RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 31-08-2022 18:46   Güncelleme : 31-08-2022 20:12

Prof. Dr. Murat Kacıroğlu: Âkif O Dönem Hiçbir Akıma Dahil Olmamıştır.

Truva Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayfer Güney, Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Kacıroğlu ile Mehmet Âkif Ersoy hakkında söyleşi yaptı.

Prof. Dr. Murat Kacıroğlu: Âkif O Dönem Hiçbir Akıma Dahil Olmamıştır.

PROF. DR. MURAT KACIROĞLU: ÂKİF O DÖNEM HİÇBİR AKIMA DAHİL OLMAMIŞTIR 

Truva Edebiyat Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Ayfer Güney ile Erzurum Teknik Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Murat Kacıroğlu'nu Mehmet Âkif Ersoy hakkında röportajı 

- Kıymetli hocam. Truva Edebiyat Dergisi olarak bizlere zaman ayırdığınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Müsade ederseniz sizinle büyük şairimiz Mehmet Akif Ersoy'u konuşmak istiyorum. Mehmet Âkif kimdir?

- Mehmet Âkif 1873’te İstanbul’un Fatih semtinde dünyaya gelen ve yine aynı kentte 1936 tarihinde vefat eden büyük millî şair, İslâmcı, nâzım ve mütefekkirlerimizden biridir.

İlk eğitimini ve Arapça bilgilerini babası Tahir Efendi’den almış, daha sonra Fatih’teki iptidai ve rüştiye mekteplerine devam etmiştir.

Farsça bilgilerini ise yine Fatih semtindeki Fatih Camisi’nde Esat Dede’nin Gülistan ve Mesnevî okumalarına katılarak elde etmiştir. 

"O Dönemin Sancılarını Şiirlerinde Hep Dile Getirmiştir" 

- Mehmet Âkif Ersoy’un hayatı Osmanlı’nın son dönemlerine denk gelmektedir. Bu buhranlı yıllardaki düşünce döngülerinden bahseder misiniz?

- Mehmet Âkif Ersoy Osmanlı Devleti’nin siyasi olarak çalkantılı olduğu dönemlere şahitlik etmiş ve bu dönemin sancılarını da şiirlerinde her zaman dile getirmiştir.

Osmanlı toplumunun son dönemindeki Doğu-Batı çatışması, meşrutiyet döneminde yaşanan çekişmeler, Balkan Savaşları’nın getirdiği tahribat Âkif’in ruh hâlini her zaman etkileyen önemli olaylar arasındadır.

O dönem Ankara’da Türkiye Cumhuriyeti’nin kurulma aşaması yaşanırken İstanbul’da Osmanlı hükümeti son zamanlarını yaşamaktadır.

 

 

- Tanzimattan önce başlayan şiirde klasik üslup dışında arayışlar ve çalışmalar olduğunu biliyoruz. Yeni akımda Mehmet Âkif’in şiiri nerededir?

- O dönem birbirini takip eden ve birbirine tepki olarak doğan birçok ekolden bahsetmek mümkündür. Mehmet Âkif Ersoy Servet-i Fünûn, Fecr-i Âtî, Millî Edebiyat olarak kabaca tasnif edeceğimiz bu akımlardan hiçbirine dahil olmamıştır. Fakat bazı şiirlerini bilhassa millî hassasiyet ve duygularından ötürü millî edebiyat sınırlarına dahil etmek mümkündür.

- Mehmet Âkif’in muhafazakâr kimliği ve Neyzen Tevfik ile dostluğundan bahseder misiniz?

- Mehmet Âkif’in muhitinde bulunan birçok önemli yazar ve şair bulunmaktadır. Neyzen Tevfik de bu şairlerden biridir. Âkif’in Tevfik’e içkiyi bırakması yönünde bazı telkinlerde bulunduğu bilinmektedir. İlk bakışta iki zıt kutup gibi görünen bu iki şairin aslında çok kuvvetli bir dostluk bağları bulunmaktadır.

"Safahat Baştan Sona Her Türk Genci İçin Bir Şaheserdir" 

- Peki hocam Mehmet Akif Ersoy'un "Safahat" isimli eseri için ne dersiniz ve neden okumalıyız?

- Safahat her Türk genci için baştan sonra bir şaheser niteliği taşır. Türk milletinin yaşadığı zor günlerin adeta bir panoraması olan şiirler, birçok insana ümit tohumları aşılamaktadır. Safahat’ın içerisinden rastgele seçilebilecek herhangi bir şiirde bile gelecekle ilgili kaygılardan kurtulup insanı her zaman çalışmaya sevk eden telkinlerle karşılaşabilirsiniz.

"Mehmet Âkif Yarışmaya Ödülden Dolayı Katılmamıştır." 

- İstiklâl Marşımızın yazılış sürecinden de kısaca bahseder misiniz?

23 Nisan 1920’de açılan Türkiye Büyük Millet Meclisi, kurulduktan birkaç ay sonra millete ve orduya moral aşılayacak millî bir marş ihtiyacı hasıl olmuş, bu nedenle Hakimiyet-i Milliye gazetesine bir ilan verilerek millî marş için bir yarışma düzenlendiği duyurulmuştur.

Yarışmada seçilecek esere 500 lira ödül verileceği de ilan edildiği için Mehmet Âkif arkadaşlarının bütün ısrarlarına rağmen herhangi bir şiir yazma düşüncesini reddetmiştir.

Fakat gönderilen şiirler arasından herhangi bir şiir millî marş olmaya lâyık görülmemiştir.

Dönemin Millî Eğitim Bakanı Hamdullah Suphi, Mehmet Âkif’in yarışmaya şiir göndermediğini öğrenince bunun nedeni sorgulamak için Âkif’e bir mektup yazmıştır.

Âkif de ödülden ötürü yarışmaya katılmadığını beyan etmiştir.

Hamdullah Suphi ödül konusunun uygun bir biçimde çözüleceği sözünü verdikten sonra Mehmet Âkif Tâcettin Dergâhı’nda tabir caizse 10 günlük inzivaya çekilmiş ve bu sürede İstiklâl Marşı’nı tamamlayarak kahraman Türk ordusuna ithaf etmiştir.

- Mehmet Âkif’in şiirlerinde aruz veznini Türkçemize en iyi uygulayan şairlerden olduğunu biliyoruz. Başarısının sırrı size göre nedir?

Mehmet Âkif o günkü Türkçeyi ve günlük konuşma dilini şiire taşıyan ve bundan herhangi bir zorluk çekmeyen nadir şairler arasındadır.

Bunda aruzu veznini teknik açıdan çok iyi bilmesinin etkili olduğu ileri sürülebilir.

Aslında günlük dili aruzla oldukça başarılı bir şekilde söylediği için nâzım unvanını kullanmak daha doğru bir tabirdir. Şiirlerinde aruz açısından herhangi bir zorlamaya düştüğünü görmezsiniz.

Aksine aruz ölçüsü ve şiirler adeta hikâye anlatmaktadır.

- Mehmet Âkif’in çevresine ve o günkü olaylara karşı duyarlılığını nasıl bulursunuz?

Mehmet Âkif o dönem yaşanan bütün zorlukları şiirlerinde dile getirmiştir.

Bilhassa Bülbül, Çanakkale Şehitlerine, Yâ Rab Bu Uğursuz Gecenin Yok Mu Sabahı başlıklı şiirleri münferit olarak incelendiğinde o devrin bütün zorluklarını, ıztıraplarını görmek mümkündür.

Âkif bu şiirlerinde bazı zamanlar o kadar ümitsizliğe kapılmıştır ki neredeyse Allâh’ın adaletini sorgulamaya kalkmıştır.

Tabi bu durum üzerinde onun hassas duygularının ve Türk milletinin içinde bulunduğu sosyal, ekonomik ve siyasal zorlukların etkili olduğu vurgulanmalıdır. 

"Vatan Haini Gibi Sürekli Peşinde Dedektif Olması..." 

- Mehmet Âkif’in sürgün yıllarını anlatır mısınız?

Mehmet Âkif’in gönüllü sürgünündeki en önemli sebep, peşine takılan hafiyelerden duyduğu rahatsızlıktır.

Âkif karakterindeki birinin vatan hâini gibi peşinde sürekli dedektif gezdirilmesi onun çok ağrına gitmiş; yaşanan bazı siyasal olaylar da onu Mısır’a gitmeye zorlamıştır.

Âkif sürgün yıllarında bilhassa vatan hasreti çektiği için çok zorlu günler geçirmiştir. Türkiye’den gelen kötü haberler onun çektiği vatan hasretini daha da artırmış ve hastalanmasına sebep olmuştur.

Mısır’da Âkif’e en çok yardımı dokunan kişi hiç şüphesiz Abbas Halim Paşa’dır. Mısır’da 11 yıl kadar kalan Âkif, 1936 Haziran’ında İstanbul’a dönmüş; birkaç ay sonra da Beyoğlu’ndaki Mısır Apartmanı’nda vefat etmiştir.

-  Bize ayırdığınız vakit için ve bu güzel söyleşi için çok teşekkür ediyorum hocam.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi