DENEME
Giriş Tarihi : 06-08-2023 18:01

Yorgunluğunu Dinlendir / Elif Güler

Yazan: Elif Güler -YORGUNLUĞUNU DİNLENDİR

Yorgunluğunu Dinlendir / Elif Güler

YORGUNLUĞUNU DİNLENDİR

Kimi yol yorgunu, kimi gönül yorgunu. Çoğu da var ki maddi manevî her iki yorgunluğun da acı tadı dilinde yola zoraki devam etmekte. Fiziki yorgunluğumuzu bir şekilde dinlendirebiliyoruz ama iş yürektekine gelince deva bulmak hayli güç olabiliyor.

Çıkmaz bir leke gibi her gittiğimiz yere yüreğimizdeki o yükü de taşıyoruz. Hele ki hassas, çabuk incinen bir yapımız varsa sıradan bir olaya kalbimiz, bünyemiz çok büyük tepkiler verebiliyor ve zaten sınırlı olan hayatımızı kalbimizdeki kırıkları tamir edilemeyecek hale getirerek zindan ediyoruz kendimize. Bu yüzden dinmiyor yorgunluğumuz.

Nadasa da bıraksak kendimizi, aklımızdan ruhumuzdan ayıklayamadığımız olmuş bitmişlerden dolayı veya belirsiz olan geleceğimize dair türlü türlü kuruntu ve endişeleri toprağımızda büyüttüğümüz sürece hasat mevsiminde tazelenemiyor, yönümüzü berekete çeviremiyoruz.

Kimi sevdiğinin ihaneti, kimi yakınlarından göremediği destek, kimi neye elini atarsa atsın tatmin olamadığı nefsi, kimi de hayallerine kavuşamamanın verdiği ıstırap nedeniyle kalbini bir çıkmaz sokağa kilitliyor ve zaman su gibi akıp giderken o atlatamadığı, çareler bulamadığı belki de yüzleşemediği hakikatleri yüzünden bir arpa boyu yol gidemiyor.

Dünya sahnesindeki rolünü kendi elleriyle kısıtlıyor. Kritik bir eşik var önünde. Kararlı, iradeli ve özgüvenli olsa aşabileceği bir eşik aslında. Olan oldu, biten bitti. Geri getirebileceğimiz bir şeyse, özellikle de geri döndürmeye değecekse insan olarak gücümüzün yettiği mücadeleyi elbette verelim ama artık iş bizim kontrolümüzden çıkmışsa ve olanı biteni tersine çevirmeye, gidene de yitene de kavuşmaya bir ihtimal kalmadıysa sadece önümüze bakmalıyız o saatten sonra. Elbette yaşanacak bir acı varsa ortada, yaşayacağız insanoğlu olarak ama o acıya kök salmadan, maziye çakılıp kalmadan.

Acıların en zoru sevdiğimiz birini ebediyen kaybetmek olsa gerek. Elbette onu unutmamız, hiç aklımıza getirmememiz beklenemez ama kaybedilenin ölümüne hapsedemeyiz kendimizi. Bu kendimizi yaşarken öldürmek anlamına gelir ki hayatta yaşanabilecek ve biz müsaade etmediğimiz sürece bizi hiç terk etmeyecek en ağır yorgunluktur bu.

Elimizden kaçıp giden fırsatlar için hayıflanabiliriz, hayatımızdan çıkan dostlarımız için yas tutabiliriz, dünyada yaşanan savaşlar, felaketler, türlü kötülükler için dertlenip geleceğimizden kaygı duyabiliriz. Hayat pahalılığı, geçim sıkıntısı içinde insanca yaşayabilmek için verdiğimiz savaşta tükenme noktasına gelebiliriz. Gerek fiziksel gerek ruhsal her iki cihetten yoruluruz en nihayetinde. Ama bu dünyaya geldiysek ve hâlâ nefes alıyorsak bir sebebi mutlaka vardır. Bu yorgunlukların daimi bir nöbetçi gibi başımızda durmasına razı olmamalı, onları bertaraf etmek için umutlu alanlar açmalıyız kendimize. Geçip giden zamanla birlikte hiçbir şeyin de aynı ve sabit kalmadığını bilerek olumsuzluklara direnmeli, kendimizi ve hayatımızı tazelemek üzere ufak dokunuşlar yapmalı  ve adım adım da olsa yola revan olmalıyız. Yaşıyorsak nedenlerimiz olmalı. Hayat sahnesinde imkanlarımız kısıtlı dahi olsa iyi niyeti, güzel düşünceleri kalbimizden söküp atmamaya gayret etmeliyiz.

Kim bilir belki bir insanın yüreğine dokunacak, umut olacağız ona belki de yolun ilerisinde bizimle karşılaşmayı bekleyen güzelliklere rast geleceğiz ve tüm yorgunluklarımıza değecek elde ettiğimiz neticeler.

Hayat düz bir yoldan ibaret değil. İnişler de olacak, sarp yokuşlar da. Yorulup bitkin düşeceğimiz anlar da olacak, kendi küllerimizden yeniden doğacağımız zamanlar da.

Yorgunluklarımızı dinlendirip kaldığımız yerden heybemizde ümitle, inançla, insani değerlerle yola devam ettiğimiz sürece er ya da geç açılmaz dediğimiz kapılar da açılır, imkansız dediklerimiz de elbet mümkün hale gelir. Muhammed Ali'nin de dediği gibi; “Yorulduğunda dinlenmeyi öğren, bırakmayı değil.”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi