DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Tamer Şahin
Tamer Şahin
Giriş Tarihi : 10-09-2022 20:05

Barış Manço'nun Cebindeki Akrep

Tutumluydu Barış Ağabey, evet; ama gerektiği yerde ve gereken yere harcamasını bilirdi. Mesela Moda'daki köşkü bir İngiliz aileden almıştı. 

Barış Ağabey o evi yaparken kimseden borç falan almadı; kendi imkanlarıyla, konserlerden gelen parayla kademe kademe ödeyerek, tırnaklarıyla çabaladı. Savurganlığı hiç olmadı. Hazıra konmak hiçbir zaman istemezdi, işin bitmiş hâlini görmek onu mutlu ederdi; ama o işin o hâle gelene kadarki bütün aşamalarında bulunmak isterdi.

Ona cimri demek haksızlık olurdu; o, parasının hesabını iyi bilen, hak yemeyen, çekle işi olmayan, ödemelerini peşin yapan bir adamdı. Zahmet, alın teri hayat felsefesinin en önemli yapı taşlarındandı.

Moda'daki köşk onun hayatında önemli bir yere sahipti. O köşkün her şeyiyle ilgilenirdi. Bir ara "Köşkün bahçesini kapatalım sera yapalım." dedi. O sırada da seyahate gidecektik. Barış Ağabey bir şeyler çizdi, ölçtü biçti ve her şeyi ayarladı. Çiçekleri belli bir ısıda tutmak için de kalorifer peteği çekmek istedi. Ustaya da seyahatten döndüğünde burayı bitmiş görmek istediğini söyledi. Seyahatimiz bitip de döndüğümüzde bir baktık ki kaloriferler cayır cayır yanıyor, meğer dört gündür böyle yanıyormuş. Bu arada seranın üstü açıktı...

Usta bir de, "Bakın Barış Bey siz geldiniz ve her şey bitmiş durumda, kaloriferler de yanıyor." demez mi!..

Tabii yine Barış Ağabey'in saçları dimdik... Usta işini bitirmiş, göğsünü gere gere gurur duyuyor, ama olan da yakıta oluyordu; dört gündür gereksiz yere yanan bir kalorifer vardı ve Barış Ağabey'in en hoşlanmadığı şeylerden biriydi müsriflik...

Bir gün ekiple beraber Mersin'e gitmiştik. Bir yerde bir otelde yer ayırtmıştık. Barış Ağabey odasına çıkmıştı. Biz de Kurtalan Ekspres'le aşağıda, gecenin bir buçuğunda pişti oynuyorduk. Bir ara Barış Ağabey'i gördük, lobiden sokağa çıktı. Allah Allah, nereye gidiyor bu adam diye kendi aramızda konuşurken bir baktık Barış Ağabey on dakika sonra odasına çıktı. 

Aradan bir on beş dakika kadar geçti Barış Ağabey tekrar sokağa çıktı, tekrar on dakika sonra odasına döndü. Bizi aldı bir merak. Neyse sabah oldu, kahvaltı yapıyoruz, "Ya Ağabey" dedim "Sen gece gece sürekli nereye gidip geldin öyle?" diye sordum. Barış Ağabey de "Hava o kadar sıcak ki" dedi ve ekledi "cebimdeki akrep çok bunaldı, ipe bağlayıp hava aldırıyorum akrebe..." demez mi!..

Kurtalan Ekspres de, Barış Ağabey'in huyunu bildiğinden sürekli üstüne giderdi. Otelde kahvaltıyı bitirdikten sonra, "Ee ağabey" dedi Kurtalan Ekspres'ten biri "kahvaltımızı yaptık; bize bir kahve, çay ısmarlarsınız artık." Barış Ağabey hemen benim kulağıma doğru eğildi: "Söyle bakalım, çay ne kadar, kahve ne kadar?" diye sordu. Öğrendikten sonra da, "Arkadaşlar, tamam hepimiz çay içsek daha iyi olur, kahve bana biraz ağır gelir." dedi.

Konser için gittiğimiz bir yerin havuzundayız. Herkes havuza giriyor. Barış Ağabey de bunalmış, "Tamer, benim mayom yok." dedi. Hemen gidip aldık. Tabii beş yıldızlı otelin mağazasından mayo almak da otelin yıldızlarına yakışır olmalıydı. Barış Ağabey'in içine oturdu mayoya verdiği para; ama canı da havuza girmek istiyordu. Biz havuzda top falan oynuyoruz, Barış Ağabey bir girip çıktı. Baktım, mayonun etiketi hâlâ duruyor. "Ağabey" dedim, "bu ne, etiketi çıkartmayı unutmuşsun." O da "Oğlum, o kadar para verdik; bırak da biraz hava atalım." demez mi!.. Sonra "Havuza girmek için bir mayoyu kaça aldık, bırak da cimri diyenler görsün." diye devam etti.

Her durumdan esprili bir şeyler çıkarmasını çok iyi bilirdi. Bu da onun hayata nasıl baktığını en iyi şekilde gösteriyordu.

Barış Ağabey'in Moda'daki evinin oradaki bakkalda onun adına açılmış bir hesap defteri bulunurdu. Biz de arkadaşları olarak onun tutumluluğunu bildiğimizden arada sırada rahmetli, Bakkal Sabri'den bir şeyler aldığımızda hesabı o deftere yazdırırdık; sırf ona takılmak için... Barış Ağabey de bu defterin bu kadar nasıl kabardığını görünce şaşırır, haliyle de sinirlenirdi. Mesela Barış Ağabey cebinde hiç para taşımazdı. Sevmezdi para taşımayı. Yanında kim varsa herhangi bir ödemeyi o yapardı. Ama Boğaz Köprüsü'nden geçerken gişelere para vermesi gerektiğinden ya giderken bana uğrardı köprü parası ne kadarsa alırdı ya da işi acilse oradaki görevliye "Yaz tahtaya!", derdi. Oradakiler de biliyorlardı bu durumu zaten; Barış Ağabey sonradan toplu olarak öderdi borçlarını.
Çekim için Panama'ya gitmiştik. Seyahatimizin son günleriydi. Çekim ekibinden Nilüfer, son bir görüntümüz kaldığını ve bu görüntü için de Barış Ağabey'e farklı bir kıyafet gerektiğini söyledi. Barış Ağabey de bütün kıyafetlerini giymişti, hatta benimkileri de... Aksilik bu ya, pazar günüydü ve bütün mağazalar kapalıydı. Açık bir mağaza ararken spor malzemeleri satan bir yer gördüm. Orada bir penye tişört bulduk. Bunu alalım diye gösterdim; ama tişörtü kendim için de düşünmedim değil... 

Barış Ağabey, "Ben de göbek var, bol gömlek istiyorum bunu almayalım." dedi. Kısa bir çekim bunu alalım, diye ikna ettim. Tişört 14-15 dolardı. "Sen çekimini yap ben senden bunu 10 dolara alırım." dedim. Düşündü ve "Tamam." dedi. Çekim bitti, sabah havaalanına gideceğiz; Nilüfer notlarına baktı ve: "Barış Bey havaalanına giderken çok kısa bir konuşmanız var; ama o kıyafetle yapılacak." dedi. 

Ben de bunun üzerine, ağabey beş dolar, diye işaret ettim. Hemen, "niye?" dedi. "Ağabey sen onu bir daha giyecekmişsin, yıpranacak, eskiyecek." dedim. "O tişörtü sana beş dolara vereceğime yırtar atarım." demez mi!.. Nasıl sinirlendi anlatamam, hem istemediği tişörtü almıştı hem de benim dediğim fiyat düşmüştü. Ama benim de amacım tişörtü bedavaya getirmekti...

Barış Ağabey ile konser çalışmalarımız yoğun bir şekilde devam ediyordu. O aralar yaptığımız Suadiye konseri çok iyi geçmişti. Gündüz konseri olduğundan, işimiz saat dört gibi bitmişti. Ben ve Kurtalan Ekspres'ten Celal o zamanlar Moda'da oturuyorduk. Barış Ağabey de Moda'da oturduğundan konser çıkışı onun arabasıyla dönecektik. Konser bitti, dönmek için hazırlanıyoruz. Barış Ağabey, "Arkadaşlar" dedi, "içimden geldi, kalkın bir yerlerde yemek yiyelim, ziyafet çekelim." Biz nasıl sevindik, anlatamam.

Suadiye'den çıktık, arabaya bir güzel kurulduk. Bizde keyfin biri bin para, bizi içkili bir yere götürecek havasındayız. Celal de ben de içiyoruz. Barış Ağabey de içer; ama rakı değil; gençliğinde komaya girmiş, yüzünün rengi yeşil olmuş. Ondan sonra da rakı kokusundan dahi nefret eder olmuş. içilen yerde de rahatsız olurdu. Neyse biz keyifli keyifli yol alırken bir baktık bizi Suadiye'de bir hamburgerciye getirmiş. Tabii hemen itiraz ettik. Bu itirazımız üzerine de o zamanlar yeni aldığı Moda'daki köşküne geldik; ama köşkte tadilat yapılıyordu, birinci kat daha yeni bitmişti. 

Barış Ağabey arabadan inmeye hazırlanırken "Şimdi, size bir güzel domates çorbası yapar, sosunu falan da bir güzel hazırlarım." dedi. Biz de hemen isyan bayraklarını çektik, "Ağabey, bize yemek yiyeceğiz, dedin; evde mi yedireceksin yemeği?" dedik. Tabii, biz niyeti baştan bozmuşuz; ille de içkili bir yer olacak. Neyse sonra ikna ettik. Moda'da meşhur Koço Balık Lokantası vardı, oraya gittik. 

İçeri girer girmez "Ooo, hoş geldiniz Barış Bey." diye hemen bizimle ilgilendiler. Biz masamıza güzelce kurulduk; garson geldi, siparişlerimizi sordu. Celal, beyaz peynir, kavun, vs. istedi. Barış Ağabey hemen "Ooo, beyler Barış Bey'in sofrasına rakı gelecek." dedi. "Herhalde ağabey!" dedim. Neyse rakımız geldi. Barış Ağabey dayanamadı, "Haydi ben de bir kadeh şarap içeyim." dedi. Bu arada masa yavaş yavaş donanıyordu...

Barış Ağabey'in tutumluluğu dillere destan, biz de bunu bildiğimizden çaktırmadan sipariş veriyoruz.

Tasarrufluyuz yani! Adamı fazla masrafa sokmayalım diye uğraşıyoruz. Soframızın zevkini bir güzel çıkarırken garson geldi, "Barış Bey," dedi, "sıcak ne alırsınız; balık mı, et mi?" Barış ağabey garsona şöyle baktı, baktı, sonra "Ya kardeşim" dedi, "hava zaten sıcak, bu sıcakta bir de sıcak yemek mi yedireceksin!.." Garson ne olduğunu anlamadan hemen uzaklaştı. Biz de gizli gizli gülmeye başladık.

Aslında havanın sıcak olması falan bahaneydi; masa zaten yeterince dolmuştu, daha da masrafa girmeye ne gerek vardı?!

NELER SÖYLENDİ?
@
muhammedatasoy 2 yıl önce
acaba yazıda geçen nilüfer benim ilkokul arkadaşım nilüfer ülkügüner miydi?
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA