DENEME
Giriş Tarihi : 07-01-2023 16:50

Bir Dünya Aile

Yazan: Fatma Zehra Elrifai - BİR DÜNYA AİLE

Bir Dünya Aile

BİR DÜNYA AİLE 

Bir insanın ailesi; içine doğduğu, ilk kelimelerini söylediği ve ilk adımlarını attığı küçük dünyasıdır. Ailesi, çocuğun dünyaya açılan penceresi olur.

Çocuk, dünyaya onların gözünden, onların gösterdiği yerden bakar. O küçük aklıyla tüm dünyanın ailesinden oluştuğunu, dışarıdaki dünyanın onlar gibi olduğunu düşünür. Büyüdükçe o düşünce yok oluyor, unutuluyor gibi gözükse de aslında insanın içinde bir yerde gizli kalan, asla değişmeyen bu düşünce insanın tüm davranışlarını, yaşantısını o istemese de etkiler.

İletişim ise insanlar arasındaki düşünce ve duyguların farklı yollarla(jest, mimik, sözlü ve yazılı iletişim vb.) aktarılmasıdır. İnsanoğlu daha ilk yaşlarından itibaren duygularını paylaşma ihtiyacı duyar. Yaşadığı komik veyahut korkunç bir olayı küçücük elleriyle hareketler yaparak, sesler çıkararak anlatmaya çalışır. Çocuğun duygularını paylaştığı, iletişim kurduğu ilk insanlar, işte o küçük dünyasını oluşturan ailesidir. Bu hususta aile ayrı bir önem kazanmaktadır.

Aile yapısını incelediğimizde aklımıza bu küçük topluluğun ana yapı taşı sayılan iki kişi gelir. Anne ve baba. Elbette bu iki otoriterin rolleri farklıdır fakat değişmeyen tek şey annenin çocuklarındaki “sevgi” babanın ise “güven” duygusunun temelini atmasıdır. Bu annenin her zaman sevgi ya da babanın her zaman güven verdiği anlamına gelmez ama bir çocuğun annesiyle iletişimi ne kadar sağlıklı olursa hayata o kadar sevgi dolu bakar, babasıyla iletişimi ne kadar iyi olursa hem kendine hem de topluma karşı güven konusunda da o derece ölçülü ve temkinli olur.

Elbette ki eşler kendi aralarında sağlıklı bir iletişim kuramıyorlarsa çocuklarına iletişim için gerekli zamanı ayırsalar dahi kendi aralarındaki sorunlar çocuklarına yansıyacak ve zor bela ayırdıkları bu zaman, hiç kimse için verimli olamayacaktır. Ayrıca şu unutulmamalıdır: Ebeveynin çocuklarıyla ilişkisi ne kadar iyi olursa olsun çocuk ebeveynin diğer insanlarla ve özellikle birbiriyle olan ilişkilerini örnek alır ve bundan büyük ölçüde etkilenir. Aslında bu ebeveynin, ailenin temeli olduğunun göstergesidir.

Bu yüzden anne ve baba elbette karşılıklı anlayışa sahip olmalıdırlar lakin, “ Geçiniyoruz bir şekilde.” diyerek önemli sorunları göz ardı etmemeli, birbirilerine sevgiyle yaklaşmalı kişiliklerine saygılı olmalıdırlar. Ayrıca beden ve ruh sağlıklarına dikkat ederek aslında toplumun en küçük ve temel yapıtaşı olan aileyi korumalıdırlar.

Klasik ailenin diğer üyeleri ise kardeşlerdir. Onlarla kurulan sağlıklı iletişimin insana en büyük katkısı duygusal zekâdır. Kardeşler –hele ki yaş farkı büyük olan abi, abla ve küçük kardeşler- insana bir nevi dışarıda mücadele dolu yaşamında onu bekleyen deneyimlerin daha güvenli ve kısıtlanmış versiyonunu yaşatır. Kardeşleri ile sağlıklı iletişimi olan bir çocuk, toplumla daha iyi sosyal ilişkiler kurar ve girdiği ortama daha hızlı adapte olur. Bir şekilde ikna kabiliyeti, kendini ifade etme ve empati becerisi gelişir. Hayatta karşılaşabileceği olumlu ya da olumsuz yaklaşımlara karşı tecrübe kazanarak bir duruş sergilemeyi öğrenir. Aile fertleriyle sağlıklı iletişim kurabilmiş her çocuk topluma da kazandırılmış olur, böylece bir süre sonra uyumlu, zor ya da stresli durumları yönetme yeteneğine sahip, geçmişine bağlı ve saygılı bir neslin yetiştiği görülebilir.

Bunlar ailesiyle sağlıklı iletişim kurabilme avantajını elde edebilmiş olan bir insanın sahip olabileceği özelliklerle bunların topluma olumlu etkileridir. Peki, bir de sağlıksız iletişimin hâkim olduğu ailelerin aile fertlerini ve onların toplumu nasıl etkileyebileceklerine eğilelim. Anne ve baba, hayatlarını çok zor ve çekilmez, çocuk yetiştirmeyi kendilerine yüklenmiş zor bir iş olarak görürler.

Yaşları ilerledikçe bu işin zorluğunu ve yaptıkları tüm hataların pişmanlığını istemsizce taşırlar. O ailenin çocuklarında ise özellikle psikolojik anlamda sorunlar oluşur. Hayata karşı olumsuz ya da tam tersine çok büyük beklentilerle yaşarlar. Kendilerine koyulan -iletişimsizlikten dolayı nedeni açıklanmayan- yasakları aşmayı “özgürlük” adı altında bir hedef edinirler. Tam tersine tüm zevkleri karşılanmış ama yine ailesiyle iletişimsizlik yaşayan çocuklar ise doyumsuzluktan dolayı ömür boyu bir mutsuzluğa mahkûm olurlar.

İnsanın ailesinin onun hayata ve çevresine olan bakış açısını etkilediğinden bahsetmiştik. Buna basit bir örnek verecek olursak özellikle son zamanlarda yaygın olan ve iki farklı görüş baz alınarak kurulan aileleri ele alalım: Birincisi, çocukla sağlıklı iletişim kurmayı ona istediklerini vermek ve sorumluluklarından azat etmek olarak düşünen ebeveynlerin çocukları. Bu tip ailelerde yetişen çocuklar, genellikle kendileri için yapılan iyilik ve fedakârlıkların, içinde oldukları nimetlerin kıymetini bilmekte zorlanırlar. En sıkıntılı anlarında dahi çocuklarının yüzüne sahte gülücükler atan, isteklerini karşılayıp onların sevgisini kazandığını düşünen anne ve babalar aslında çevreye duyarsız, bencil birer evlat yetiştirdiklerinin farkında olmazlar.

Bu örneğin aksine çocuklarıyla aralarına mesafe koymazlarsa otoritesini kaybedeceğini düşünen ve bunun için onları maddi ya da manevi gereksinimlerden mahrum bırakan ebeveynlerin yetiştirdiği bireyler; sevgiye, övgüye aç bırakıldıklarından hayata karıştıkları zaman yüzlerine gülen insanlara hızlıca aldanırlar. Kontrol edemedikleri duyguları onları yanlış davranışlara sürükler.  Bu iki örnek bize,  insanın yetiştiği ailenin kuracağı aileyi dahi etkilediğini gösterir.

Özellikle günümüz için bir parantez açmamız gerekirse, ailedeki iletişimsizliğin en büyük nedeninin teknoloji olduğunu söyleyebiliriz. Örneğin işten eve gelen bir baba telefonundan yine işiyle ilgili bildiriler almakta, hatta bazen işle ilgili sorunları evde saatlerini harcayarak çözmeye çalışmaktadır. Pek tabii saatlerini telefonda harcayan ebeveynlerin çocukları da anne ve baba gözetimi olmaksızın sosyal medyada fazlaca vakit harcayarak gitgide bağımlı hâle gelecektir. Sosyal medyanın zararlarını anlatmak için ayrı bir başlık açmaya gerek olmadığını düşünüyorum. Artık zararları sıkça dile getirildiği hâlde çoğumuz aldırmamaktayız. Tıpkı sigara kutusunda "Sigara öldürür!" yazdığı halde çokça satılması ve içilmesi gibi.

Bazı insanların da ailesinden çok farklı topluluklara yakınlık hissederek onları “aile” yerine koyduklarını görebiliriz. Bu durum kan bağı olmadığı hâlde  sadece iletişimleri daha iyi olduğu içindir. Aslında bu başlı başına iletişimin önemini anlatmaya yeter. Yalnız burada şöyle bir tehlikeyle karşılaşılmaktadır:

Eğer bir ailenin evladıyla iletişimi sağlıksız olur da aile bunu önemsemez ve acilen tedavi etmezse o çocuk kendini gösterebileceği, ifade edebileceği bir ortam arayışına girecek ve bulduğu ilk fırsatta ailesinden kopacaktır. Daha önce de ifade ettiğimiz gibi insanoğlu, kendini ifade edemeyeceği, duygularını paylaşıp tepki alamayacağı yerlerde duramaz, bu fıtratına aykırıdır. Durabiliyorsa eğer psikolojik desteğe ihtiyaç duyuyor demektir. Kendini göstermek için gerçekleştirdiği bu kopuş, önce nesiller arası büyük bir boşluğun temelini alacak daha sonra bizi ister istemez tarihten, kültürden ve örften uzaklaşmış bir nesille karşı karşıya getirecektir.

Eğer bir devletin, milletin, medeniyetin  kökü kazılmak istenirse bunun için ailelerin hedef tahtasına alınması yeterlidir. Aile yapısı yıkılır ve yetişen nesillere istenilen düşünceler aşılanırsa o devletin yıkılması hafif bir meltemin esmesine bakar.

Toplumun çekirdeğini temsil eden ailede iletişimsizlik oluşması, toplumun tümünü tehdit eder. Etkisi uzun vadede net bir şekilde gözükecek olan bu iletişimsizlik, toplumun ahlakını, kültürünü, inancını kökten değiştirir. Bu değişimin olumlu ya da olumsuz etkisi, iletişimsizlik yaşayan son neslin nereye yöneldiğine bağlıdır.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi