DENEME
Giriş Tarihi : 22-09-2023 15:26

Türkülerimiz / Serhan Poyraz

Yazan: Serhan Poyraz -TÜRKÜLERİMİZ

Türkülerimiz / Serhan Poyraz

TÜRKÜLERİMİZ

Bir türkü yakar ozan, yüreğinde… Bağlamanın tellerini dile getirir yanık yüreğinin ezgisi…

Edirne’den Ardahan’a, nerede bir kalbe hüzün veya aşk düştüğünü şekilden şekile girerek serer önünüze türküler.

Kimisi usullü türkü olur Ege’de “Zeybek”, Karadeniz kıyılarında “Horon”, Ordu, Giresun, Trakya ve Marmara’da “Karşılama”, Konya’da “Oturak”, Harput’ta “Şıkıltım”, Kars ve Erzurum’da “Sümmani Ağzı” ve Eğirdir’de “Datdiri” adını alır…

Kimisi de usulsüz türkü olur “Uzun hava”, “Ağıt”, “Bozlak”, “Divan”, “Koşma”, “Hoyrat”, “Çukurova” ve “Divan” adını alır...

Tüm bu türkülerde kadere boyun eğmiş, türkülerde kadere baş kaldırmışızdır ve hepsinde de; dünümüzün alaca karanlığı, bugünümüzün sabah serinliği, yarınlarımızın ip uçları vardır vardır da, aynı zamanda çıkageldiğimiz “Doğu”ya bağlılık, gidedurduğumuz “Batı”ya uyarlık da.

Amasyalı Zilha gelinden Yemen’e gidip dönemeyen askere, hiç görmediğiniz hiç bilmediğiniz bir geçmişe bir türkünün kanadına tutunup uçuverirsiniz.

“Türk insanının yazılamayan romanı türkülerde saklıdır” der ya Ahmet Hamdi Tanpınar, işte Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en sevdiği türkülerden biri olan “Yanık Ömer” de böyledir.

Yanık Ömer, seferberlik davullarının çalmasıyla cepheye koşan Mehmetçik’lerden sadece biridir. Belki Çanakkale’dendir yaraları, belki Sina çöllerindendir yanığı…

Bilinmez..

Başında gazilik tacıyla o cepheden o cepheye koşar…

28 yaşındadır Kurtuluş Savaşı’nda… İnönü’de, Sakarya’da, Afyon’da… Mangasının hep başındadır Yanık Ömer….

Siperleri aşar aşar, savaş biter, köye döner… Göğsünde İstiklal madalyasıyla… Be geliş en çok nişanlısını mutlu eder elbette ve yıllardır düşlenen düğün alayı yola koyulur…

Zaman keyif zamanıdır…

Sigarasından bir nefes içine çekip bir yudum da kahvesinden aldıktan sonra Artvin ekibinin “Artvin Horonu”na eşlik etmek için sahneye geldi Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Ata’yı gören diğer büyükler de kalktılar ve sahneye geldiler onun peşinden. Atatürk’e sahnede eşlik etmek zordu ve unutulmaz anlar yaşanınca Artvin Oyun Ekibi’nin istediğiyle “Artvin Horonu” o günden sonra Atamıza hitaben “Atabarı” ismini aldı: 

“Bahçası var, bağı var
Ayvası var, narı var
Atamızdan yadigar
Bizde atabarı var” 
diye coşkuyla neşeyle söylenerek insanın içini kaynatan bir türkü oldu.

Bu kez de, 2 Şubat 1938’de “Son Balo”…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk Bursa Belediyesi’nin kendisi için düzenlediği bu baloya gitti ve çok hasta olmasına rağmen yaşam ile ölüm arasındaki o ince çizgide çok güzel bir akşam geçirdi…

Ölümünden sekiz ay önceydi ve hastaydı Atatürk. Her türlü yorucu davranışlarından sakınması gerektiği doktorlarca kendisine tembihlenmişti ama önce o dakikalarca vals yaptı. Ve herkes artık yoruldu oturacak zannederken, orkestra şefine “Zeybek” diye seslendi. 

Batı’nın valsini ustalıkla yapmıştı şimdi ise Türk’e has valsi “cesaret, yiğitlik, güç, gurur ve uyumun” simgesi olan zeybek oynuyordu.. Hem de büyük bir ustalıkla… Aslında ayakta duramayacak kadar hasta olmasına rağmen…

"Sarı Zeybek şu dağlara yaslanır
Yağmur yağar silahları ıslanır
Deli gönül bir gün olur uslanır.

Yazık olsun telli doru şanına
Eğil bir bak mor cepkenin kanına

Şu dağları kara duman bürüdü
Üç yüz atlı beş yüz yayan yürüdü.
Sarı Zeybek dünyada bir idi

Yazık olsun telli doru şanına
Eğil bir bak mor cepkenin kanına."

O son “Sarı Zeybek”i idi... Katıldığı son baloda ettiği son dans olmuştu.

Ve o akşam çok güzeldi; türkü dolu, coşku dolu…

Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün işgalcilerden kurtardığı bu topraklarda, türkülerimiz tütmeye devam etmekte dağ dağ, yayla yayla.

Türkülerimiz; Atamız, köyümüz, köylümüz, memleketimiz…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi