DENEME
Giriş Tarihi : 08-04-2023 21:56   Güncelleme : 08-04-2023 22:19

Yazmak ve Mindfulness Üzerine

Uzm. Klinik. Psikolog Dr. Ezgi Yaz -YAZMAK VE MİNDFULNESS ÜZERİNE 

Yazmak ve Mindfulness Üzerine

YAZMAK VE MİNDFULNESS ÜZERİNE                

Bir şey yap. 
Güzel olsun. 
Çok mu zor? 
O vakit güzel bir şey söyle. 
Dilin mi dönmüyor? 
Güzel bir şey gör. 
Veya güzel bir şey yaz. 
Beceremez misin? 
Öyleyse güzel bir şeye başla. 
Ama hep güzel olsun. 
Çünkü her insan ölecek yaşta. 
Geç kalmayasın...  

Şems-i Tebrizi   

Sevgili Dostlarım;

Bu yazımı okuduğunuz andan itibaren benimle birlikte, kişisel ve spritüel gelişiminizle psikolojik iyi oluşunuza, ruh ve beden sağlığınıza katkı sağlayacak güzel bir şeye başlamaya ne dersiniz? Güzel bir şey yazmaya... Bir başka deyişle yazarak anda olmaya ve anda kalmaya başlamaya… Sonsuzluğu iliklerimize değin duyumsadığımız yegâne zaman diliminde, şimdide; şu anda ve burada olabilme bilinç boyutuna doğru, gün geçtikçe derinleşen farkındalığınızla yol almaya... Ayrıca tüm bunları gerçekleştirebilmemiz için sizinle paylaşacağım Yazıyla Terapi uygulaması ile zihninizi Mindfulness, genel bir ifadeyle bilinçli farkındalık yolunda eğitmeye başlamaya... İşte tüm bunlar sayesinde de kendiniz için geç kalmamaya...  

Benimle bütün bunları gerçekleştirme yoluna çıkmaya karar verdiyseniz, bahsettiğim, "Yazıyla Terapi" uygulamasını sizinle paylaşmadan önce, hadi gelin beden ve ruh sağlığımız ile her ikisinin yazmakla olan ilişkisine şöyle bir göz atalım. 

Bilimsel çalışmaların da desteklediği üzere, ruhsal hastalıklar gibi pek çok bedensel hastalığın da tetikleyicisi, baş edemediğimiz olumsuz yaşantılarımızla birlikte ortaya çıkan sağlıksız düşüncelerimiz, ifade edemediğimiz stres, üzüntü, kaygı vb. duygularımız; genel bir deyişle dışa vuramadığımız içimiz... Biz farkındalık kazanmadıkça ne yazık ki bilinç dışımızı tekrarlamaktan kendimizi alıkoyamayız. Nitekim Sigmund Freud’un söylediğine benzer şekilde, bastırdığımız her ne varsa vakitli vakitsiz geri döner. Çünkü dışa vuramadığımız içimiz, anlatma gereksinimimizi gideremeyip anlamlandıramadığımız için çözümleyemediğimiz, bilinç dışımızın derinliklerinde kaderine terk edip farkındalık kazanamadığımız böylesi içsel yaşantılarımız; gittikçe bağışıklık sistemimizi zayıflatmaya ve hatta ruhsal ve/veya bedensel bir hastalıkla vücut bulup âdeta ifade etmeye, duyurmaya, fark ettirmeye çalışabiliyor kendisini...

Esasen doğru yöntemlerle yazarak içimizi dökmeyi alışkanlık hâline getirdiğimizde, ruhsal ve bedensel sağlığımızı bozan koşulları dışa vurarak hem onları fark etmeye, anlamlandırmaya hem de onlarla baş edip üstelerinden gelmeye; dolayısıyla çoğu hastalığımızın iyileşmesiyle birlikte ruhsal ve bedensel bağışıklığımızın güçlenmesine katkıda bulunabiliriz.   

Nihayetinde biz insanız ve her şey bizim için... Özü itibariyle acısıyla tatlısıyla, zıtlıklarla, iniş çıkışlarla dolu bir süreç olan yaşamımız boyunca zaman zaman bizi zorlayan yaşantılara maruz kalırız… Bu zamanlarda en gereklisi, zorlu yaşantılarımızla baş etme ve onların üstesinden gelme becerilerimizi geliştirerek her seferinde Anka misali daha güçlü bir hâlde küllerimizden doğabilmemiz...  

Haddizatında bizler, yaradılışımız gereği olumsuz yaşantılarımızla baş ederek onların üstesinden gelme gücüyle becerisine sahibiz. Bana sorarsanız, bu içsel gücümüzü açığa çıkarıp onu keskin bir kılıç misali bilememizin etkin yollarından birisi de özellikle kendimizi yazmak... Zira içsel gücümüzü açığa çıkarmamız için kesinlikle öz farkındalık ve içgörü kazanmamız gerekir.  

“Bir insanın ulaşabileceği en yüksek düzey, kendi inanç ve düşüncelerinin bilincine varmak, kendini tanımaktır.” 

                         Goethe 

Aslında başlı başına yazmak, içsel bir keşif yolculuğudur... Yazmak, kendimizle iletişim kurmanın, kendimizi dinlemenin, tanımanın, anlamanın, anlamlandırmanın, kendimizle dost olmanın, kendimizi sevmenin, içgörü ve öz farkındalık kazanmanın ve içimizdeki iyileştirici gücü ortaya çıkarmanın etkili bir yoludur... 

“İçinizi dökmek zorundasınız… Açığa.                    çıkardığınız şey iyileştirici olabilir.”                                                                           Chris Martin

Kendimizi doğrudan yazarak anlatırken bilinçli veya bilinçdışı bir yönelimle kendimizi yepyeni bir bakış açısıyla gözlemlemeye, kendimiz üzerinde düşünmeye, gittikçe özümüzü fark etmeye başlar; kim olduğumuzu, bizi asıl mutlu eden ve üzen şeylerin neler olduğunu, stres kaynaklarımızı, kaygılarımızı, güçlü yanlarımızı ve geliştirmemiz, değiştirmemiz gereken özelliklerimizi, alışkanlıklarımızı, yaşam biçimimizi keşfederiz. Aynı zamanda yazarken bilişsel, duygusal, sezgisel ve davranışsal olarak değişim ve dönüşüm sürecine gireriz…

Yazarken ve yazdıklarımızı okurken  akışımızı ve bilinç dışımızda olan bitenleri açığa çıkarmaya, düşünme sistemimiz üzerine düşünmeye başlarız. Böylelikle belli bir süre sonra enerjimizi tüketen prangaları koparıp atabiliriz üzerimizden, hüzünlerimizi döküp sıyrılabiliriz onlardan, arınabiliriz, kabullenebiliriz kabullenmemiz gerekenleri ve mutluluk kaynaklarımızı fark edip sevgiyle kucaklayabiliriz onları… Belki de en önemlisi, kendimizi yazmayı alışkanlık hâline getirdikçe tüm benliğimizle bilinçli farkındalıkla kendi yaşamımıza yeniden katılmanın, ait olmanın hazzını iliklerimizi değin duyumsayabiliriz…

Üstelik zamanla mucizevi yazı dili anahtarı ile hem kendi hem kolektif bilinçdışımızın karanlığını hem de DNA’larımızla bize atalarımızdan aktarılan kalıtsal travmalarımızı dahi gün yüzüne çıkarma olanağı yakalayabiliriz. 

Bize kendimizi doğrudan yazma ortamı oluşturan anı, otobiyografi, günlük gibi edebî türler mevcut.  Bunların içinden özellikle günlük ile zihnimizi Mindfulness, genel bir ifadeyle bilinçli farkındalık yolunda eğitmeye başlayabiliriz… Çünkü bir edebî tür olarak günlük çerçevesinde yazarak anlattığımızda dikkatimizi bilinçli bir hâlde şu anda ve buradaki içsel yaşantılarımıza yöneltiriz.

Günlüğün konusu ve başlangıç noktası kendimizizdir... Günlük yazma esnasında şu anda ve burada içimizde olup bitenleri gözlemleyerek ele alır, deneyimler; yaşadığımız olayları, onlar karşısında neler hissedip düşündüğümüzü sözcüklerle kâğıt üzerinde somutlaştırır, bu süreçte zihnimizin işleyiş biçimine ilişkin farkındalık kazanırız. Yanı sıra, günü gününe veya gün aşırı kendimizi yazma alışkanlığı gerektiren günlük sayesinde kendimiz üzerinde bilinçli farkındalıkla düşünmeye, içgörü kazanmaya ilişkin beynimizde yeni sinirsel bağlantılar oluşturup onu yeniden şekillendirip zihnimizi bu yolda eğitebiliriz.  

Hadi gelin tüm bu anlattıklarıma ilaveten tahmin ettiğiniz üzere sizinle "Yazıyla Terapi" uygulaması olarak paylaşacağım günlük tutmanın ruh sağlığımıza faydalarını ana hatlarıyla gözden geçirelim…  Sonuçta günlük tutmanın hem ruh sağlığımızı koruyucu ve iyileştirici hem de bizi kişisel, ruhsal ve sosyal alanlarda geliştirici işlevleri neredeyse saymakla bitmeyecek kadar çok...

• Günlük tutmak, hayalimizdeki niteliklere sahip olan güvenilir dostumuzla dertleşmek, sıkıntılarımızı dostumuzun huzurlu kollarında gidermek ve sorunlarımızı fark edip onlara çözüm bulma sürecine girmektir… 

• Günlüğümüze yazarken birikmiş içsel gerginliğimiz bilinçdışımızın baskısından azat olur, içimizde birikenler ruhumuzdaki ağırlıklarıyla birlikte bizi hafifleterek çekip gider.

• Her insan; anlatma, anlama, anlaşılma ve anlamlandırma gereksinimi içerisindedir. Günlük tutmak, tüm bu gereksinimlerimizi gidermemize yardım eder. 

• Günlük tutmak, bizi rahatlatır, sakinleştirir, arındırır içsel bir dinginlik kazandırır. 

• Günlük tutmak, duygularımızın, düşüncelerimizin ve belki de en önemlisi: Hayatımızın kontrolünü elimize almamıza yardım eder. 

• Günlük tutmak, kendi bilinmezlerimizi keşfetmemizi ve kendimizi daha iyi tanımamızı sağlar.

• Günlük tutmak, etrafımızdaki insanları daha iyi tanımamıza destek olur.

• Günlük tutmak, sezgilerimizi güçlendirir; duygusal, sözel-dilsel, içsel ve kişilerarası zekâmızı geliştirir. 

• Günlük tutmak, eleştirel düşünme becerilerimizi geliştirir. 

• Günlük tutmak, yaratıcılığımızı arttırır. 

• Günlük tutmak, yalnızlık duygumuzu giderir. 

• Günlük tutmak, travmatik yaşantılarımızla baş ederek onların üstesinden gelmemize katkı sağlar.

• Günlük tutmak, bizi kendimize yabancılaşmaktan korur. 

• Günlük tutmak, beynimizin üst bilişsel işlevlerini geliştirir: Planlama, muhakeme etme, sınıflandırma. 

• Günlüğümüz, kişisel ve spritüel gelişimimizin; yaşamımızın bir kaydıdır, canlı tanığıdır. Örneğin; yirmi yaşımızın duygularıyla ve düşünceleriyle değerlendirip yazdığımız yaşantılarımızı otuz yaşında okuduğumuzda; düşünsel, duygusal, kişisel ve ruhsal gelişimimizin seyrini görürüz.

• Yaratıcı yazarlıkla ilgileniyorsak günlük yazma alışkanlığımızla beraber hem yazı malzemesi biriktirmiş hem de kalemimizi sıcak tutarak yazma alıştırması yapmış oluruz.

Sözün özü Sevgili Dostlarım, kendiniz için güzel bir şeye, günlük yazmaya başlamaya var mısınız? 

YAZIYLA TERAPİ UYGULAMASI: “GÜNLÜĞÜM, CAN DOSTUM”

“Günlük tutmak, bilinçli farkındalık boyutunda olmamıza ve kalmamıza katkıda bulunur. Bir başka söyleyişle zihnimizi Mindfulness yolunda eğitmemize yardım eder…”

Yazmaya Hazırlık Aşaması:

Kendinize çok beğendiğiniz ve içinizi ısıtan renklere, dokuya sahip bir defter ve rahatça, zevkle yazabileceğiniz bir kalem alın. O defter, yalnızca sizin günlüğünüz, kalem de yalnız günlüğünüze yazacağınız özel kaleminiz olsun… Günlüğünüze bir isim verin. Mümkünse her gün, değilse düzenli bir şekilde gün aşırı günlüğünüzle en az on dakikalığına randevulaşın, o anlarda kendinizle ve günlüğünüzle baş başa kalın.

İster evinizde ister bir deniz kenarında, isterseniz her nerede kendinizi iyi hissediyorsanız, orada yazma mekânı olarak orayı seçin… Bu mekânlar, ruh hâlinize göre günden güne değişiklik gösterebilir.

İçinizdekileri kolayca dışa vurmanıza yardım eden müzikler varsa yazmadan önce onları hazırlayın…  Doğa seslerini içeren hafif sözsüz müzikleri size önerebilirim… O seçtiğiniz müzikler eşliğinde yazın.

Kapalı bir mekândaysanız şayet, yazmadan önce sevdiğiniz kokuları etrafa sıkın ya da tütsü yakın… Aynı zamanda, mum yakın…

Şayet deniz kenarındaysanız iyot kokusu ve dalga seslerine kulak verin… Doğadaysanız da bulunduğunuz yerdeki kokuları, dokuları ve sesleri duyumsamaya çalışın.

Yazmadan önce yazarken içmek için eşlik etmesi için sevdiğiniz bir içeceği hazırlayın.

Yazma Aşaması: 

Yazmaya başlamadan birkaç defa âdeta bir çiçeği koklarcasına burnunuzdan nefes alın, aldığınız nefesi yavaş yavaş verin. Bunu birkaç kere tekrarlayın. 

İçinde bulunduğunuz âna odaklanın. Şu anda ve burada içinizden geçenler neler?

Ardından yazmaya başlayın, ta ki kaleminiz susuncaya değin… 

Yazarken tüm samimiyetinizle yazın… Birileri okur mu endişesini bir kenara bırakıp gönlünüzü kaleminize teslim ederek içinizde her ne varsa, yazın… 

Bırakın ruhunuz can dostunuza anlattığınız satırlarda özgürce dans etsin… Kaleminizi bıraktıktan sonra içinizdeki rahatlamayı, hafiflemeyi duyumsamaya çalışın.

Yazdıklarınızı Değerlendirme Aşaması:

Yazdıklarınızı hızlıca okuyun.

Kendinize şu soruları sorun ve içinizden cevaplamaya çalışın:

Yazdıklarınızda dikkatinizi çeken şeyler var mı? Varsa neler?

Yazmaya değer bulduğunuz olaylar var mı? Varsa neler? Bu olaylara dair düşünceleriniz ve duygularınız neler?

Yazdıklarınızın genel olarak duygu tonu nasıl? Peki ya düşünceleriniz neler?

Yazdıklarınızdan kendinize dair neler fark ettiniz?

Yazdıklarınızdan çıkarabileceğiniz dersler neler?

Gününüze dair şükretme ve teşekkür etme kaynaklarınız neler?

Bu arada, yazdığınız sayfalara tarih atmayı unutmayın… Yazdıklarınızı zaman zaman okudukça kendi değişiminizi ve dönüşümünüzü değerlendirebilecek, somut olarak gelişiminizi gözlemleme olanağı bulacaksınız…

(Not: Bazen üzücü şeyleri yazınca o an kendinizi çok kötü hissetseniz de bilin ki bu geçicidir. O olayın üzerinizdeki duygusal etkisi uzun bir müddet sonra eskisinden çok daha azalacak, belki de yok olacaktır.)

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi