KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 18-07-2023 17:05   Güncelleme : 18-07-2023 17:11

Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu

Yazan: Nevin Bahtışen -ANADOLU KOKULU KADINLAR / DİLEK TUNA MEMİŞOĞLU

Anadolu Kokulu Kadınlar / Dilek Tuna Memişoğlu

ANADOLU KOKULU KADINLAR / DİLEK TUNA MEMİŞOĞLU 

Öykü kitabı 117 sayfa

Yaşanmış ve yaşanabilecek konular seçilmiş özenle. Bilgi dağarcığına ve duygularına katabilecek bir çok güzelliğe ulaşabiliyorsunuz. 16 öykünün konu aldığı bu kitabı keyifle okudum. Okurken aldığım notlarla bir kaç öyküyü kendimce  yorumlamaya çalıştım umarım anlatabilmişimdir

Maden: 
İnsanoğlu ne çok şey düşünürdü, “İnce eleyip sık dokumak” deyimimiz vardır. Kadınlarımız ince ince örüp dokurlardı düşüncelerini.

Bir konuyu düşünüp o enerjiyi çekmek midir? Yoksa maden ocaklarının durumları bilinmesinin korkusu mudur? bilinmez. Deprem çantaları gibi, madenci çantaları da her an hazır bekletiyordu sevdikleri tarafından. İyi ki bu kadar sevgi yüklü ve düşünceli kadınlarımız var.

Madencilerin ve ailelerinin de işi kolay değil, her an yürekleri ağızlarında yaşamak.
İyi ki hayatın akışına kaptırıyoruz kendimizi. Bizi bir çok duygusal çöküntüden koruduğu gibi, akışta sürüklenirken bir çok şeyi kaçırabiliyoruz da.

Uzun süre nişanlı kalacak kadar sevmek, hatta sevdiğiyle birlikte yüreğinin her gün maden ocağına gidecek ve kömür tozlarının arasında nefes almakta zorlandıklarında bir nefes alımlık dışarıya çıkmak ve sevmenin emek olduğunu bilecek kadar sevmek.

Hiç olmasını istemediği ama her an da olacakmış gibi, yüreği ağzında yaşarken televizyonda haber spikerinin grizu patlaması oldu sesiyle yüreğinde bir bomba patlamış gibi olmuştu. Bütün anılarını peşine takıp nasıl gittiğini bilmeden maden ocağına varmıştı Elif. 

Her ne kadar yaklaştırmasalar da çöküp kaldığı yerden gözlerini dikmiş çıkıp gelmesini bekliyordu. Geçmeyen zaman türlü düşüncelere salıyor, “Elif ben geldim hadi gidelim” sesini duyacak kadar zihni oyun oynuyordu. Kendine geldiğinde bildiği bütün duaları okuyarak bütün kötülükleri, aksilikleri defetmeye çalışıyordu.

Daha iyi bir yaşamın hayali için katlanıyorlardı. İyi ki insanın hayalleri var, bu dünyaya ve üstesinden gelinmesi konular için itici bir güç, yaşam sevinci veriyordu; yürek sıkan, yakan düşüncelerden arındırıyordu.

Nihayetinde sevdiği çıkarıldı, ölüm canını alsada, kömür karası her serini kara bir tül gibi örtsede hemen tanımıştı. Yanına yaklaştırmamışlardı, zaten uyuşan bedeniyle kaldığı yerden bakıyordu. Sedyeyle yanından geçerken sevdiği adamla bir anlığına göz göze gelmişlerdi. Hayatını bir yarısını alıp götürüyorlardı. Hissetmediği bedeni ve ruhundaki acılarıyla baş başa kalmıştı.

Şifacı: 
Bütün geleceğini, hayallerini, umudunu bir şifacıya bağlamıştı, genç gelin. Şifacının buruşuk ellerinden gelecek çareyi bekliyor, kımıl kımıl dudaklarından şifa dökülüp geliverecek gibi oluyordu. 

Gelin ismi, kısır gelin olmuştu; kendi ismine sahip olamasada anne olmayı, bir bebek sahibi olmayı çok istiyordu. Bir döl tutacak kuma arayışları başlamıştı. Çektiği acıyı duyumsamadan yaşlı kadının misket gibi siyah gözlerinde bir çocuk haberi almak istercesine bakıyordu.

Babaannesinin büyüttüğü bu genç kadın, solgun tenine eşlik eden umut mavisi gözlerle hayata bir sıfır geriden başlamıştı. Her şeye rağmen bütün umudunu bu kırışık elli ve nefesiyle şifa, umut… Dağıtan kadına bakıyordu.

Sadece Güzel Cümleler:
Bu kadar güzel sözlere hasret biri ve kibarlığı bir giysi gibi giyen birine kaba, saba eşle yaşamak ne zordur. Bir de zorbalığı, dayağı eklenirse cehennem azabı gibi olur. Eşini bir gece terkedip annesinin evine geldiğinden beri her gün dışarı çıkıp kulaklarını güzel cümlelere açmayı adet edinmişti. Bir defter bir kalemle aldığı notlar iyileşme ve bir terapi gibi oluyordu.

Sarı Sıcak:
Yazın sıcağında pamuk tarlasında içtenlikle topluyordu, buluta benzettiği pamukları. Henüz hayatına yeni giren oğluyla yaşayacakları düzenli hayatın hayallerini kuruyordu. 

Oğluyla geldiği pamuk tarlasında, oğlunu emzirme molaları ikisi içinde harika zamanlardı. İkisi de bir birlerinden ayrılmak istemezlerdi, toplanması gereken pamuklar aklına gelince oğluna yaptığı gölgeliğe bırakır ve işine devam ederdi.

Bu açık alanda genzini yakan şeye baktı, herkesin koşturduğunu görünce oğlunun varlığıyla ayıldı, bu bir yangındı. Oğlu, canı orada dumanların, alevlerin arasındaydı. Bütün umudu yangının ortasında kalmıştı.

Anadolu kadınımızın her zamanki çilesi, kar yağmış hissini veren pamuk tarlaları ve diğer mahsülleri toplama yoluyla hayatlarını kazanma işi, sıcağa karşı kara bir alın yazısı gibidir.

Halı:
Üstüne bir bavul konulmuş bir de halı sarılı kırmızı arabayla engebeli yolda ilerlerken Sevgi ve kardeşi hayallerinin son virajına giriyorlardı.
Babanın ilgisizliğinin karşısında, Sevgi hayata biraz daha bağlanıyor; kardeşine annelik yapıyor ve evi çekip çeviriyordu. Her zaman da biraz ilgisiz olsada, annesinin ölümünden sonra daha bir ilgisizdi.

Yeni alınan halı siparişiyle Sevgi ve kardeşi boylarından büyük halı tezgahının karşısına oturmuşlardı. Gözünü dikmiş evin işleri onlara bakarken, Okuyabilmek için her gün babasından gizli bir de ders çalışıyordu. Her gün biraz daha renklenen ve desenlenen halı umutlandırıyor, zamanında bitirirlerse daha çok gofret ve diğer ihtiyaçlarına ulaşacaklardı. Sevgi; her gün kardeşinin ya halıyı zamanında bitiremezsek korkusunu yatıştırmış, merak etme gofretlerimizi alıcaz güvenini vermiş ve derslerine de zamanında çalışmıştı.

Nihayet halı zamanında bitmiş, babasınada okumak istediğini, sınava hazır olduğunu söyleyecekti uygun bir zamanda. Sevgi babasına sınava gireceğini uygun bir dille söylemeye hazırlanmıştı ki babası; “otur şöyle bir şey söylemek istiyorum” dedi, kız “ben de bir şey söylemek istiyordum baba” dedi, önce sen buyur; çok uygun bir kısmetin çıktı. Baba, ben de sana bir şey söyleyecektim önce onu dinle dediyse de ”yalnız haberin olsun diye söyledim” kelimesiyle duyuramadığı sözüyle kendi de duymuyordu artık.

Babasının eline sayılan parayı görünce, bir mal gibi satıldığını anladı. Sağır ve dilsiz olarak eşi olan adamla yola çıktılar. Yeni evine gelmişti, “geldik, burada iniyoruz” Sevgi duymamış ve sesini çıkarmadığı için, çocuk eşini çekiştirerek indirmişti. Adam döndü arabanın üstünde sarılı halıyı da indirdi.

Kısmet:
Bir çok mahallede vardır Fatma abla; işi olmayana iş, evlenme çağı geçmiş müzmin bekarlara eş… gönlünü ferah tut, sen benim dediklerimi yap yeter deyiverir.
Yardım sever Fatma ablalar her yüreğe su serper; geleni, gideni hiç eksik olmaz.

Sanırım bir çoğumuzun şahit olmuşuzdur, o çevrenin kurtarıcısı Fatma hanım gibilere.
Dilek hanımda çok güzel anlatmış.
Sade ve akıcı bir dille yazılan bu kitabı keyifle okudum. Kitap severlere tavsiye ederim.
Her öykü bir birinden güzel, yaşanmışlıkların lezzetini bıraktı bende.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi