GÜNCEL
Giriş Tarihi : 28-09-2023 20:24   Güncelleme : 28-09-2023 20:26

Kendine Mail Atan Adam / Mehmet Engin Ayatar

Yazan: Mehmet Engin Ayatar -KENDİNE MAİL ATAN ADAM

Kendine Mail Atan Adam / Mehmet Engin Ayatar

KENDİNE MAİL ATAN ADAM

Bu mail adresini kendim için aldım; bu adresi sadece kendime mail atmak için kullanacağım. Kendimden başka birisi var mı seslenebileceğim? Şimdilik bilemiyorum. İletişim çağının en devrimci biçimi interneti kendime ulaşmak amacıyla kullanmam belki gülünç.

Çoğumuzun internet yoluyla yaptığı işler, ağ üzerinden çevirdiğimiz dolaplar en az benim yaptığım kadar ilginç değil mi? Hepimiz ünlü olmak, takdir edilmek, beğenilmek için uğraşıp durmuyor muyuz? Taktığımız dijital maskelerle yaşamak istediğimiz hayalin ta kendisi olmak istiyoruz.

Kimsenin zaafları yok, herkes mutlu, neşeli, artık mükemmele çok yakınız. Sosyal medyaya sunduğumuz fotoğraflar, yazılar, sesler örnek bir vatandaş, iyi bir baba ya da anne, mükemmel bir eş, her zaman doğrunun yanında, ahlak timsali ve belki de –hatta mutlaka- izleyicilerin göremediği ne cevherlere sahip olduğumuzu anlatan deliller değil midir?

Her çift göz için -uyanık kaldığı süre boyunca- bir ya da birden fazla ekran mevcut. Bebekler onsuz yemek yemiyor. Çocuklar çoktan ekranlara kilitlenmiş; oyunları, parkları, haylazlıkları, haykırışları, ağlamaları unutmuşlar. Dudaklar çoktan konuşmayı bırakmış, kafelerde sevgililer bile cep telefonu ekranlarında gözleri. Bakmak, görmek ya da izlemenin çok daha azı aslında yaptığımız.

Elbet işin ekonomik bir tarafı var. Çocuklar için yeterli park alanları yok. Caddeler artık büyükler için bile güvenli değil. Büyük çoğunluğun dağlara tırmanmak, kayak yapmak, sürat motoru kullanmak gibi maceralara atılma şansı yok. Tatil yılda iki, üç güne bilemedin bir haftaya hapsedilmiş bir zaman sürgünü. Adrenalin iteklenirse, dürtülürse, sıkılırsa ortaya çıkıyor ve görevi de sahte mutluluklar üretmek. En ucuz heyecan kaynakları; korku ve aksiyon filmleri, bilgisayar oyunları, kumar ve -yorgunluğumuzdan, bıkkınlığımızdan kurtulabilirsek- spor ya da cinsellik.
Herkesin en mükemmel tasvirini yansıtan sosyal medyada her birimiz örnek insanlarız lakin en gizli saplantılarımızı saklayacak gizli hesaplarımız da mevcut. Simbiyoz bir canlı gibi ruhumuzu saran internet, sanal dünyanın en karanlık köşelerinde bizleri birer zehirli öfkeye dönüştürüyor. Gerçek ilişkilerden ya da salt gerçeklerden uzaklaştıkça, belli ki vahşileşiyoruz. Her şey yavan bir çıplaklığa ve  cinsellik, şiddet, açlığı çığırından çıkartan yiyecek görüntüleri ve gerçeğe tutunmasını sağlayacak dört boyuttan koparılmış ideolojik anlatımlar.

Gözümüzün önünden kayıp giden bin bir görüntü eşliğinde çiğnemeden yutmaya, sindirmeden tüketmeye alışıyoruz. Etrafımız saran karanlık umurumuzda bile değil. Yeter ki üç kuruşluk hazlarımız kesintiye uğramasın.

Bana bulaşmasın da ne yaparsa yapsın, diyebileceğimiz türden bir salgın değil bu. Birçoğumuzun hastalık olarak betimlemediği bu duruma karşı benim bulabildiğim tek yatıştırıcı ilaç -derdime derman olmasa da- kendime mail atmak. Şimdi “gönder” butonuna bastığımda bu ileti yazı biçiminden 1 ve 0'lardan oluşan kodlara dönüşecek, hiç anlamadığım elektronik ilminin esaslarına göre kuantum bileşenlerine dönüşerek kablolar ve devreler içinde akıp gidecek ve asla ölçemeyeceğim uzunlukları kat ederek kimse için bir anlam ifade etmeden -yani attığım taş hiçbir kurbağayı ürkütmeden- “gelen kutusuna”  küçük bir çakıl taşı gibi düşecek. Bakalım onun sesini sadece ben mi duyacağım?

Editör: Serhan Poyraz 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi