KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 02-12-2023 15:25

Bir Kitap: Leyla'ya Mektuplar / Emre Karadağ

Yazan: Işıl Işık -BİR KİTAP: LEYLA’YA MEKTUPLAR / EMRE KARADAĞ

Bir Kitap: Leyla'ya Mektuplar / Emre Karadağ

BİR KİTAP: LEYLA’YA MEKTUPLAR / EMRE KARADAĞ

Bilirsiniz, bazı işler geç ya da yarım kalır. Gidilecek görülecek yerler, insanlar, okunacak kitaplar, bekleyen, kavuşan kollar vs. Hepsinin ortak özelliği tek cümlede gizli. Derler ki; "Her nasip, vaktine esirdir."

“Leyla’ya Mektuplar” kitabı da, geciken, bekleyen anlara aitti. Zamanın efendisi efsunlu bir gücün varlığı, kement atar bazı yolculuklara; "Sıranı bekle!", "sonra" der. Bilinçsiz bir istekle uyar bu komuta. Kasıtlı değil elbette; “sadece kısmetledir” derdi.

Hem her kitap, aynı numara gözlükle de okunmuyor. Bazılarının dereceleri büyüyor, bazılarının ise küçülüyor. Renkler bile değişiyor.

Leyla’ya Mektuplar kitabı ince, sayfa sayısı az, ama bir o kadar hacimli. Bittiğinde sanki 500 sayfa okumuşsunuz gibi. Taktığım gözlükler sayfalar ilerledikçe numarası büyüdü. Zamanın derinliklerine çekti beni. Kimlerle karşılaşmadım ki! Sözde; “Bir adam ve bir kadın aşk yaşarlar, kavuşurlar, çıkarız kerevetine” dedim. Yanılmışım. Meğer ne sürprizlerle, dolu dizgin ileriyormuş. Böylesine bir üst kurmaca, dudak ısırtır. Zekânın, isteklerin, yazarın kendi içsel birikiminin harmanlanışının muhteşem bir örneği. Ben çok yerde güldüm, hayrete düştüm; “hadi ama", "nasıl güzel bağladı", gibi söz dizimleriyle 125.ci sayfaya “Beat Kuşağı“ akımının kurucusu ve “Yolda” adlı romanı yazarı Kerouac'la, Raskolnikov’dan Nana’ya, Anna Karenina’dan Gregor Samsa’ya, Selim’e, Humbert’a, Hofmiller’a kadar pek çok roman kahramanıyla geldim.

Romanda yazar ve ikizi vardı sanki. Biri sufle veriyor diğeri Charles Bukowski'nin o, sert gerçekçiliği, acımasızlığı ve mizahı bir arada barındıran aynı zamanda  insan doğasının karanlık yönlerini gösteren bir üslupla rahat, evdeki kıyafetiyle bohem ve salaş bir ruhla hareket edip cevap veriyor. Tam bir sınır savaşı hali.

Leyla’ya Mektuplar’da üç adam, bir kadın var. Birincisi; melankolik, içine kapanık, gölge gibi, Dünya’ya mektuplar yazan altın kalpli bir aşık, ikincisi; tutarsız, sert ve yaramaz, Güneş’e mektuplar yazan limitsiz biri, üçüncü de Ay’a mektuplar yazan, bir psikiyatr. Tek kadına 3 mektup derlemeleri...

Aşık karakterler, kendi akıl kabına özgü davranışlar sergiliyor. Her name bitiminde yaşanan her ne ise, aksiyonsa aksiyon, yolculuksa yolculuk, kaçışsa kaçış, kavuşmaksa kavuşmak, hemen bir bağlamla küçük ilahî notlar, anlatılanı tuğla çimento bağlamı ölçüsünde pekiştirip, kaynaştırıyor. Sanki damıtılmış saf öz suyu. Kutsal kitap ayetlerinden öğretiler yumuşak dağ geçitleri sağlıyor. Sonunda huzur taşını okur alıp kalbine koyuyor.

Her mektup, okuru sarmaşık misali sarıp, gelişen olaylar sarmalında çevreliyor; “Kadın ne ister?, Erkek nasıl anlar?, Aşk, hangi cinste yoğun?, Üç adamda aşk nasıl vuku buldu?”

Benim, Ay’a mektuplar yazan psikiyatr'a gönül rengim düştü gibi. Sanırım dengeyi bulan taraftı. Anlattığı mizahi, ilginç ve aşık mevzuları Leylâ ve Mecnun düğümünde tüm notları topluyor. Belki de kitaba ismini veriyor.

Leylâ'ya Mektuplar kitabı, anlatılmaz yaşanır. Çok uzaklardan gelme ümidi olmayan en sevdiğiniz kişiyle buluşmak gibi, tadını hiç bilmediğiniz bir meyve gibi, duymadığınız bir melodinin notaları gibi, hiç gitmediğiniz kayıp bir kıta gibi... Yani gibi gibi...

“Şüphesiz bu bir imtihandı. Daha önce billmediği bir yoklukla sınanmaktaydı. İsabet eden bir müsibetlere karşı güzel bir şekilde sabredenlerdendi. Diğeri, kaybettiklerinin yerini yenileriyle doldurmaya çalışmıştı. Her kişi yapısına uygun işler görür. Bu hep böyle olmuştur. (say. 84)”

“Birini ağlarken gördüğümüzde, biz de ağlarız. Korkanla korkarız. Oysa kendi acılarımızdır ağladığımız. Kendi korkularımız, yaralarımız, hayâl kırıklıklarımız vardır, bunlardır bizi o an sarsan. Tüm hislerimizin temelinde bir yaşanmışlık ya da yaşanamamışlık vardır. (say. 76)”

“Kırılgan varlıklarız biz. Hatalara erkekler itiyor bizi. Bizim sadece bir erkeğe ihtiyacımız yok. Az önce de söyledim, aradığımız, olmayan bir... Bir varlık. Düş. Simge. Adı her neyse. Kadınlar hep olmayanı istiyor değil mi? Bu yüzden özeliz. Hayâl edebiliyoruz, peşinden gidiyoruz. Erkeklerse bu hayâlleri yıkamaktan başka işe yaramıyor. (say. 53)”

“İnsan bir şeyi sindiremeyince, en saçma fikirler üretebilen yaratık hâline geliyor. (say. 83)”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi