DOLAR 0,0000
EURO 0,0000
STERLIN 0,0000
ALTIN 000,00
BİST 00.000
Advert
Tamer Şahin
Tamer Şahin
Giriş Tarihi : 15-08-2022 05:17

Barış Manço Askeri Birliği

Barış Ağabey'le çalıştıkça onun prensiplerini, disiplinini; olaylar karşısındaki tutumunu, Barış Ağabey'in iş ahlakı denilince nelerin madde başı olabileceğini vs. yavaş yavaş öğrenmeye başladım. İş denilince akan sular dururdu onun için. Her işin bir görevlisi olsa bile, her şey mutlaka onun tezgahından geçerdi. Ondan habersiz bir şeyin olması mümkün değildi, işe tam anlamıyla hakimdi. 

Çevresindeki insanların da aynı tutum içinde olmasını isterdi. Mesela konserden bir iki saat önce kulise gelir, hazırlıklarını yapardı. Hiçbir konserine ucu ucuna yetiştiğini görmedim, asker düzeni vardı onda... 

İş ahlakının ne demek olduğunu ben onun yanında öğrendim. Konsere çıkmadan önce herhangi bir kişiden en ufak bir alkol kokusu alsın, o anda o kişinin Barış Manço'yla işi biterdi. Ne pahasına olursa olsun sahneye eksik çıkardı. Asla ayrım gözetmezdi, kim olursa olsun işine son verilirdi. Kaytarma olmazdı, olamazdı. Bütün bu tutumları işine ve en önemlisi de insanlara olan saygısındandı.

Böyle titiz bir sanatçının yanında çalışmak gerçekten çok zordu ve sabır isteyen bir işti. Her şeye dikkat etmek gerekiyordu. Çok hızlı düşünen birinin yanında çalışıyorsunuz, çok zeki ve dayanıklı biri olmanız gerekiyordu. Barış Manço ekibi işini seven insanlardan oluşuyordu, bu yüzden herkesin sabrı yerindeydi. Sadece işin sevilmesi yetmiyordu, işini yaptığımız sanatçıyı da seviyorduk. 

Akşam olup da yemek vakti geldiğinde, Barış Ağabey masaya oturduğunda bütün günün o dayanılmaz yorgunluğu bitiyordu. Hele bir de çekilen bütün görüntüler Türkiye'de yayınlandıktan sonra günlerin yorgunluğunu, neler çektiğimizi hatırlamıyorduk bile.

Bir ara, Hasan Ağabey'le çalıştığımız dönemlerde Kurtalan Ekspres işi bırakmak istedi, yevmiyelerinin az olduğu gerekçesiyle... istifa edeceklerine dair kafa tutmuştular Barış Ağabey'e.

Kurtalan Ekspres'teki arkadaşlar girmiş otele, müdüriyet odasına; oturmuşlar daktilonun başına istifalarını yazıyorlardı. Tabii ben yine arayı bulmaya çalışıyordum, yapmayın etmeyin diye... inat etmişler bir kere, ikna olmuyorlardı. Konseri bitirdik, yarı yolda bırakma gibi bir durum olamazdı. Sonra istifalarını Barış Ağabey'e verdiler. Barış Ağabey de oldukça sakin bir tavırla "Hayırlı olsun." dedi. 

Ne ikna etmeye çalıştı ne de kalmaları konusunda başka bir şey yaptı. Benden de hemen ertesi gün konservatuardan yeni bir Kurtalan Ekspres kurmamı istedi. Başka yerlere konser sözlerimiz vardı. Barış Ağabey kimsenin kaprisini çekecek adam değildi. Hatta bazı konserlere de bulduğumuz yeni gençlerle gitmiştik. Ama sonradan ayrılan arkadaşlardan da geri dönüşler olmaya yavaş yavaş başlamıştı.

Barış Ağabey'in kimseye müdanası yoktu. Onunla aynı yola baş koyan insanlara sonsuz saygı duyardı. Ama gidene, gitmek isteyene de gereksiz tutumlar sergiliyorlarsa, kal, demezdi...

Tabii böyle titiz çalışmaların yanında yine biz şamatamızı yapabiliyorduk. Ben zaten ekipteki arkadaşlara sürekli takılırdım. Tabii Barış Ağabey'e de... 

Lale Manço'nun nabzını yoklardım sürekli, Barış Ağabey'i kıskanıyor mu, diye. İşte yok Barış Ağabey'in kulisine bir kız girdi, yok sarıldı falan diye takılırdım. Ama Lale Hanım'da hiç açık bulamazdım. Barış Ağabey de boşuna uğraştığımı söylerdi. Ama bir gün fena yakalandı Barış Ağabey...

Türkmenistan'daydık. Ben onu uzaktan izliyordum; bir ara parmağındaki yüzüğü çıkardı, rehber kızın parmağına takıverdi. Neyse biz İstanbul'a döndük. Oturduk hep birlikte bir şeyler içiyoruz, Lale Hanım da yanımızda... 

Ben, hınzırlık işte, "Ağabey." dedim. "Senin parmağında bir yüzük vardı." der demez Barış Ağabey kulaklarına kadar kızardı. "Hani şöyle kapaklıydı, içine tansiyon ilacını koyardın, ne oldu ona?" dedim. Lale Hanım da hemen, "Sana aldığım yüzükten mi bahsediyor." demez mi! Ben tabii bozguna uğradım, ne yapacağımı şaşırmıştım. Bu sefer de alttan almaya başladım. Acaba otelde mi kaldı, benim valizde de olabilir diyerek. Ama ortalık kızışacağa benziyordu, en iyisi buradan bir an önce çıkmak deyip eve kaçtım hemen. 

Ertesi gün Barış Ağabey'i gördüğümde "Oğlum sen ne yaptın?" dedi. Ben de hani kıskanmazdı diye takılmaya başladım. O da "Ne olursa olsun bir kadın o, kocasını kıskanmaz mı bir kadın. Boşanma sebebim olacaktın vallahi!" dedi. İşin doğrusu böyle şeyleri yoktu Barış Ağabey'in. O sadece güzele bakmayı severdi. Mesela gür, kıvırcık saçlı bayanlar hoşuna giderdi. Ama sadece beğenmekle kalırdı, daha fazlasını hiçbir zaman yapmadı.

Öyle güzel yerlere gittik ki, çoğu zaman gidilen yerlerin sefasını yaşayamadan bir bakmışız evdeyiz. Hawai'ye giderdik, denize ayağımızı dahi sokmadan gün doğarken işe başlar, gün batımına kadar çalışırdık. Askerliğini yapan herkes bu deneyimi sanki ikinci kez yaşıyordu. Bayanların yaşadıkları da ayrı konuydu.

Şimdi dünyayı dolaşıyoruz, diye ortalıkta bir sürü insan dolaşıyor. Evet dünyayı birçok kişi dolaşıyor, böyle düşünürsek hostesler de dünyayı dolaşıyor. Ama önemli olan sadece gidilen yerlere ayak basmak ya da turistik bölgeleri gezmek değil. Önemli olan o ülkelerin kuytuda kalmış yerlerine gidebilmek, oralardaki hayatı görebilmek; kimsenin bilmediği yerlere gidip oraların havasını solumak, insanlarıyla iletişim kurabilmek... 

Biz gerek Türkiye'deki gerekse sınır dışındaki yerlere yaptığımız gezilerde hep bu yolu izledik. insanların belli başlı yerlerden zaten haberleri vardı. Asıl merak edilmesi gereken yerler görünenin arkasındaki görünmeyenlerdi...

 

NELER SÖYLENDİ?
@
KÖŞE YAZARLARI TÜMÜ
Advert
Yol Durumu
ARŞİV ARAMA