DENEME
Giriş Tarihi : 20-06-2022 17:42

Kabına Sığmamak

Yazan: Turan Demirci - KABINA SIĞMAMAK

Kabına Sığmamak

KABINA SIĞMAMAK

Bodrum, Torba’daki eski kilisenin önünde bulunan kumsalda eşimle beraber âdetimiz üzerine deniz kabukları ve taş topluyoruz. Hava oldukça güzel. Denizden hafif bir meltem esiyor, sezon henüz açılmadığı için etraf sessiz. Eşimle adet edinmişiz. Gittiğimiz her yerden oraya has doğal ürünler toplar daha sonra da bunları çeşitli yerlerde kullanırız. Bu, kimi zaman bir resim çerçevesinin çevresini kaplamak, kimi zaman bir gece lambası yapmak için olur, kimi zaman da bir orta sehpanın içinde oluşturduğumuz havuzda deniz dibi görüntüsü vermek için...
 
Eşimin bulduğu ortalama avuç içini dolduracak büyüklükteki taşın üzerinde üç tane, ağız kısımları dar ama içeriye doğru genişleyen oyuk ve içlerinde de her birinde bir tane olmak üzere üç adet istiridye kabuğu vardı. Kabukların ağızları içleri görünecek kadar açıktı ve bir şey yoktu. Taşı gördüğüm anda beynimi yakan hakikat birden aydınlanmaya başladı. İstiridyeler korunaklı bir yer diye deliklerin içine girmiş fakat beslenip büyüdükçe, deliklerin dar olan ağzından çıkamayarak içinde bulundukları yerde kendi sonlarını hazırlamışlardı.

Okul yıllarında sınıftaki bir tartışma esnasında ileri gitmiş olacağım ki öğretmenim: “Ayağını yorganına göre uzat Turan Demirci!” dediğinde, “Hocam” demiştim, “Ben yorganı ayağıma göre uzatmayı deneyeceğim.”

Bütün hayatım boyunca da gayretim bu yönde oldu. Yıllar sonra okuduğum bir gazetenin ekonomi sayfasında, dünyanın ileri gelen ekonomistlerinden birisi şöyle diyordu: “Eğer büyümek istiyorsanız yorganı uzatmayı deneyin.”

İnanıyorum ki insanlık, aile kurumunu keşfettikten sonra kaçınılmaz olarak büyümeye başlamıştır.İki kişinin bir araya gelerek oluşturdukları yapı, eklenen çocukların ve kendilerinin gelecek kaygısıyla, sınırsız bir kazanç hevesinin beslediği tatminsizlikle kabına sığmayacak bir hızla büyümeye başlıyor. Dünya doğallığının korunması için beslediğimiz iyi niyetlerin derecesi ne olursa olsun, bu büyümeyi durduracak kovuklar olmadığından dolayı tamah, çevresini kuşatan yasa koyucularının da tamahından yararlanarak sınırsız bir şekilde büyümeye devam ediyor.

Eşim pantolonunun paçalarını dizlerine kadar çekmiş, denizin içinde 
yeni taşlar toplamaya uğraşıyor. Ben bir yandan elimdeki fotoğraf makinasıyla onu ve çevredeki görüntüleri kaydederken aklımdan durmadan düşünceler akıyor… Yıllar önce konuştuğum birisi: “Bütün hayatım boyunca güçlü olmaya çalıştım, herkese karşı da güçlü göründüm. Fakat bir gün çevremde ördüğüm duvarın içinde kaldım. Şimdi dışarı çıkamıyorum,” demişti.
İnsanın sahiplenme ve büyüme hırsı sınırsızca dünyayı tüketirken önümde uzanan denize bakıyorum. Bu deniz yıllar önce daha temizdi, evler daha az ve çevreyle daha uyumluydu, benim aklım ve ruhumdaki tatminsiz alanlar bu kadar büyük değildi. Aklıma Ataol Behramoğlu’nun, yıllarca cüzdanımda taşıdığım şiiri geliyor:

“Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var:
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi...
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin...”

Doyasıya yaşamanın yolunu bize hayat doyasıya kazanmak olarak gösterdi ama o kadar doyumsuzuz ki aklımız ve yüreğimiz artık kumlara uzandığımızda doyasıya dinlenemiyor.

 

Truva Edebiyat Dergisi

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi