ANI
Giriş Tarihi : 07-11-2022 14:34

Gocuk

Yazan: Elmas Tunç - GOCUK

Gocuk

GOCUK

Arkadaşlarımın parlak tatil anıları yahut üstlerine titreyen babalarının kahramanlık hikayeleri gibi değildi benim pörsümüş anılarım. Çünkü içinde baba yoktu, boşluğu vardı sönmüş volkanik dağımın. Senelerce içime akıttım zehrimi.

Bayılmalarım sıklaşınca gittiğim şehir hastanesinin psikoloğu beni en çok yoran anılarımı yazmamı istedi. Yüzleşecekmişim onlarla. Kolaydı sanki. Denize düşen yılana sarılırmış ya ben de sarıldım kaleme.

Taş çatlasın sekiz ya da dokuz yaşındaydım en büyük yarayı küçücük kalbime açtıkları vakit. Cüssem desen en fazla altı gösterir, beni yalancı çıkarırdı elâleme inatla. Bunlar hep bakımsızlıktan derdi bahtı kara anam, bulgur aşıyla beslenen sıpadan eşek olduğu nerde görülmüş diye  söylenirdi. " Baban olacak boyu devrilesinin marifeti de derdi amma velâkin onu, uyudum zannıyla gözyaşı deresinde yıkarken acızlanırdı.

Hadim'in kışı serttir; bilen bilir. Eski adı Gezler olan kasabada o yıl ikinci sınıfa gidiyordum. İlk seneyi titreye titreye anamın becerikli ellerinden çıkmış kesilip biçilerek üstüme uydurulmuş babamın gocuğuyla atlatmıştım iyi kötü. Atlattım dediysem kâh hovarda Iramazan'ın eniği deyip gülenlere zırladım. Kâh sümüğümü akıtana kadar iki yandan örgümü çekiştirenlere hırladım. Ama her defasında ben ağladım, onlarsa güldü. Öğretmene dedim dirlik vermiyorlar diye. Evvelâ beni dövdü.

Evimiz koca kayaların tepesindeydi. Aşağı inip okul yoluna düşmek bir dert, kasımda bastırmış karda sınıfıma varabilmekse ayrı bir dertti. Tipinin yüzümü ısırmasından dolayı burnumun ucunda sızılı sarkıtlar oluşuyor, anacığımın ördüğü atkı rüzgâra direnemediğinden kulaklarım hem kızarıyor hem de sızlıyordu. Eprimiş elceklerimi ise elimden parçalanıp düşene kadar takıyordum.

Zil çalmış, yanmış kömür kokusu eşliğinde sınıfa girmiştim. Koliler çarptı gözüme ilkin, sonra alaycı bakışlar. Kürşat Öğretmen elinde tuttuğu kâğıda bakıp: "Gülizar Kavruk al bakalım şu mont da senin. Babana söyle bize bir uğrasın."

O an elimdeki gocuk alev oldu içimi dağladı. Açılan oyuktan irin halinde babam aktı. "İstemiyorum mont filân" diye fırlatıp attım. Tabii bu öfke dolu çıkışımın ardını göremeyen öğretmenden yanağımı ısıtan bir şamar yedim. Gülüştüler. Koca gün kalkmadı bir türlü oturduğu yerden. Saatler sakız gibi sündü.

Ağlaya ağlaya eve vardım, sordum anama: " Herkesin babası başında benimki niye yok yanımda." Yüzüme baktı. İsli yüzü daha da karardı, kaşları çatıldı. Meğer başka kadına gitmiş, başka çocukları varmış, onları daha çok seviyormuş. Beni unutmuş öğretmenim. Ben babamı iki senedir göremedim, siz görürseniz söyleyin" diyemedim.

Yüreğimde çoktan defnettiğim babamın üstüne ben eski gocuğumu attım, üvey kardeşlerim toprak atmış geçen sene. Bozkır'dan aradılar. Göçük oluşmuş kaya kadar. Öyle diyorlar. Gidip de bakmadım. Bana sorarsanız toprağın gönlü dönmüş, istifra etmiş. Anam küs gitti bu dünyadan.

Ben affedemedim, hazmedemedim duyduklarımı. Çocuklarım desen hiç görmediler hovarda Iramazan'ın kötü şöhreti dışında dedelik yaptığını.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi