ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 22-12-2023 13:11   Güncelleme : 22-12-2023 17:48

Üstüne Düşmek / Hatice Tike

Yazan: Hatice Tike -ÜSTÜNE DÜŞMEK

Üstüne Düşmek / Hatice Tike

ÜSTÜNE DÜŞMEK

Öyküye, küçük bir kıssayla girmek istiyorum, müsaade ederseniz. Öykü, bu kıssada anlatılanlarla çok ilgili. Adı, Üstüne Düşmek olsa da…

Dervişin biri, tıraş olmaya berbere gidiyor. Sandalyede tıraş olurken, berbere gelen kendini bilmez, şımarık biri; “Kel kafa!” diyerek dervişin ensesine “şılap” diye okkalı bir tokat atıyor.

Berberde bulunan herkes, aynı anda; “Ne yapıyorsun sen ya, yazık değil mi? Yaşlı adama  niye vuruyorsun?!” diyor. Dervişe vuran adam ise utanmadan, yaptığından büyük bir keyif alarak kahkahalar atıyor.

Dervişten hiç ses çıkmayınca, adam yine; “Kel kafa!” diyerek dervişin ensesine bir tokat daha patlatıp kahkaha atarak berberden çıkıyor. Berberden çıkıp, caddeye iner inmez bir arabanın çarpmasıyla feci şekilde can veriyor.

Herkes olay yerine koşarken; berber, dervişe dönerek; “Bu, ağır olmadı mı biraz?” diye soruyor. Derviş, gayet sakin; “Vallahi, ben intizar etmedim. Bela da okumadım ama bu ‘kelin’ de bir sahibi var.” diye cevap veriyor…

“Anne bana bir bakar mısın? Yardım eder misin?” diye seslendi Hande. Yatağının üstüne çıkıp uzanmaya çalışıyor, fakat bir türlü beceremiyordu. “Bu sefer yapacağım, yapmalıyım, yapmak zorundayım!” dese de bir türlü tekerlekli sandalyeden ayaklarını kaldıramıyordu.

Sanki ayakları bir ton ağırlığındaydı. Ne kadar fizik tedavisi görse dahi kollarında o yükü kaldıracak güç yoktu Hande’nin…

Hande, oldukça varlıklı bir ailenin tek kızıydı. Annesi ve babası onu, “aşırı üstüne düşerek” büyütmüşlerdi. Diğer aile büyükleri de onlara bu konuda destek vermişlerdi. Hande’nin, “bir dediği iki olmuyor,” daha ağzını açmadan istekleri ayağına “kırmızı halıda” geliyor, “gümüş tepside” kendisine sunuluyordu...

Hande’nin ailesi, “evladın, sadece onlarda olduklarını zannederek” çocuklarını büyütüyorlardı. Oysa bilmiyorlardı ki, evlat herkeste vardı. Hatta bazı kişilerde birden fazla vardı. Üstelik varlıklı olmasalar da mutlu, neşeli ve de başarılı çocuklar yetiştiriyorlardı...

Hande, bu kadar sevgiye ve ilgiye rağmen mutlu bir çocuk değildi. Şımarık, yaramaz, hırçın davranışlar sergiliyor; ailesi her kusurunu mazur gördüğü için davranışlarının normal olduğunu zannediyor, hiçbir zaman hatalı olduğunu kabul etmiyordu…

Okul hayatı boyunca yaptığı yaramazlıklar dağları aşsa da babasının yaptığı yüklü bağışlar Hande’nin affedilmesini sağlıyordu. Üniversiteye başlayınca babası ona okula rahat gidip gelsin diye son model bir araba aldı.

Okulun girişinde geniş merdivenlerin yanında engelli öğrencilerin çıkması için bir rampa vardı. Geçirdiği trafik kazası sonucu engelli kalan Oya, okula her gün tekerlekli sandalye ile gidip geliyordu.

Hande; akıllı, zeki, güzel bir kız olan Oya’ya kafayı takmıştı. Rampadan çıkacağı zaman onun önüne geçiyor, yukarı çıkmasına engel oluyor, yolunu tıkıyor; bu yaptıklarından büyük keyif alarak, kahkahalar atıyordu. Oya, bu yapılanlar karşısında çok korkuyor, tekerlekli sandalyenin geri gidip düşmemesi için elleriyle tekerleklere yapışıyordu...

Arkadaşları, bu yaptıklarından dolayı Hande’yi okul yönetimine şikâyet etse de okula yüklü bağışlar yapan Hande’nin babası, bütün kötülüklerinin üstünü örtüyordu.

Hande, bir gün okul çıkışında; ağzında çikleti, arabanın radyosundan son ses müzik dinleyerek evine dönerken; arkadan freni patlamış kamyonun ne sinyalini, ne de kornasını fark edemedi.

Kamyonun arkadan çarpmasıyla arabası taklalar atarak şarampole yuvarlanan Hande, aylarca komada kaldıktan sonra, bütün vücudu felçli bir şekilde hastaneden çıktı. Gördüğü tedavinin ardından ancak oturabilecek kadar düzelen Hande, artık “Oya gibi biri” olmuştu.

Dervişin bir “sahibi” olduğu gibi Oya’nın da bir “sahibi” vardı. Allah, Hande’ye, Oya’nın kaderini yaşatmıştı. Yaptıklarından pişman olan Hande, Oya’yı telefonla arayıp, ağlayarak; “Senden özür diliyorum, beni bağışlar mısın? Ben dışarı çıkamıyorum, ne olur bana gelir misin?” dedi. Oya ise büyüklük gösterip; “Ben seni bağışladım canım. Özür dilemene gerek yok!” diyerek onu teselli etti…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi