ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-09-2022 06:05   Güncelleme : 21-09-2022 06:19

Şibli'nin Gülü

Yazan: D. Sare Nur - ŞİBLİ'NİN GÜLÜ

Şibli'nin Gülü

ŞİBLİ'NİN GÜLÜ

Boşlukta düşen, kırılan, parçaları etrafa dağılıp kristalize olan bir gül yaprağıyım ben.
Dallarıma kar yağdı, gözlerime hicran düştü, yağmur düştü üstüme. Nazenin kollarım, zayıf, mecalsiz ellerim vardı benim. Tutamadım, tutunamadım daha fazla. Yıllarca beni büyüten dalların yanından, sessizce indim toprağa. Köklerime, ilk çıktığım yere, yerime. Kanadım kırıldı belki, çamurlandım. Yüzüm kirlendi ve nazenin ellerim. İşte buradayım, yanınızda, sizinle, sizlerle…

Hallac’ın gözyaşları var bugün üzerimde. Bugün onun yüreğiyim, bedeniyim. Atılan taşlar bana gelmedi. Yüreğime, bedenime, ruhuma değmedi. Onlardan müteessir olmadım, yaralanmadım. Çünkü herkes yanındakini verdi. Ruhumu düşünmeden taş attılar. Kalbime bakmadan nefret kustular. Beni anlamaya çalışmadan idam ettiler. Hepsini anladım, hepsine boyun eğdim, tevekkül ettim Sahibime. 

Ama bir gül değdi bana, taşlarla. Bir gül deldi kalbimi, bedenimi. Açılan yaralarımdan işte o zaman sızdı kan. Gözlerimden ilk defa o zaman yaş geldi. Taşlarla ezilmedi kalbim, taşlarla zedelenmedi. Bir gül yaktı beni. Beni anlamayan, beni anlaması gerektiği halde anlamayan bir gül… Dostun gülü… Şibli’nin gülü…

Hicran kanadım oldu, uçtum sonsuzluğa. Kırgınlık ecelim oldu, aldı canımı. Beni ne zalim hükümdar, ne de şu yuhalayan insanlar öldürdü. Beni dost öldürdü, hicranıma hicran katarak.. Beni gönüldaşım öldürdü, gerçek niyetimi, hâlimi bil(mey)erek.. Beni bir gül öldürdü, taşlarla aynı yerden atılarak…

Bir yanık bağrım var, Rabbime sunacağım. Sessizce hâlimi arzım var, ahirette vereceğim. Masumiyetim ahirete kaldı, heyhât, bu insanlar anlayamadılar. Teker teker düşen yapraklarım, aslında kendileriydi, derk edemediler. Beni taşlarken kendilerini taşlamışlardı fark etmeden. Benim kanayan yaralarım, kendi yaralarıydı. Ben birden öldüm, onlar yavaş yavaş ölüyorlar. Bir mahzun yürekti bendeki, acı bir çığlık, sessiz bir haykırıştı. İnsanlara değildi şikâyetim, olamazdı. Hâlimin âyân olduğu Yüceler Yücesi, beni yanına gözyaşlarımla almıştı. Kalbî tekessürüm, hasretim ve hicâbımla…

Ama zaman karanlık. Devir düşmanın saldırgan, dostların ürkek olduğu devir. Devir düşmanın taş, dostların gül attığı devir. Her şey gelsin gam, keder adına. Her zorluk, musîbet Hak’tandır O’nun adına. Bu bir sınavdır, imtihandır, kendi adıma. İmtihanım başım gözüm üstünedir, gözlerimi dünyaya kapatıp sonsuzluğa açtığım türden. Peki, bu imtihan bir tek benim midir? Bu haksız idamı veren hükümdar, onun yanındakiler, bu hükmü yazanlar, mührü vuranlar imtihanda değil mi? Hükümdarın her verdiği emri doğru sanan, şu an burada beni taşlayan, yuhalayan şu halk imtihanda değil mi? Bunca imtihan içinde en ağır imtihan Şibli’nin imtihanı değil mi?

Hâlimi arz ettiğim, hâlime, gönlüme âyân ettiğim bir Şibli vardı. Gönlümün en ince hassaslarını bilen, fısıltılarını duyan, iliklerime giren soğuğun üşüttüğü zerreleri tek tek sayabilen Şibli… Neyi neden yaptığımı, neyi neden düşündüğümü bilen, hangi mefkûre ve sâikin sevkiyle neler yapabileceğimi bilen Şibli… Ondan bir şey gelmeli miydi, o bir şey demeli miydi?

İnsanların taşları kafamı gözümü yararken, Şibli’nin gülü gönlümü yardı. Elem akıttı, teessüf deşti, keder öldürdü. Dağıldı parçalarım her bir yana. Parçalandı ellerim gül yapraklarıyla. Bir yaralı sükût kaldı geriye güllerden. Bir bağrı yanık kaldı dallardan. Her şey bitti; Hallac öldü, meydan sessizleşti, insanlar dağıldı. Sadece güllerdi ardından kalan, dostuna idam sehpasında gül atan eller bir de...

Hicran dağılmadı, ihanet çürümedi, vefasızlık ölmedi. Her şey o meydanda kalmadı. Vicdan susmadı, anlattı hikâyesini. Fısıldadı istikbâle. Anlatıla geldi hep Şibli’nin elleriyle attığı güller... O günden sonra bir anlamı daha oldu güllerin. Dostunun idamını izleyip taş atanlara mani olamayanların, dostunun yüreğini elleriyle parçalamasının nişanesi olarak…

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi