ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-02-2024 18:40   Güncelleme : 07-02-2024 18:58

Yaşlılık / Ahmet Keskin

Yazan: Ahmet Keskin -YAŞLILIK

Yaşlılık / Ahmet Keskin

YAŞLILIK

Elinde bastonu ile yürüyordu. Yaşlı bedeni ayaklarına söz geçirmeye çalışıyor ama o bastonuyla ile yön veriyordu ayaklarına. Parkın yeni yetişmekte olan çam ağaçları önündeki banka oturdu. Koca gövdesi, üç yüz metre bile sürmeyen bir yolda yorulmuş, nefes nefese kalmıştı. Nereden nereye? Ve daha nerelere..

Derin soluklarla vücudunu rahatlatmaya çalıştı. Güneş, kırış yüzüne öpücükler kondurdu. Yanakları, eşarbı altındaki alnı ışığa kesti. İçindeki belli belirsiz üşüme yerini sıcaklığa bıraktı. İleride oynayan çocukları gözledi. Ne kadar sevinç, yorgunluk bilmez enerjileri vardı.. O da bir zamanlar, onlar gibi çocuktu. Sevildi, kollandı beslendi. Kendisine; "Kızım, can parçamlarla" denilerek kucaklandı.

Ev içi ve dışında koştu, düştü, kalktı. Köy okuluna gitti. Her sabah, yeni bir güne büyüyerek katıldı. Genç kız oldu. Köyün gençlerine sevdalandı. Eve istemeye geldiler. Verildi. Evlendi. Alisi ile Almanya'ya gitti. Kocası her sabah işe gitti. O evde temizlik, çamaşır, yemek, aynı mahalledeki Türklerle komşuluk etti. Çocukları oldu. Evi kadar onlarla meşgul oldu. Üçüncü çocuklarında izine döndüler. Köyde yeni bir ev açtılar. Kocası geriye döndü. O, memlekette kaldı..

İnsan oturduğu yerde de yorulur. O da yoruldu. Araya yeni sabahlar, günler, haftalar, aylar, yıllar gitti. Kocası izinlere geldi.

Çocuklar büyüdü. Biri öğretmen, biri askerlik sonrası belediyede işçi, diğeri aralarından ayrıldı. Tarlalar alındı. Şehirde yer alınıp içine ev yapıldı. Düğün dernek kuruldu. İki oğlan evlendirildi.

"Benimle gel" dedi Aliş’i. Tekrar gurbet yolu göründü...

Yaş bedenlerini esir alırken Almanya'dan kutsal topraklara gidildi. Dönüşte ana vatana gelinip, kesin olarak kalındı. Artık gurbet yoktu. Hasta bir Aliş’i, kaybedilmiş gençliği vardı. Hep dualadı. Duaları iç huzuru, torun sevinci getirdi.. Bir gün bir ambulans gelip Aliş’ini aldı, geri getirmemek üzere götürdü.

Dört duvarın arasında yaşam sürdü. Balkondan karşıya her bakışında, oğlu ve gelininin evini gördü. Onlarda teselli buldu.. Çocukluk, genç kızlık, gelin, gurbet, anne derken babaanne oldu.. Yıllar üstüne çöktükçe saçları ağardı, beli büküldü...

Her sabah yürüyüşe çıkıyor, bu banka gelip oturuyor, ömrün muhasebesini yapıyor, Fatiha’sını titreyen dudakları ile okuyor, başını geri çeviriyor, oğlunun iki katlı evine bakışlarını dikiyor, hareketlilik görmeye çalışıyordu..

İşte oğlu şu an balkonda; “anne” diye sesleniyor. Ses kulaklarından yüreğine ulaşıyor; “Kahvaltı hazır, haydi gel artık.”

O bastonunu kavrıyor, banktan kalkıyor, yönünü çevirip kahvaltı yapmak için yürüyor. Yorgun bedenine yeni bir can gelmiş. Bunu da iliklerine kadar hissediyor..

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi