RÖPORTAJ
Giriş Tarihi : 31-01-2024 21:26   Güncelleme : 01-02-2024 06:23

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

Röportaj: Damla Akçay -Doç. Dr. Berdi Sarıyev -TÜRKMENİSTAN’I ÖĞRENMEK ve TÜRKMENİSTAN‘I ÖĞRETMEK

Doc. Dr. Berdi Sarıyev: Türkmenistan'ı Öğrenmek ve Türkmenistan'ı Öğretmek

TÜRKMENİSTAN’I ÖĞRENMEK ve TÜRKMENİSTAN‘I ÖĞRETMEK

1954 yılında Türkmenistan‘da doğan ve 1998 yılından beri Türkiye’de, Ankara Üniversitesi – Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü’nde - Öğretim Üyeliği yapmakta olan Doç. Dr. Berdi Sarıyev ile Türkmenistan hakkında, bizim merak ettiklerimizi; sosyo-kültürel, din, tarih, dil ve siyaset olmak üzere birçok konuyu ele aldık. Bu çalışma Türk dil birliği, kültür ortaklığı ve iki Türk devletinin birbirini daha yakından tanıması açısından önem arz etmektedir.

Röportaj: Damla Akçay

***                                                
- Türkmenistan bayrağının anlamını merak etmekteyiz. Bayrağın üstündeki motifleri ve neden yeşil renk kullanıldığını açıklayabilir misiniz? 

- Öncelikle, Türkmenistan bağımsızlığa kavuştuktan sonra, aynı bağımsızlığın getirdiği bayrağın devlet meselesinde çok önemli bir simge olduğunu görmekteyiz. Bağımsızlık bayrağıyla geldi diyoruz ve Türkmenistan bayrağının, başka ülkelere benzemeyen bir özelliğini görüyoruz. Bu benzersiz özellik, bayrağımızda, halı motiflerinin bulunmasıdır. Beş halı motifi bulunmaktadır.

Motiflerin anlamına değinmeden önce neden bayrağın yeşil renkte olduğunu açıklamak isterim . Türkmenlerin ‘ya:şıl ‘ dediği, yeşil renk; her zaman canlılığın, gelişimin ve İslam inancının tam temeli olarak bilinmektedir. Yeşil renk Türkmenlerin, İslamiyetle bağlantısını yansıtır, eski Müslümanlardan olduğunu, Müslümanlığı kabul eden bir Oğuz kolu olduğunu, mirasdarı – Türkmenler ‘mirasdüşeri ‘ diyorlar – olduğunu gösterir.

Motifler Böyle Bir Devleti Simgeliyor

Aynı zamanda Türkmenlerde halı çok önemlidir. Bayrakta, kadının ürünü olan halı motiflerinin bağlantısına da dikkati çekmek istiyorum. Niçin? Halı motiflerinin birleştirici özelliği var, bildiğiniz gibi, doğumunun 300. yıl dönümü gelen Mahtumkulu Firaki ‘nin bir şiirinde; ‘Bir devlete kulluk etsek beşimiz .’  yani Teke, Yomut, Göklen, Yazır, Alili bir devlete kulluk etsek beşimiz. Mahtumkulu bu şiirinde Türkmen boylarını tekrarlayarak boy – soyları birleştiren böyle bir devleti arzu ettiğini belirtmektedir. Motifler, böyle bir devleti simgeliyor.

Bu beş halı motifini sırasına göre söyleyebiliriz ;
1. Ahal ili diyoruz , bu ili temsil eden halı motifinin adı Guşlı Göl 
2. Balkan ili , bu ili de Gabsa Göl motifi yansıtmakta.   Kapsayan anlamında.
3. Merv ( eskiden Merv diye adlandırılan ) şimdilerde Marı olarak bilinen ili yansıtan halı motifi iki şekilde adlandırılıyor; Pendi Göl ve Garlık Göl diye. Burada iki farklı  tire - tayfanın birleştirici motifini görmekteyiz. 
4. Daşoğuz- Dışoğuz ilini yansıtan motifin adı; Örtmen göl ya da Çovdur Göl . Çovdur sözcüğü bizi eskilere götürebilir . Oğuzların bir boyu da ‘Çovuldır ‘ olarak geçer, bugün bu kelime kısalarak ‘Çovdur ‘ halini almıştır. 
5. Lebap ili ; Keyikli Göl / Tovuklı Göl isimli halı motifleri bulunmaktadır.

Özetle, bu bayrak Mahtumkulu’nun ‘Bir devlete kulluk etsek beşimiz .‘ diyen görüşünü yansıtır, Türkmenler hem de kendilerinin eskiden gelen fikirlerini yansıtmak için bu motifleri bayrağa işlemişlerdir.

-Burda bahsettiğimiz ‘ Göl ‘ Türkiye Türkçesindeki göl kelimesiyle eş anlamlı mı ? 

- Burdaki ‘ Göl ‘ motif anlamında kullanılıyor. 

Böyle Bir İsim Ortaklığı Bakımından, Başka Bir Örneğe Rastlayamayız. 

- Türkmen isminin halkınıza verilme süreciyle ilgili bilgi verebilir misiniz? 

- Tabii ki. Öncelikle Türkmen isminin kökünün ‘Türk+’ adından geldiğini görmekteyiz. Türk dünyasında -Türk ve Türkmeni yan yana ele aldığımızda- böyle bir isim ortaklığı bakımından, başka bir örneğe rastlayamayız. 

Tarihî kaynaklara baktığımızda çeşitli görüşler var fakat bu görüşlerin içinden en önemlisi Müslümanlığı kabul eden Oğuz boylarıyla ilgili olandır. Çünkü inançla bağlantılı olan bu görüş; İslamiyete geçen Oğuz Türklerinin ‘Türkmen’ olarak adlandırıldığını savunur. Türk ve Türkmen aslı bir, soyu bir, dili bir, dini bir olan kardeş bir millettir.

- Aile kavramının Türk milleti için her zaman çok önemli bir olgu olduğunu biliyoruz. Türkmencede aile kavramını karşılayan ‘maşgala’ terimi dikkati çekiyor. Bu terimi bize açıklayabilir misiniz?


 
- Maşgala ; genellikle ‘ maşgalam , başkalam ‘ olarak geçiyor konuşmada . Burada maşgala kelimesinin temel anlamının aile olduğunu biliyoruz . Bunun bu anlama gelmesinin nedeni de ‘ baş kalem ‘ yani, kişinin , bir küçük devlet sağlamlığında, kendi ailesini, yetiştirmek istemesi, söz konusu olan . Maşgalanın en önemli ikinci anlamı / kullanımı da kadınla, kadın eş ile, bağlantılıdır. Kadın, evdeki en önemli hizmetleri yaptığından ev ve aile kavramıyla doğrudan bağlantılı olup, maşgala olarak adlandırılabiliyor. Bazen Türkmenler kendi aralarında konuşurken ‘ maşgalan kim ? ‘ diye sorarlar ( eşin kim ? ). Maşgala kelimesi kutsal, Türkmencesi ‘mukaddes‘  bir kelimedir. 

- Birçok Türk ilinde halen daha ‘ kala , gala ‘ kelimesinin kullanıldığını görebiliyoruz. Destanlarda dahi ‘kal ‘a‘ terimini görmek mümkün. Yani kökeni çok eskilere dayanan, köklü bir terim. 

- Maşgala ; baş kale, kelimesinden gelişmiş bir birleşik kelimedir aslen. Ailenin en önemli, bir ilk kale olduğuna işaret eder. Türklerde aile yapısının, kale gibi güçlü olması isteği bu söz olayını meydana getirmiş, tabii tarihi kaynaklarda da, kale hiçbir zaman sarsılmaz, olarak geçmiştir. 

- Tüm Türk dünyasında aile kavramının maddî ve manevî değeri çok yüksek, ben diğer dünya ülkelerinin birçoğunda aileye bu denli değer verildiğini düşünmüyorum. Bu değer de, yine Türklere hastır. 

Toplumumuz Ataerkil, Ataerkli Bir Toplumdur

- Toplumunuz ataerkil bir toplum mu?  Kadının toplumda ne denli söz sahibi olduğunu olduğunu merak etmekteyiz. 

- Evet, toplumumuz ataerkil, ataerkli bir toplumdur. Şunu da belirtmeliyim ki anneye / eneye / eceye verilen değer, saygı da çok büyüktür.
Biz tarihî kaynaklara baktığımızda hep hanları, sultanları görüyoruz.  İşin perde arkasında kalan, hanları, sultanları yetiştiren annedir. Burda kendileri görünmeden, geceleri uyumadan çocuklarını yetiştiren annelerden bahsediyoruz. Bütün han ve sultanlar annenin, bir kadının eseridir. 

- Annenin bir toplum için  ne kadar önemli olduğunu görebilmekteyiz. 

- Tabii, bu bilimsel olarak da kanıtlanmıştır. Annesiz olmaz; hiçbir şey, hiçbir hayvan dahi olamaz. Hepsi mutlaka bir annenin ürünüdür. 

- İsa peygamber de buna örnektir aslında; hiçbir canlının annesiz olamayacağına kanıt niteliğindedir. 

- Kadının yönetimdeki yerinden, konumundan bahsedebilir misiniz? Kadın milletvekili, kadın başkan, tarihte kadın olan bir han söz konusu olabilir mi?

- Buna tarihten bir örnek vermek isterim. Eski Merv ‘ de Gülcemal Han adında bir kadın han vardı . Diğer hanlarla eş konumda olup organizasyon işlerini de yapabilen bir handı. 

Yine Sovyetler döneminden bir örnek de verebilirim; Çobankızı Şahsultan Garacayeva ismindeki milletvekili Türkmence ‘ deputat ‘, döneminde Lenin ile Garagum çölüne mutlaka su getirilmesi konusunu konuşmuştur. 

Burdan da anlaşılacağı üzere  kadınlar , erkeklerle gerek devlet yönetiminde gerek eğitimde eşit seviyededir. Bu böyledir ve böyle de olmalıdır.

- Hocam, Gülcemal Han bir hanın kızı veya eşi miydi? Yani yönetimde bağımsız hareket edebiliyor muydu?

- Ayrı bir hanın kızı veya eşi olması söz konusu değil. Yaşadığı dönemin güvenilen, inançlı bir ailesinde yetişerek Gülcemal Han olarak ortaya çıktığını biliyoruz. Gülcemal Han bir erkeğe bağımlı bir güç, otorite değildi.

Aileye Yeni Gelen Anne 

- Gelnece kavramını açıklar mısınız? 

- Bu da yine aileyle bağlantılı bir soru. ‘Gelen + ece ‘ birleşik bir isim olarak görebiliyoruz. Aileye yeni katılacak kıza ‘ ayagı düşümli bolsun ‘ (ayağı uğurlu olsun) diyerler ve bu kıza saygı mahiyetinde ece yani anne , aileye yeni gelen anne derler. Bu kızın ailedeki rolü çok önemlidir, kendini tanıtacak, evdeki hizmetleri yapacak, ailenin eksiklerini mutlaka tamamlayacak ve bu şekilde aileyi , yaşamı devam ettirecek. Gelnecenin Türkçe karşılığı yengedir. Ağır bir  yükü, sorumluluğu olur, ailedeki yaşlıların, büyüklerin yardımına  koşar. Bu sorumluluktan kaçan bir gelnece yok yani sorumluluklarını  bilir ve yerine getirir. 

- Gelnece ile evin büyükleri arasında doğrudan bir iletişim olmadığını duymuştum. Yani gelnece büyüğüne bir şey sormak, söylemek istediğinde doğrudan onunla konuşmaz, bir çocuğu aracı olarak kullanırmış. Bunun saygıdan olduğunu düşünüyorum.

- Tabii tabii. Bu adet var ve bu aracı çocuklara da Türkmenler ‘ yurcim, yurik atım ‘ diyorlar. Yani çok hızlı koşan yavrum, hatta atım benzetmesi kullanılır . Gelneceler büyüklerle hiçbir zaman doğrudan konuşmazlar ama ne derlerse onu her zaman yaparlar, yurcinin yardımıyla. Türkmen sinemasında bunun bir örneği var; gelin adlı film. Hiç kaynıyla konuşmadan, yurcinin getirdiği sözleri, kendi isteklerinin de önünde tutarak, hep yapıyor. 

- Türkiye Türkleri bu adeti pek sürdürmüyor benim gördüğüm kadarıyla. Evet hala büyüklerimize saygıyla yaklaşıyoruz ama bir çocuğu aracı olarak kullanmak, bakıldığında iletişimde kopukluğa da sebep olmaz mı ? Çocuk neticesinde. 

- Bu eskilerden gelme, saygıyla bağlantılı bir gelenek. Çocuğun büyüklerle iletişiminin ve bağının gelişmesi açısından da önemli. Türkiye Türklerinde bu adetin yavaş yavaş ve yer yer tamamen kaybolmasının sebebi, batıyla olan sıkı ilişkileri olabilir. Orta Asya'da ve birçok köyde bu geleneğin devam ettiğini görebiliyoruz. 

Saygıyla ilgili bir başka gelenektir ki; Bir düğün esnasında güreş edilirse – sonunda hediye verilir- önce sorarlar Ersarı boyundan kimse var mı ? Var , diyen olursa , onu güreştirmezler ; Ersarı boyuna saygı çok büyüktür. 

Bu ‘ yurci ‘ dediğimiz çocuk gelin ve kaynı arasındaki bağdır , aileyi bir arada tutan bir bağ olarak da görüyoruz. 

- Yani aslında bu kültür birçok Türk devletinde yaşatılıyor, anladığım kadarıyla. Bu kültürün, Türkiye’ye baktığımızda, yavaş yavaş kaybolduğunu ve hatta bazı kesimlerinde çoktan unutulduğunu görmek mümkün.

- Evet,  bu gelenek yaşatılsa ve unutanlara hatırlatılsa aslında, sürdürülebilir. 

- Erkekler evlendiğinde onlar için ‘ öylenmek ‘ fiilini kullanıyorsunuz , kızlar evlendiğindeyse ‘ durmuşa çıkmak ‘ fiilini . Türkmence aslında cinsiyetçi bir dil yapısına sahip değil ama kadın ve erkek için farklı fiiller kullanıldığını görmekteyiz.  Bunun nedenini açıklayabilir misiniz? 

- Burda Türk dilinin zenginliğinin ne kadar üst düzeyde olduğunu anlayabiliriz. Biz Türk dili uzmanları olduğumuz için de bunun farkına daha çok varabiliyoruz. Erkekler için öylenmek, kızlar için durmuşa çıkmak dedik. Öncelikle öylenmek fiilini ele alalım. Türklerde aile yapısı doğrudan evle ilgilidir. Hangi türk vilayetine gidersen git evlenmek / öylenmek terimiyle karşılaşırsın. Öy = ev demek Türkçede.  Türklerin evi üç kısımdan oluşur . İlk katman, alt tabakayı erkek oluşturur. İkinci katman, orta tabaka çocuktur. Üst ve alt katmanı bağlayıcı görevindedir.  Üst katmanda kadın bulunmaktadır. Kızlar için durmuşa çıkmak, aile dinamiğinin en üst katmanında, sağlam durmak demek. Alttan üste, iğneden tut da her türlü şeye kadar sorumlusun demek. Kız, ailenin gözetmeni, erkekse ailenin dayanağıdır. Gözetmek, durmak sorumlusu kızdır. 

- Ben yanlış hatırlamıyorsam durmuşa çıkmak fiilinin tam karşılığı hayata çıkmak demek. 

- Hayata çıkmaktan kasıt, o üst katmanda sağlam durabilmek demek. Ailenin sağlam durabilmesi için kızın üst katmanda sağlam bir duruşla durması gerekir. 

Bazı İnançlara Göre Sözcükler Yaşıyor, Yaşatıyoruz

- Türkiye Türkleri aksırdığında ‘ çok yaşa, iyi yaşa, hayırlı yaşa ‘ gibi kalıp sözler kullanırken, Türkmenistan Türkleri ‘ sabır et ‘ kalıp sözünü kullanıyorlar. Neden ‘sabır et ‘ sözünü kullanıyorlar? Türkiye Türkçesindeki sabır etmekle eş anlamlı mı bu söz? 
 
- Bazı inançlara göre sözcükler yaşıyor, yaşatıyoruz. Türkiye Türkleri ‘ çok yaşa ‘ diyerek aksıran kişinin sağlığına iyi anlamda duacı oluyorlar. Türkmenlerde biraz farklı da olsa yine benzer bir kullanım mevcut. Halk arasındaki bir rivayetten bahsedeyim; bir kişi aksırdığında , aksırmadan önce , aklından geçen düşüncesi, bir planı vardır, mesela ; ‘ keşke yüksek lisans öğrencisi olabilsem ‘ ... Bu düşünce esnasında aksırınca karşı taraf ona ‘ sabır et . Olacak, inşallah ‘ diyor . Bu anlamda senin isteğin gerçekleşecek fakat acele etme, biraz sabır et diyoruz.

- Siz şimdi böyle söyleyince aklıma bir deyim geldi ‘Ölme eşeğim ölme, yazın ot bitecek‘ der, Türkiye Türkleri de, anlam açısından ilişkili iki söz, diyebiliriz.

-Türkiye Türkçesinde aksırmak fiili, Türkmenistan Türkçesinde asgırmak fiili kullanılıyor. Yine Türkiye Türkçesinde öksürmek, Türkmenistan Türkçesinde üsgürmek fiili kullanılıyor. Burda görmüş olduğumuz göçüşme olayı, Türk dil birliği açısından epey önemli, değil mi ? 

- Bu fiiller canlılık ve ses açısından karşımıza çıkıyor. Direkt insanın kendisiyle de bağlantılı . Burdaki metatez, göçüşmenin; halkların arasındaki bağlantının ortaya konmasında çok önemli fonksiyonları vardır. Anlamı kaybetmeden sadece seslerin yer değiştirdiğini görüyoruz. Bu da Türk dilinin zenginliğindendir, birbirimizi anlamamız açısından da önem arz eder.

- Hocam bir Türkmen atasözü var, Türkiye Türkçesinde karşılığını okusam da anlamını tam çözemedim. ‘ Dil maya, dil zaya ‘ne demek? 

- Burada maya kelimesi çok önemli çünkü her şeyin mayası vardır. Maya, bir şeyin gelişip büyümesi, genişlemesi için gerekli olan maddedir. Türkiye Türkçesinde de Türkmen Türkçesinde de ortak bir ‘mayası tutmamış‘ kullanımını görmekteyiz. Dili hakim şekilde, karşı tarafa saygı göstererek kullanabiliyorsan dil senin için mayadır. Bunun karşıt davranışı, her yerde konuştuğun sözü düşünmeden söylersen – dil – senin işini zaya çıkarabilir. Dilin maya olmasını temenni ederim .

- Zaya : ziyan , zayiat anlamında mı? 

- Evet,  bir anlamı da iyinin zıttı yani pis, kötü olarak kullanılıyor.

- Hocam Truva Edebiyat Dergisi ve okuyucularımız adına çok teşekkür ederiz.

- Ben sizlere teşekkür ederim bu imkanı verdiğiniz için.

***

Röportaj: Damla Akçay

Ankara Üniversitesi
Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Çağdaş Türk Lehçeleri ve Edebiyatları Bölümü

                                 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi