KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 09-04-2024 00:26

Bir Kitap: Şale / Şale Köse

Yazan: Işıl Işık -BİR KİTAP: ŞALE / ŞALE KÖSE

Bir Kitap: Şale / Şale Köse

BİR KİTAP: ŞALE / ŞALE KÖSE

Size, Şale Köse'ye ait "ŞALE" romanından bahsetmek istiyorum.

Yazarın, daha önce de "Kitapsız" isimli kitabının tanıtımını yapmıştım. Yazarımız, insanı psikolojik, sosyolojik ve felsefi anlamda hayatta duruş açılarını, kendisiyle olan çevresinin etkileşimini harikulade gözlemlemiş, tespitlerde bulunmuştu. sanırım yazdığı ve belkide yazacağı tüm eserler insanı anlatacaktır. Zira "ŞALE" otobiyografik bir roman diyebiliriz. Hayat hikâyeleri sanırım beni olduğu kadar, bazı kitapseverlerin de beğenisini kazanıyor. Belki merak ve kendi yaşamları arasında benzerlik, sır ve çözüm yolları gibi konuları öykülerde yakalamak ortak kültürü oluşturuyor, çare kapılarını aralıyor.

Bu ince çizgi de roman sahibi ve okuru kader birliğinde kilitliyor. Tabii, bir okur olarak benim gözlemlerim bu yönde. Burada da, yani "ŞALE" de de pek çok kişi kendi ailesinden, mahallesinden, akraba ve dost çevresinden gelişen konulara hiç yabancı değildir. Yaşamlarına da yakinen tanık olmuştur. Hatta birebir içindedir. Sadece cesareti yoktur anlatmaya. Utanma duygsu, ego, kariyer, saygınlık, itibar alanları zedelenir korkusuyla susmak en basit çıkış yoludur onlar için. Çünkü kendine bile itiraf edemediğin cam kırığı sözler vardır. Yakıştıramazlar. Sussan acıtır, söylesen kanatır. Ne kadar gizlemeye,  çalışsan da mutlaka yüzleşmek zorunda olduğumuz ne çok hadise, anı vardır!..

Şimdi, bazı şeyleri hissetmek ve o hisleri tüm çıplaklığı ile yazıya geçirmek zordur. Belki aşırı empatik bir kişilikseniz; incitmekten korktuğunuz her kişi ve duygu için kendi mutluluğunuzu, hakkınızı ve özverinizi feda edersiniz. Yani kendinizi harcarsınız. İçinizde dünya savaşları olurken sizi hiç duymazlar, anlamazlar. Hele bir de çocuksanız hepten etkisiz elemansınız. Büyükler hırsları, egoları, kibirleri ve menfaatleri için aile içinde ne dramlar oynarlar, ne filmler çevirirler, hangi fırtınalarda kaybolur o çocuk ruhu bilemezler.

Korkar ve siner o minik bedenler, daha açmadan solar tomurcuk kalpler. Milyon yıl o çocuklukları sürer. Herkes keşke çocuk kalsaydım dediği, büyüdük ne olduk, eskiden her şey daha iyiydi der. Çoğumuz böyle. Yorulan, yaşından fazla ağırlık altında ezilenlen çocuklara ne demeli?.. Bir de madalyonun diğer yüzü var ki hep dikenlidir, acıdır, zehirdir, bitmeyesidir, tarifsizdir, ölümü bile bekleyesidir.

İşte Şale onlardan biri. Masum, tertemiz, vicdanlı, duyarlı, kırılgan, sevgi dolu bir kız. Neler yaşamamış ki!.. Çekirdek bir ailenin en küçüğü. Önünde iki ağabeyi ve bir ablası var. Annesi çocuk yaşta yani 15 yaşında bir kız çocuğu iken, kendisinden 12 yaş büyük bir adama verilmiş. Babası devlet memuru, dürüst, ahlâklı. Annesi hiç sevmemiş babasını. Çocuğun en güvenli olduğu yer ailesinin yanıdır. Bazen de değildir. Aile de kim kim kimdir, nedir görevi, sorumlulukları yerine getirilmezse hele, roller öyle bir karışır ki!.. Başlar ayak, ayaklar baş oluverir. Anne baba başka telden çalınca her şey alt üst olur. Ceremesi de çocuklardan çıkar. Kötü alışkanlıklar başlar, kumar, içki, gece hayatı, akraba akreplikleri, arsızlıklar, ihanetler, kavga, şiddet vs. ne ararsanız. İşte canım "Şale’m" de inci kalbi sıkışmış istiridyeye.

Zamanla o kum taneciği sancılanmış, sonra uzun bir kış geçirmiş, bir boşluk olmuş içinde. Nasıl dolar diye düşünmüş, maddi manevi olasılıkları o açığa yerleştirmiş, çabalamış, çırpınmış, Olmamış. Tek gayesi o boşluğu doldurmak. Nihayetinde yazmış, hem ne yazmış, tüm içindeki yılan ısırıklarının zehrini akıtmış. Kapanmamış hesaplar, yaşanmamış çocukluğu, yalnızlığı, ihanetler, yok sayılmışlık, hastalıklar, erimiş ümitleri, kaybolmış yüreği, utanca dayatılmış onuru, kalabalıklar içinde kimsesizliği, verilmeyen sevgiyi, borçlu kim varsa çekmiş hesaba. Payını alan alana.

Esasen intikam almak hiç değildi, kızgınlıkla çıkmış olduğu bu yolda çıkmaz sokak kendisiydi. Amacı kendi hikâyesinde, bizim yani okurun kendisini bulmasına yardımcı olmaktı. Yola çıkış sebebi kavga eder gibi başlasa da nihayetinde gözümüzü, kulağımızı, kalbimizin ve vicdanımızın kapılarına dokunmaktı isteği. Bir ihtar, bir "kendine gel ey insanlık" seslenişiydi. Sorumluluğunuz tüm yarım kalmış çoçukları da kapsıyor, uyanın ve bakın çevrenize mesajlarıydı. Bir gülümseme bile yeterdi belki de. Çağrı insanlık elbisemizi hatırlatmaktı.

Evet sevgili okur, kısacık bu roman kocaman, milyon yıllık bir çocukluğu incirde bir tek çekirdek tanesi kadar anlatıyor. Bir başarı öyküsü, kendini buluş, geçmişe veda, iç hesaplaşma, yeniden küllerinden doğuşun güçlü mücadelesi. Hepiniz davetlisiniz, zira "Şale" bizim hikâyemiz. Hem de en onurlusundan.

Ayrıca, söylemeden geçemeyeceğim, kapak resminde bir sonbahar yaprağı içinde yetmişli yılların siyah beyaz fotoğrafı var. Küçük Şale, anne ve babasıyla. Duruşu satırlara dökersek mutlu bir poz verme çabası. Samimi bir gülüş Şaleye ait. Ürkek ve çekingen duran bir anne. Uzakla yakın arası, herşeyin ortası. Bir yaprak dökümü. Bir ömrün tek hatırası. Babasından miras gurur, kısacık bir hayat.

“Ölüm diye bir şey yoktur aslında. Yeniden doğmak için ölmek gerekir bazen. Ölümden korkmak yaşamayı becerememişlerin büyük bir boşlukta yok olacaklarını düşünerek, duydukları ızdıraptır.(Say. 83)”

“Oysa bir çocuğun oynadığı saklambaçtaki ebeye yakalanışında koştuğu hırsla koşabilmeyi unutmasaydık kazanmak için, hayat daha çok yaşanası bir yer olurdu belki de. Unuttuğumuz, çocukluğumuzdaki hiç pes etmeyen kazanma güdümüzün yerini vazgeçişlerle doldurduk. Biz bile kendimizde bu denli acımasız davranmışken, başkalarından medet ummak ve umduğumuzu bulamadığımızda da kızmak hiç adil değildi belki de. (Say. 80)”

“Herkes kendi gerçekliğiyle, kendini bir şekilde kurtarmaya çalışırken başkasının hayatına sebep olduğu felaketlere dönüp bakıp ben ne yapıyorum diyebildi mi? Denizde çırpınan boğulmak üzere olan bir insan can havliyle, kendini kurtarmaya gelen kişiyi de sırf canını kurtarmak pahasına istemeden de olsa kendisiyle birlikte tutup da dibe çekmez mi? Boğulurken kurtulabilmek için diğerine tutanda mıdır hata, yoksa boğulmasın diye ona yardıma koşan kişide midir hata? İşte hayat dediğimiz şey bu ikilemden ibarettir. (Say. 66)”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi