ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 03-10-2022 14:32   Güncelleme : 03-10-2022 16:31

Göç ve Dost

Yazan: Birsen Yurdakul Tomurcuklu - GÖÇ VE DOST

Göç ve Dost

GÖÇ VE DOST

1989 yılı Nisan ayıydı.Behçet her zamanki gibi televizyonda haberleri dinliyordu.

Merakla Bulgaristan Türklerinden haber bekliyordu.Yıllardan beri Türklere yapılan baskı ve zulüm artık had safhaya varmıştı. Buna karşılık Türkler de bir takım yürüyüşlerle, hareketlerle seslerini duyurmaya çalışıyorlardı. Karşılığında tutuklanıyor, işkence görüyorlardı. Behçet "mutlaka bunlar bir sonuç doğuracak, mutlaka birşeyler olacak" diyordu.

Mıh gibi çakılmıştı tv karşısına. Birden heyecanla yerinden fırladı:
- Aman Allahım! Ana, diye bağırdı.
Bulgaristan hükümeti Türkiye’den sınırları açmasını istemiş. Türkiye de sınırları açmıştı. Böylece İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ilk büyük göç başlayacaktı:
- Ana  bak! Türkiye sınırları açtı.
Evde  bir heyecan dalgası esti.

Yakınları, akrabaları, sevdikleri vardı orada ve baskı altındaydılar. İsimleri değiştiriliyor, karşı çıkanlar hapse atılıyordu. Uzun zaman kimseden bir haber alamamışlardı.

İş yerinden on gün izin aldı.Tren istasyonuna gitti. Her gün ve gece orada dolaşıyordu. Belki çocukluk arkadaşı Nuri’yi bulabilirim. Belki başka bir yakınını, sevdiğini…

Belki belki belki…Ortalık mahşer yeri gibiydi. Herkes birilerini arıyor soruyordu. Trenden inenler, yaya olarak sınırdan geçenler perişan bir haldeydiler. Ellerinde bir kaç parça eşya, bir iki valiz ve hastalanan, ağlayan çocuklar.

Çaresiz kadınlar, dayanamayıp beton üstünde yatan yaşlılar. Acı çekenlerin göz yaşları, yakınlarıyla buluşanların göz yaşları….
Her şey her duygu birbirine girmişti. Tam bir dram yaşanıyordu.

Birinci, ikinci, üçüncü derken beş gün olmuştu geleli. Kalabalık arasında durmadan dolaşıyordu. Hiç mi kimseyi bulamayacak? Nuri gelememiş miydi? Artık ara ara umutsuzluğa kapılıyordu ama pes etmiyordu, arayacaktım. Bu kadar gelen arasından mutlaka bir canını bulacaktı. Belki Ayşe ve ailesi de gelmişti kim bilir? Ayşe’yi çocukluğundan beri hep sevmişti ve hiç vazgeçmemişti. Her gördüğüne; "Neredensiniz, şunu tanıyor musunuz?" diye sorup duruyordu.

Artık altıncı gün olmuştu. Yine kalabalıklarda dolaşıyor soruyor, soruşturuyordu. Aldığı ekmekleri ve suları rastgele dağıtıyordu. Herkesin bir şeylere ihtiyacı vardı. Bir dedeye su verirken biraz uzağında birileri dikkatini çekti. İki çocuk ağlıyordu. Küçük olan belli ki hastalanmıştı.çocuklar üç ve beş yaşlarında olmalılar. Küçük kız çocuğunu babası olmalıydı kucağına almış, torbalara dayanmış susturmaya çalışıyordu. Yardım etmek için yanlarına yaklaştı. Adamın yüzünü göremiyordu:
- Bakar mısın, yardım edebilir miyim?
Adam ona döndüğünde şaşkınlıktan ne yapacağını şaşırdı. Kaç yıl olmuştu görmeyeli? Karşısında ki Nuri’nin ta kendisiydi. Nuri de onu görünce sevinçle yerinden fırladı. Bir mucize gerçekleşmiş gibiydi. Sarıldılar. Bir müddet ayrılmadan öyle kaldılar.

Behçet, Nuri’nin yanına oturdu. Oğlanın adı Ali idi. Ali’yi kucağına aldı:
- Ben amcan Behçet, dedi.
İki arkadaşın gözleri yaş dolu. Cebindeki şekerlerden çocuklara verdi. Kızın adı Zehra idi. Hastalanmıştı yolda.

Konuşacak çok şey vardı artık ama konuşmak için çok da zamanları vardı:
- Yenge nerde? dedi. Behçet. 
Nuri önce konuşamadı sonra biraz toparlandı:
- İki ay önce baskın oldu köye. Bir çok kişiyi toplayıp götürdüler. Adam, yaşlı, kadın demediler. Saklandık! Bizi bulamadılar ama o gece benim can yoldaşım canımın kalbi dayanamadı. Oracıkta kaldı. Saklı gömdük. Hristiyan adı yazmasınlar diye mezar taşı bile yok
Hem ağlıyor hem kesik kesik cümlelerle anlatmaya çalışıyordu.

Aynı köydendiler. "Peki" dedi. Behçet. Ayşe’lerden haberin var mı gelebildiler mi?
- Ayşe’nin babasını hapse almışlar tez zamanda salsalar gelirler.

En azından sağ olduklarını öğrenmişti. Bu bile yüreğine biraz su serpmişti. Ayağa kalktı, arkadaşının omuzuna vurdu:
- Bir haftadır burdayım geleceğini biliyordum, dedi.
-Ben de burada olduğunu biliyordum. Gözlerim hep arandı şu mahşer yerinde:
- Haydi can dostum, kardeşim toparlayalım çocukları gidiyoruz:
 - Nereye?
 - Eve gidiyoruz. Anamla babam bizi bekler. Daha fazla meraklanmasınlar, kulakları sestedir.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi