KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 12-10-2022 13:32

Bir Kitap: Ahraz / Ümit Polat

Yazan: Hakan Cucunel - BİR KİTAP: AHRAZ / ÜMİT POLAT

Bir Kitap: Ahraz / Ümit Polat

BİR KİTAP: AHRAZ / ÜMİT POLAT 

Beklenmedik son, öykü türü için her şey değilse de çok şeydir diye düşünenler az değildir. Okuduğum ikinci öykü kitabında Ümit Polat’ın, önceki öykülerinde fark edemediğim bir yönünü keşfettim. Her yazarın anlatmayı sevdiği ya da ne anlatırsa anlatsın kayıp gittiği bir üslubu belirir. Farklı konularda yazmaya çalışsa bile dilde bir ortaklık, temada bir benzerlik görülür.

Ancak Ümit Polat’ın seçtiği konular birbirlerinden o kadar farklı olabiliyor ki yazma çabası içinde biri olarak şaşırıyorum. Ahraz, kitabını okurken, bambaşka konuları öyküye bu denli başarılı bir üslupla yerleştirmenin de özenilecek bir yetenek olduğunu düşündüm. Her öykünün kendi konusuna göre kurulmuş ayrıntılı bir evreni vardı.
Örneğin Ağabey, öyküsünde ruhsal anlatımlar ansızın öyle bir derinlik kazanıyor ki okur kendine dönüyor ve kendisini, kendi ilişkilerini irdelemeye başlıyor. Bu içe dönüşler son derece etkili ve akıcı. Ancak baktığınızda ruhsal incelemeleri böyle derinleştirmek için daha fazla sözcük sayısı ve sayfaya gerek duyulur zannediyor insan. Oysa yazarımızın öyküleri hiç de uzun değil. Bu kısa metinlere bu yatay derinlikleri yerleştirmek, bunu başarmak gerçekten ustalık istiyor.

Eyé, öyküsünde bir Sabahattin Ali, sertliği ve gerçekliği sarıyor insanı. Birdenbire Eyé gibi bakıyorsunuz dünyaya. Demek ki yazar hep kurmak istediği atmosferi, çok başarılı kurmuş. İnsana, kadere, talihe, “iyiliğe” olan güvenin ve tüm bunların vefasına duyulan kuşkuyu yeniden düşündürüyor. Okur da şüphe duyuyor. İyi olmanın, özverinin bir karşılığı olması gerektiği yanılgısına, ister istemez düşen insanın aslında yalnız olmadığını bilmek bile rahatlatmıyor okuru. “Evet” diyor insan istemeden, yaptıklarımız, yaşadıklarımızı belirlemiyor ve belirlemeyecek, içten içe üzülüyor. Ara ara bir Peyami Safa, evreninde oluyorsunuz. Ama yazar bir kez daha şaşırtıyor okuru.

Bir bakıyorsunuz bir evlilik sorgulanıyor, bir başka öyküde atanmayı bekleyen bir öğretmenin yılmış ruhunu, kendi ruhunuza örtülmüş buluyorsunuz.
Edebiyat dünyayı değiştirir mi diye sorar bazen öğrenciler. Evet, değiştirir. Değişmeye direnmeyen akılları değiştirir. Karşısındaki insanın yerine koyabilmeyi öğretir insana. “Öteki” nin dünyasına bir anahtar deliğinden olsun bir an bakabilmeyi, “Öteki” için üzülmeyi öğretir. İyi eğitim almış bir doktoru, yalnızca bir doktor olmaktan çıkarır ve hastasının ruhuna bakabilmesini sağlar. O doktoru daha bir insan yapar. Mekanikleşen ruhuna, insan merhemi sürer ve yumuşatır.  Bir öğretmenin, tahta sıralarda bütün gün oturup her biri ayrı birer kişilik olan diğer öğretmenlere nasıl tahammül edebildiğini gösterebilir. İyi bir arkadaşın, kötü bir eş olabileceği ihtimalini hissettirir.

Konu Ömer Seyfettin’den açılmıştı aslında Ümit Polat okurken. Ömer Seyfettin bir makale yazarak aslında ülküleri artık solmuş olan bir millete yeni bir ülkü kazandırmış, yeni bir dil anlayışı katmıştır. Yazdığı çok başarılı öykülerle bu yeni ülküye o milleti inandırmıştır.

Oysa aslında siyasi ortamlar, yeni edebi iklimler yaratırken Ömer Seyfettin ve Yeni Lisancılar, bir edebi iklimle yeni bir siyasi bakış yaratmışlardır. Belki de onların başarısında beklenmedik sonların bir etkisi vardır. Hayat da ölüm de beklenmediktir ne de olsa.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi