ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 13-02-2024 22:46   Güncelleme : 13-02-2024 22:58

Yağmur / Fatma Karataş

Yazan: Fatma Karataş -YAĞMUR

Yağmur / Fatma Karataş

YAĞMUR

Yağmur yağıyordu. Sıcak evimde oturmuş, camdan dışarı bakıyordum. Ailemle aram iyiydi, çok iyi arkadaşlarım, sırdaşlarım vardı ama içimde tarifi edilemez bir boşluk vardı.

Sanki hiçbir şey bu boşluğu dolduramazmış gibi çaresiz hissediyordum. Sanırım, bu dünyada yalnızca sürgün edilmiş misafirdik. Yoksa, bu hiçbir yere ait hissedememe, boşluk hissi olmazdı herhalde. Cama çarpan yağmur taneleri birbirine karışıp aşağıya doğru süzülüyor ve yok oluyordu. Biz de mi böyle yok olacaktık? Her şeyden habersiz şarıl şarıl akarken farkında olmadan bu yağmur taneleri gibi mi olacaktık?

Düşündükçe tüm bunlar bana anlamsız geliyordu. Her ne yaparsak yapalım, ne kadar mal toplarsak toplayalım, ne kadar insan bizi severse sevsin hiçbiri bizi ölümden alıkoyamazdı. Vade denilen şey geldiği zaman, yaş, statü, zenginlik, ırk fark etmeksizin eninde sonunda ölecektik. Madem ölecektik, neden hiç ölmeyecekmiş gibi her şeyi kafaya takıyor, bir şeylere ulaşmak için ömrümüzden günler eksiltiyorduk ki? Değer miydi? Buna da bir cevap veremiyorum. Sahi, soru olmayan düşüncelerime bile bir cevabım yoktu. Umutsuzluk aldı götürüyor benliğimi...

Kapı tıklanma sesi geldi. Hemen gel dedim. İçeriye annem girdi;“Kızım, arkadaşların geldi; bir yere gidiyormuşsunuz. Aşağıda seni bekliyorlar” dedi.

Nerden nereye. Şu an annem, eski annem olsaydı; “Hayırdır, kimden izin aldın da arkadaşlarına söz veriyorsun bir şeyler için?” derdi. Şimdi değişen neydi? Büyümem miydi?

Annem, kendisine cevap vermediğimi görünce bu sefer endişeli bir halle yanıma gelip elini alnıma koydu; “Ateşin de yok. Bir şey mi oldu? Kovuldun mu yoksa? Ya da birileri sana bir şey mi dedi?” diye bir sürü şeyi ardınca sıraladı. İçimden konuşmak gelmiyordu. Ağzımdan çıkan tek kelimeyi bile dile getirmeye eriniyordum. Başımı iki yana salladım. Ve ardından zorlukla; "Anne, bugün hiç iyi hissetmiyorum. Hem yağmur da baya yağıyor. Onlara hasta olduğumu, gelemeyeceğimi söyler misin ayrıca yanıma gelmek isterlerse hastalık bulaşır gitmeyin der misin?”

Annem, bu halime pek bir anlam veremese de, yüzümdeki yorgunluğa bakarak bir şey demeden odadan çıktı. Sahi, bu yorgunluk da nereden çıkmıştı. Halbuki, bugün hiç uyumadığım kadar iyi uyumuş ve dinlenmiştim.

Şimşeğin çakmasıyla ürküp yerimden hopladım. Hemen sonra bu korkunun da anlamsız olduğunu düşünerek dışarıyı izlemeye devam ettim. Bugün dışarıyı izlemek dışında hiçbir şey yapasım yoktu. Yağmurun altında şemsiyesiz yürüyen bir yaşlı kadın gördüm. Islanıyordu ve yürümekte zorlanıyor gibiydi. Tüm dikkatimi ona verdim. Çok net yüzünü göremesem de, onun da yüzünde bendeki yorgunluğa benzer bir ifade var gibiydi ya da ben öyle hissettiğim için birilerinde de bu ifadeyi, bu duyguyu aradığım için kuruntu yapıyordum herhalde.

Yürüyüşünde bir anormalik de var gibiydi. Yürümekte zorlanıyordu sanırım. Hemen arkasındaki araba hızla ona doğru geliyordu. Herhalde kulaklarında da sorun vardı. Arabanın sesi tüm mahalleyi ayağa kaldırdı resmen ama teyze gram yerinde şaşmadan yolun ortasında yürümeye devam ediyordu. Araba gittikçe yaklaşınca yüreğimde korku tohumları filizlenmeye başladı. Hemen camı açarak teyzeye doğru bağırmaya başladım; “Teyze! Araba geliyor duymuyor musun? Hemen çekil yoldan(!)” Sesimi duyurmuştum. Etrafına bakınarak sesin nereden geldiğine bakınıyordu. Yine yollun ortasında çıkması için bağırdım. Arabayı son dakika farkederek kenara çekilmeye çalışırken bir yere takıldı ve yere düştü.

"Teyze(!)?" diye bağırdım. Arabadaki şahıs umursamadan çekip gitti. Teyze bir süre yerden kalkmayınca, hızla odadan çıktım ve koşmaya başladım. Annem ve babam bu telaşlı halimi görünce korkup ardımdan bağırıyorlardı. Onlara hemen geri döneceğimi söyleyerek ayağımdaki ev terliği ile dışarı attım kendimi. Dışarıya göz gezdirdiğimde hâlâ yerde yattığını gördüm. Üstelik onu görmelerine rağmen yanından geçen birkaç kişiyi de kınamadan edemedim. Bu kadar merhametlerini yitirecek kadar insan olmaktan mı çıktılar? Mevlana boşuna demiyordu; “Nice insanlar gördüm üzerinde elbise yok. Nice elbiseler gördüm içinde insan yok.” diye.

Hemen teyzenin yanına çömeldim ve başını bacağıma koyarak uyandırmaya çalıştım. Ancak uyanmıyordu bir türlü. Telefonumu da endişeden yanıma almayı unutmuştum. Etrafıma baktım kimsecikler yoktu. Bu yağmurda dışarıda niçin gezsinler ki? Ona doğru yaklaştım, en azından nefes alıp almadığına bakmak istedim. Ama bir şey anlamadım. Nefesini hissedemiyordum. Bu sefer, nabzını kontrol ettim ancak onda da tık yoktu. Gittikçe korkmaya başladım. Bu sefer avazım çıktığı kadar bağırmaya başladım. Anne babamı çağırdım. Ev yakındı duyarlardı belki sesimi. Hiç durmadan bağırdım; “Yardım edin(!).." diye. Sonunda sesimi duyanlar bana doğru gelmeye başlamışlardı. Annem ve babam da çıkmıştı evden. Beni yerde oturmuş, yaşlı bir kadının başını bacağıma koymuş vaziyette görünce endişe içinde bana doğru koşmaya başladılar. Bir sürü insan başıma toplanmıştı. Demek ki, hâlâ insan kalan varmış.

Ambulansı çağırdı kalabalıktan biri. Ambulans gelene kadar yine birkaç kişi teyzenin nabzına bakmıştı. Onlar da bir şey anlayamadıklarını söylüyordu. Gözlerinde öyle bir hüzün vardı ki, bir şeylerin ters gittiğini anladım. Ambulans gelene kadar babam koşup kendi paltosuyla birlikte benim de paltomu telefonumu ve cüzdanımı evden alıp getirmişti. Ambulans geldi ve görevliler hızla arabadan inerek bize doğru koştular. Neler olduğunu onları aradığımızda sormuşlardı. Ben de her şeyi ayrıntısıyla anlatmıştım. Bu yüzden, duruma hemen hemen hakimdiler. Aralarından biri nabzını kontrol ettikten bir süre sonra başını kaldırıp bana baktı. Çok donuk bakıyordu yüzüme; “Ne oldu? Götürsenize teyzeyi. Kritik anda olabilir.” dediğimde görevli; “Maalesef hanımefendi hayatını kaybetti. Üzgünüm. Herhangi bir tanıdığı yok mu?” dediğinde cevap veremedim. Beynim donmuş gibi hiçbir şeyi algılayamıyordum.

Sabahtan bu yana düşündüğüm; "Eninde sonunda gideceğiz." dediğim ve az önce sapasağlam gördüğüm kadına ölüm mü gelmişti? Düşününce ölümün bu kadar kötü hissettireceğini bilmiyordum. Nasıl da çetin bir duyguymuş. Sustum. Benimle konuşmaya çalışan herkese karşı sustum.

Arkadan bir ses yükseldi. O tarafa baktım. Orta yaşlı adam kalabalığı yararak geçmeye çalışıyordu. Sonunda yanımıza ulaştığında yerde yatan kadına baktı; “Bayıldı mı annem? Kendisi Alzheimer. Evde çok sıkılmıştı gezintiye çıkardım. Yağmur bastırınca iki dakika gidip şemsiye alacaktım. Döndüğümde annem yoktu. Saatlerdir onu arıyorum. İlacı var evde." Doktor; “Ara ara bayılır, normal' dedi. Müsaadenizle alıp eve gideyim” dedi.

Tam eğilip annesini alacakken kadın; "Üzgünüm beyefendi, anneniz hayatını kaybetti.” dedi.

Adam birkaç saniye öylece kadının yüzüne bakakaldı. Babam, adamın yanına gitti ve dostça koluna girdi. Adam, babamın koluna yığılıp kaldı. Oradaki sağlık görevlileri adama doğru atıldılar. Biri içerden sedye getirdi. Önce teyzeyi üstüne yatırıp üstünü örtüp arabaya koydular. Adama da o sırada diğeri sakinleştirici iğne yaptı. İkisini de aynı arabaya alıp hastaneye götürdüler.

Babam; "Adamı tanıdığını." söyledi. Her Cuma, camide karşılaşıp selamlaşırlarmış. Mahallede o adamı tanıyan birkaç kişi ile bir taksi tutup onların arkasından gittiler.

Annem, bir komşumuzla zor da olsa, beni yerden kaldırıp eve götürdüler. Duş aldırdıktan sonra üstümü giydirdi ve beni yatağıma yatırdı. Bense hiçbir şeye tepki vermeden annem bana ne yapıyorsa ona göre hareket ediyordum. Annem bana bakıp bakıp ağlıyordu. Hemen odamdan çıksın istedim. Çıksın da doya doya ağlayayım. Patlayacak gibiyim.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi