ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-08-2022 00:18

Ucube

Yazan: Beyhan Keçeli - UCUBE - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasına katılan öykü

Ucube

UCUBE

“Açık, geniş ve parlak bir alnı vardı. Biçimli kumral kaşların altında iri, yeşil gözler uzun kumral kirpiklerle çevrelenmişti. Belirgin elmacık kemikleri ise kararlı bir çehrenin tamamlayıcısıydı. İnci’nin yüzünün üst yarısını görenler, alt yarısının da bir zamanlar ne denli güzel olduğunu rahatlıkla tahmin edebilirlerdi. 

Yüzünün alt yarısı ise tam bir ucubeydi. Aşağı doğru akmış gibi eriyip eğilen bir burun ucu, bir demirin kesip kopardığı alt dudak, yırtıldığı için sola doğru dikişlerle götürülmüş üst dudak, çene derisi ve deri altındaki dokunun olmaması sebebiyle engebeli pembe bir araziyi andıran bir çene. Elmacık kemiklerinin altına kadar gelen yanık izlerinin koyuluğu, görende acımayla karışık tiksinti hissi uyandırırdı.

Üniversitenin düzenlediği bir şehirlerarası geziden dönüşte yaşanan büyük bir kazayla pek çok aile perişan oldu. İnci de bir yıla yakın hastanede yatıp tedavi gördü, artık sağlığına kavuşmuştu fakat güzel yüzünün alt yarısı tanınmayacak hâldeydi. Okulu dondurmak zorunda kaldı. Terapiler ve ilaçlar da ruhunu onarmaya pek yetmiyordu. Taburcu olduktan sonra annesi bir dizi estetik operasyon planlamak için baba mirası iki evi sattı. Banka hesabının dolgunlaşması, İnci’nin yeniden güzelliğine kavuşmasını sağlamaya yetmiyordu.

Doktorlar bunun zor bir süreç olduğunu ve bazı operasyonlar için biraz daha beklenmesi gerektiğini söylüyorlardı. Hiçbir arkadaşının ziyaretini kabul etmedi, hastaneye gitmek dışında sokağa çıkmadı.”
Mutlu musun şimdi? Benim ucubeliğimi anlatmak senin güzelliğini mi perçinliyor? Ki zaten güzel olduğun konusu ise teyite muhtaç. Bana istediğin öyküyü biçiyorsun. Ömrünün son bir yılı eve hapsolan, çirkin ve yalnız bir kadın rolü biçmen bence senin de biraz öyle olduğunu gösteriyor.

Hatırlarsan psikoloji okuyordum bu kaza olana dek. Beni anlattığın satırlardan seni çözümlemek hiç de zor değil. Eğer beni bir parça huzura erdirmezsen hakkında düşündüklerimi sayıp dökeceğim. Her an bozulmaya hazır bekleyen psikolojin için yap bunu. En iyi doktorlara gitmemi sağla. İyileştir beni. 

Karakteri netleyelim. Güzel bir çocukluk, başarılı bir öğrenim hayatı. İnci güzel, başarılı ve iddialı bir genç kadın. Biraz da sabırsız. Öykünün sonunda onu neler beklediğini herkes gibi o da sabırla beklemeli. Yazarın iyi niyetini sorgulamak bir karakter için bence en tehlikelisi. Her şey öylesine mükemmeldi ki hayatında, sanırım bir aksilik yaşaması gerekiyordu. Biraz sert bir şekilde tanışıyor hayatın zorluklarıyla fakat zaten benim asıl derdim ucube yüzüne bir çare bulup hayata karışma şansı yakalaması. Konudan sapmamalıyım. 
“Ve günün birinde televizyon kanalları dünyaya yayılan bir virüsten ve maske takmanın faydalarından bahsetmeye başladı. İnci daha evvel maskeyle dışarı çıkmayı denemişse de yine acıyan gözlerden kurtulamamış ve hatta sanki maskenin altında sakladığı ucubeyi insanlar görüyor gibi gelmişti. İnsanların maske takmadıkları bir ortamda maskeli hâliyle de normal görünmüyordu. 

Kendisiyle barışması gerekiyor ama bunu da beceremiyordu. Bir cücenin, bir albinolunun ya da herhangi bir özrü sebebiyle farklı görünen insanların hayatlarını okuyor, izliyor ama bir türlü onlar gibi olamıyordu.”

Bu kadar zayıf olduğumu düşünmüyorum. Sadece biraz zamana ihtiyacım var. Bunu sen de çok iyi biliyorsun. Sen de benim yaşadığım kaza gibi fiziki olmasa da büyük bir dönüm noktası, bir dağılma yaşadın. Senin kıyametindi ve yerle yeksan oldun. Ne kadar uzun sürdü ruhunu onarman hatırlasana. Gerçi görüyorum ki onaramamışsın beni yazdığına göre. Aslında kendi yıkımının anatomisini yazıyorsun ve beni buna kurban seçtin. Benim diğer hasarlı insanların hayat belgesellerini izlemem gerekmez sen varken. Neyse asıl söylemek istediğimi biliyorsun, bir çıkış yolu bul bana, kendine bulduğun gibi. 

Kar yağışı arttıkça artıyor. Son zamanlarda fark ettim ki böyle varlıkların hareketliliğini durağan hatta hipnoz hâlindeki seyrim sırasında zihnime üşüşenleri göz ardı ediyorum. Kızılay meydanına bakan bir mekândan aşağıdaki insanların, bir park bankında otururken kuşların, sınıf camından gördüğüm çocukların, bir hastane koridorunun telaşlı hareketliliği –ben o hareketlilik içinde değilsem, seyir şansım varsa- muazzam bir hayal dünyasına çekiyor beni. Sanki bir ölünün dirileri izleyip ne hissettiklerini tahmin etmeye çalışması gibi, bir zamanlar kendisinin de içinde olduğu o hareketlilikten ilham alması gibi. Şu an kar tanelerinin hareketliliği bana kahramanımın hak ettiği canlılığa erişmesi için yapabileceğim bir şey olduğunu söylüyor. Aslında en başında planladığım bu çıkış noktasını sanki şimdi düşünmüşüm gibi söylemem de sanırım kurmaca yapanların hinliği.

’MASKE KULLANIMI AÇIK VE KAPALI ALANLARDA ZORUNLU HÂLE GETİRİLDİ.’ 

İnci bu manşeti gördüğünde bile tam olarak sevinememişti. Ta ki sokaklarda insanları maskeli görene dek. Önce balkondan sokağı seyretti bir süre. İnsanlar kendi özel araçlarında bile maske takıyorlardı. O maskelerin altında kimin ne sakladığı belli değildi. Mesela şu kadın ruj sürmüş müydü, şu adam gülümsüyor olabilir miydi, şunun burnu büyük olabilir mi, peki ya şunun çenesi? Onlar da onun ucube yüzünü göremeyecekler miydi? Ama yine de sokağa çıkma cesaretini içinde bir yerlerde bulamadı.”

Cesaretim mi yok? Ben de eksik olan, cesaret değil. Yüzümün yarısı yok. Bana reva gördüğün bu. En şanssız karakterin benim. İşler yolunda gitmiyor galiba. Sen bunu hep yapıyorsun. Ne zaman keyfin kaçsa, mutsuz olsan öykü karakterlerinden çıkarıyorsun hıncını. Sorunlarını kendi gerçek hayatında çözmeyi denemelisin bence. Hatta bugün yazmaya ara verip biraz kendi hayatınla ilgilenmelisin.

Zilin sesiyle irkildim. Beklediğim biri yoktu. Bina görevlisi site yönetiminin dezenfektanlarla temizlik yaptırmak için bir şirketle anlaştığını haber veriyordu. Dileyenlerin evlerinde temizlik yapılacak diyordu. Teşekkür edip döndüm bilgisayarın başına. İnci için ne yapabiliriz, bir bakalım.

“Tek şansı şimdilik maskeydi. Aynanın karşısına geçip maskeleri denedi. Sokaktaki herkes böyleydi. Görüntüsü hoşuna gitti. Bir türlü giyemediği elbiseyi giydi hızla, saçlarını özenle tarayıp tepede topladı, göz makyajı ve allıktan sonra tamamdı. Annesinin aldığı rengârenk maskelerden somon rengi olanı yüzünün çirkin tarafını kapatacak biçimde özenle taktı. Sanki kazada yüzünün zarar görecek kısmı yalnızca maske altında kalacak biçimde cetvelle özenle çizilip planlanmıştı. İyi ki dedi, daha yukarısında bir iz yok. Aynanın karşısında öyle güzel görünüyordu ki heyecanla ayakkabılarını giyip sokağa fırladı. Sadece başıboş gezecekti. Mutlu olmayı hatırlamalıydı.”

Evet, fena değil. Biliyor musun hatırlamak deyince bu bana okuduğum bir kitabı hatırlattı: 
‘Hiçbir şeyi hatırlayamayan bir adam varmış.

Çevresindekiler kendilerini ve anılarını hatırlatmak için çabalıyorlarmış. Eşi, dostları, çocukları bir obje, koku veya mekânı kullanarak anılarını çağırıyorlarmış. Vanilya kokusunun şişesini açan dostu, bir zamanlar ürettikleri vanilya kokulu sabunlardan, bu sabunların üretildiği fabrikada çalıştıklarından, gece vardiyalarından söz etmiş ama nafile. Adam bu kokunun ona Afrika’yı hatırlattığını söylemiş. Hayatı boyunca Afrika’ya gitmeyen adam, oradaki çocuklara dağıttıkları n… markalı vanilyalı kurabiyeleri anlatmış. Eşi, onu evlilik yıldönümlerinde gittikleri restorana götürmüş ama adam burayı hiç hatırlamadığı gibi Brezilya’da gittiği ç…. ‘deki enfes yemeklerden söz etmiş. Hayatı boyunca Brezilya’da bulunmadığını bilen eşi ve dostları artık şaşırmıyorlar, günün birinde hafızasının eskisi gibi olacağına inanıyorlarmış.’ 

Belki de unutmalı İnci her şeyi. Yahut toplumun güzellik algısının dışına çıkabilmeli. Aynı oranda güzel olabilmek mümkün değil insanoğlu için.  Yüzü baştan aşağı bir demir tarafından biçilmeyen insanların dahi yeterince güzel olmaması gerçeği varken İnci’nin bu tahlihsizliğin etkisinden kurtulması lazım. Ama bu, gerçekçi bir unutma olmalı. Ani bir hafıza kaybı filan değil. Yazının bu bölümünde İnci’ye yaptığım haksızlık vicdan azabına sebep oluyor sanırım.

“İnci, kazadan sonra yaşadığı bir yılı unuttu neredeyse. Ucubeliğini unuttu. Kitapçılar, sokaklar, arkadaş sohbetleri öyle çok zamanını alıyordu ki sokağa çıkma yasakları olmasa evde dinlenmeye fırsatı olmuyordu. Dışarıda yemek yiyememesi biraz zayıflamasına sebep olmuştu, bunun dışında bir sorun yoktu. Ameliyatların zamanı da yaklaşırken günün birinde eski güzelliğine kavuşacağına dair umudu artıyordu. Virüs mutasyona uğruyordu ve bu iyiye işaretti. Ameliyatları biraz da salgın sebebiyle erteleniyordu. Virüs bitmese de riskler azalır ve ameliyatlar ertelenmezdi.”

Evet, ameliyatlar faslına geçelim artık. Salgını bitirmeyelim hemen. Artık insan içine çıkıyorum, bunu elimden alamazsın. Ameliyatlara kadar salgın bitmemeli. Her şey senin elinde ve sen neden böyle yavaş ilerliyorsun? Karakterlerinle çatışmayı seviyorsun biliyorum da bana yaptığın eza biraz fazla bence. Merhametten bu denli yoksun olman korkutuyor beni.

Yazı masama henüz oturabildiğim sırada arkadaşımdan gelen telefon, televizyonu hemen açmamı söylüyordu. Nasıl bir çağa denk geldik? Bir maskeden kurtulmadan diğeri geliyor. Yazmaktan başka limanımız mı var? Üzgünüm İnci. 
“Ameliyattan önceki gece siren sesleriyle uyandı İnci. Annesiyle ne olduğunu anlamaya çalışırken televizyonu açtılar. Sirenlerin sebebi anlaşıldı:

‘NÜKLEER SALDIRI UYARISI! GAZ MASKELERİNİZ OLMADAN DIŞARI ÇIKMAYIN!’

Anlaşıldı. Sen benim ucubeliğimden beslenmeye kararlısın. Senin öykünün yazarı da bence senin ruhuna vermiş o ucubeliği. Ve senin bundan kurtulabileceğini hiç sanmıyorum.
Bununla yaşamayı öğrenmeli İnci. Hepimizin öğrendiği gibi. 
“İnci, telefonunun arama motoruna yazdı: Pembe gaz maskesi nerede bulunur?”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi