ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 28-12-2023 19:26   Güncelleme : 29-12-2023 14:34

Emine / Şengül Yıldız

Yazan: Şengül Yıldız -EMİNE

Emine / Şengül Yıldız

Gerçek bir yaşanmışlık!

Emine, fakir bir ailenin iki kızından biriydi,
Onun da ümitleri, gelecek hayalleri vardı!
İlk ideali kuaför olmaktı ve başardı!
19 yaşında ilk evliliğini yaptı!

Kader ağlarını ilmik ilmik örmeye başlamıştı!

Mutsuzdu, ailesine söyleyemiyordu, gel zaman git zaman, 18 sene şiddet, içki, kumar, yokluk ne varsa hepsini çekip, birkaç kez ölümden döndükten sonra, beş çocuk annesi olarak ayrıldı eşinden!

Annesi babası vefat etmişlerdi!
Babasının köyde yaptığı eve yerleşti Emine!
Hiçbir eşyası yoktu! 
Tek varlığı yanındaki çocuklarıydı, annesinden kalan eşyalarla, yardımlarla geçindi! 

Tarla ekti, dağdan, sürükleye sürükleye, devrilen ağaçları çekti, birkaç kez de ağaçlarla dereden atlarken dereye yuvarlanıp suya çamura battı ama aldırmıyordu, o ayaza kışa rağmen!

Hani, eşşek denirdi odunları yatırıp kesildiği odun ile yapılan bir ayaklı desteğe. İşte ona yatırıp odunları kesiyordu!
Hayatını zor sürdürüyordu, tarla dağ bayır ekmek yap, yemek yap, ev sorumlukları, çocuklar ve geçim derdi hepsi üzerindeydi!

Çok çaresizdi! Yetemiyor yetişemiyordu!

Ali ile tanıştı Emine. 
İki sene normal arkadaşlıkları oldu, sadece telefonda konuşuyorlardı, çocuklarıyla da tanıştırdı. Telefonda, saatlerce ailece hoş sohbetler oluyordu!
İzmir'de oturuyordu Ali.
"Benimle evlenir misin?” dedi bir gün!

Emine şaşkınlık içinde bir süre çektiği yaşam zorluklarını düşündükten sonra; “evet” dedi.
İyi birisiydi Ali, neden olmasındı!
Çocuklar, babasız büyümezlerdi!

Hem de oturdukları köyün şehir merkezinde uyuşturucu kullanan gençlikten kaçırmak istemişti çocuklarını!

Evin anahtarını en büyük kızına ve damadına teslim etti Emine ve; “Alın, siz oturun ben evlenmeye gidiyorum!” dedi.

İzmir'e gittiler iki küçük çocuğuyla!
Diğer çocukları evlenmişti zaten, gözü arkada değildi!

Kaderi alnına kazınmış siyah bir yazı!
İyisi satın alınmıyordu..!
Ali, geçimini hurdacılık yaparak sağlıyordu!

Fakirdi, şehit evladıydı orda burda tek başına büyümüştü, yalnızdı, iyiydi Ali, çok iyiydi!

Fakat o da ne! 
"Ben inanmıyordum geleceğine" dedi..!
Suratı düştü; “Ben, zor geçiniyorum" dedi; "Size nasıl bakacağım!”

Emine, o an yer yarılsaydı da, dibine girebilseydi keşke!
Bir an, dumura uğramıştı, gururu, onuru yerle bir olmuştu!
Geriye de dönemezdi!

Ali bir sürü huysuzluklar yaptı, Emine onu terketsin diye!
Balkondan atlamayı ve hayatına son vermeyi düşündü Emine!
Çocukları ne yapacaktı onsuz?!
Yapamadı!

Günlerce düşündükten sonra; "Ben de hurda toplamaya geleceğim" dedi Ali'ye, o da hemen kabul etti; "olur" dedi.

Ayıp değildi ya, çocukları için her şeye katlanır bir anne, yeter ki onlar üzülmesinlerdi!

Yola koyuldular Ali ile Emine ve hurdacı dükkanından üç tekerlekli bir hurda arabasını alıp işe çıktılar!

Karşıyaka Nergis sokakları yabancıydı. Kimseyi tanımıyordu Emine ve ürke ürke başladı ilk güne!

İzmir insanları, aydın ve kocaman yürekleri insanlardı. İyi davranıyorlardı, herkes bir şeyler veriyordu, yardımcı oluyorlardı!

Kimileri de, tepeden iğrenerek bakıyordu Emine'nin plastik doldurduğu çuvala!

Kimisi çocuklarını geri çekiyordu; "Mikrop yuvası çuvala dokunma" diyerek!

Kimisi de, Emine'ye asılıyordu, sonuçta muhtaçtı Emine, belki faydalanırlardı!

Hem anne hem baba olma gôrevi yine,
Emine’deydi. Ne farketti ki evlenmesi?!

Kendisine saygıyı hiç yitirmedi; namusuyla, alın teriyle çalıştı çabaladı. Ekmek teknesiydi konteynırlar!

Ekmek teknesi dedim de, fırınlar insanları doyurabilecekken, konteynırlar dolusu ekmek atıyorlardı, sadece bayat diye. Onlardan alıp evine götürüyordu, manavların, marketlerin attığı zerzevatlardan da faydalanıyordu!

Ayıp değildi ki, geçim derdi çok zordu, yokluk da. Çocukları aç kalmasındı yeter ki!

Yağmur, çamur, ayaz, sıcak demeden, gece yarılarına kadar sokaklar meskendi Emine'ye!

Çok kere sırılsıklam ıslandı. Erkekler kahvesine erkek gibi girip çay içti ısınmak için. Oraya kadınlar da girebiliyordu. Aydın, elit insanlardı içeridekiler, tiksinmiyordular ve hepsi dosttu!
Gözünü sevdiğim İzmir gibi olsaydı keşke her yer!

Hele, kahvenin sahibi Şehmuz Amca, evden yemek getirtip doyuruyordu Emine’yi. Çünkü aç olarak çalışıyordu, çocuklarının rızkına kıyamıyordu, iki kuruş iki kuruştu!

Çocuklarını bulduğu giysilerle, yiyeceklerle büyüttü!

Hafta sonları, geceden bit pazarlarına gidiyorlardı. Yine, soğuk, ayaz, sıcak dinlemeden tezgahı seriyordu, titreye titreye ya da sıcaktan yana yana!
Bir kere bile; “of” demedi, çocukları için hiç sızlanmadı!

En sonunda zatürre oldu Emine, ardından da koah! 
Artık çalışamıyordu!

Bu arada, kocası hala sevgisiz ve ilgisizdi!
Sadece çocukları çok seviyordu, onlara iyi bir babaydı ama Emine hep boynu büküktü sevgisizlikten, ilgisizlikten!
Telefon, adamın elinden düşmüyordu!
Yine de direndi yuvasını devam ettirdi!

En sonunda, kocası kumar illetine saplandı. Telefonda iddia oynuyordu, Emine ne yaptıysa Ali iflah olmadı; bütün kazandıkları, birikimleri, emekleri heba oldu!

En çok da, boşa kaybolan yıllarına, emeklerine ve kötü kaderine üzülüyordu Emine!

Tek taraflı çaba olmuyordu!
Evliliği ikinci kez dağılmıştı!

Üstelik Ali tarafından, kumar parası için, habersizce dolandırılmıştı!

Güven kimdi sahi,
Sadece isim miydi, ne idi güven?!

Güveni de kaybolmuştu, yıllarıyla birlikte!

Yine de çocukları için dik durdu!
Sessizce ağlıyordu gizli köşelerde!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi