunu.

Teneffüs zili ile arkadaşları sınıftan çıkıyor. Öğretmeni ile baş başa kalan Kenan meraklı. Ebru hanım;

“Defterine neden aferin değil de gülen yüz koyduğumu bilmek istiyorsun değil mi? “ diye başlıyor söze.

Sabırsızlıkla başını sallıyor, bu muammadan kurtulmak istiyor Kenan. Onu çok iyi anladığını hissettirmek isteyen öğretmeni devam ediyor:

- Sen çok azimli bir çocuksun. Görüyorum bunu. Ama defterinde o kadar çok yanlış vardı ki aferin koyamazdım. Gülen yüzü senin çaban için verdim. Neden bu kadar çok yanlış yaptığını anlamak istiyorum. O yüzden de seninle vakit geçirmek istedim.

Boynu bükük Kenan’ın, her hâlinden mahcubiyet akıyor. Nasıl da emindi doğru yaptığına. Ne diyebilirdi ki şimdi. O da neyi yanlış yaptığını bilmiyor sonuçta. Bilsem niye yanlış yapayım sorusu da aklında. Onun cevap vermeyeceğini anlayan Ebru hanımın bir fikri var aslında:

- Acaba gözlerinde bir problem olabilir mi? Bence bir göz doktoruna gitsen iyi olacak. Neyse bende söylerim annene zaten. Sen şimdi arkadaşlarınla oyna. Çıkışta annenle birlikte konuşuruz.

Ahhh ne kadar da anlayışlı bir yaklaşım! … Kenan ne yapsın şimdi? Nasıl karışsın arkadaşlarının arasına? Kafasında onlarca soru. Ben görüyorum ama çelişkisiyle, bulamadığı cevaplar. Zilin tekrar çalması, sınıftan çıkmasına gerek kalmaması sevindirici onun için. Zira ne oyun oynayacak istek ne de meraklı arkadaşlarına açıklama yapacak gücü bulamıyor kendinde.

Annesinin ne tepki vereceği soru işaretleriyle bitiyor gün nihayetinde. Çıkarken öğretmeninin:

-Annenle yanıma gelin lütfen. Bekliyorum sizi. Mesajını iletiyor annesine:

- Neden? Bir yaramazlık mı yaptın yoksa? Ne diyecek ki şimdi öğretmen bana? 

Telaşlı anne göremiyor oğlunun karmaşalar içinde kaybolduğunu. O da alacağı şikâyeti bilse nasıl tepki vereceğini hesaplayacak ya Kenan’ın sesi içine kaçmış gibi konuşmamakta.

Her zaman her şeyi planlı olan anne panikte. Bir bilinmeze gitmekte.

Sınıfın kapısına gelen anne, hazırlıksız olmanın hiç ona göre olmadığının bilincinde, ne diyeceğini bilmemekte. Sesi titrekçe giriyor içeriye 

- Öğretmenim beni çağırmışsınız. Bir yaramazlık mı yaptı oğlum?

- Hoş geldiniz. Aaa olur mu? Kenan çok terbiyeli bir çocuk. Bir yaramazlık yapmadı tabii ki.

Geçen diyaloğun üzerine şaşırsın mı sevinsin mi anlayamadı annesi ama bir nebze rahatladığı kesindi. Devam eden öğretmeni dikkatle dinledi:

- Kenan çok çabalıyor ama hep yanlış yapıyor. Aslında zeki çocuk. Bu gün bir baktım ki tahtada yazanları bile defterine doğru geçirememiş. Gözlerime inanamadım doğrusu. Bakacak yazacak yani bu kadar basit iş. Bence gözlerinde bir bozukluk olabilir. Bir doktora götürmenizi tavsiye edecektim size. O yüzden çağırdım.  

Annesinin rahatladığı kesindi. Ona göre göz problemi kolaydı çabuk çözülürdü. Ya bir yaramazlık yapmış olsaydı. O zaman çok utanırdı. Neyse ki sorun basitti.

Düşünceleri dile dökülmese de yansıyan ahvalinden akıyordu kelimeler. 

Kenan mı? Şaşkın. Anlam veremiyor. Çünkü o görebiliyor. Sözcüklere dökemiyor bu düşüncesini ki eğer; bahsederse o zaman niye bu yanlışlar sorusunun muhatabı olacak. Ve bu soruya hazır değil. Kendisi bilse zaten… Bilmiyor işte… Eve gidene kadar her adımda tekrarlıyor iç sesiyle “ Hözlerimin nesi var… Gözlerimin nesi var…”

Ertesi güne alınan doktor randevusu için sırada bekliyorlar annesi ile Kenan. Sabırsız Kenan yerinde duramıyor.

Kendini gözlükle hayal ediyor aklını oyalamak için. Nihayet ismini duyunca giriyorlar doktor odasına. Durumu kısaca özetleyen annesi çok emin aslında oğlunun gözlerinin bozukluğundan. Başka bir şey ne mümkün? Avuntusuna iyi gelmiyor göz doktorunun söyledikleri: 

- Gözleri gayet sağlıklı Kenan’ın. Bizlik hiçbir durum yok. Neden bize gelmenizi söylemişti öğretmeni?

Doktorun sorusu bu kez doğru tanıyı koyacağı umuduyla cevaplandı annesi tarafından. Gözleri bozuktu ve başka bir anlamı olamazdı bu durumun.

- Tahtadakileri defterine hep yanlış geçiriyor. Tahtayı göremediğini söylüyor öğretmeni.

Doktorun cevabı ise yine bir endişe halinin yansıması anneye.

- Bir çocuk psikiyatrisinden randevu alın hiç vakit kaybetmeden. Çocuğunuz disleksi olabilir.

-O da nesi?

Disleksiyi daha önce duymayan annesinin, telaşlara zaten dünden razı oluşu o gece evde hüzün bulutlarının etraflarına doluşmasının sebebi.

Bugünde yine hastane koridorlarında farklı bir ruh hâlinde bilinmezlikleri bilinir kılmak umuduyla bekliyorlar. Doktorun yaptığı testler sonucunda öğreniyorlar. Evet, Kenan disleksi. Olması gereken prosedürleri öğreniyorlar. Kaçınılmaz bir durumun mecburi kabullenişi üzerlerine sinmiş nihayetinde. Esas meselede bundan sonra kendini göstermekte.

Durumu öğretmenine aktarışında annenin ahvalinde sakinlik, öğretmen nezdinde telaşın resmi hâkim oluyor. Öğretmeninin ilk söylemleri anneyi şaşırtmak için yeterli.

- Hemen alın çocuğunuzu sınıftan. Özel eğitim sınıfları var oraya verirsiniz. Ben tüm sınıfın içinde ona özel ilgi gösteremem. 

Doğrusu neydi? Bir vebalı gibi kaçmak isteyişi öğretmene yakışmıyordu. Anne sessiz kalmadı tabikî.

- Hocam benim çocuğum kaynaştırma öğrencisi oldu. Özel eğitim sınıfında öğrenim görmesi gerekseydi hiç düşünmeden verirdim. Ama oğlum herhangi bir zekâ sorunu yaşamıyor. Sadece öğrenme yöntemleri farklı ve bu sizin göreviniz. Bana böyle bir teklifi nasıl sunarsınız? Ben bir veli olarak bilmiyordum ama gerekli bilgileri edindim. Sizin herkesten önce böylesi durumlara hâkim olmanız gerekirken nasıl yok saymayı tercih ediyorsunuz?

Öğretmen bir pişmanlık emaresi göstermeden devam ediyor:

- Hiç kusura bakmayın ben doktor değilim. Her şeyi bilmek zorunda da değilim. Çocuğun boş boş gidip gelmesini istiyorsan kalsın. Ben sizin iyiliğiniz için söylüyorum. Kaç öğrencim var benim oturup ona uygun yöntemlerle uğraşamam bu saatten sonra. Tek bir çocuk için destek eğitim de hiç beklemeyin. Başından söylüyorum. Benim de çocuğum var. Onun zamanından alıp da ek destek veremem.

Daha fazla konuşmanın anlamsız olduğunu düşünen annesi, okul değiştirmesi gerektiği bilinciyle sessizce arkasını döndü ve gitti…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi