ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 19-12-2023 17:02

Hayalim / Sevtap Eken

Yazan: Sevtap Eken -HAYALİM

Hayalim / Sevtap Eken

HAYALİM

Ben on üç  yaşındayken annemin vefat etmesiyle, bir anda tüm hayatım değişti. 

Annemle birbirimize olan düşkünlüğümüze, babam gıpta ederek bakar ve hayran hayran gülümserdi.

Benim adım Dila, annemin adı Nuran. Oto tamircisi olan babamın ismi de, Dilaver.

Annem ölmeden önce, öğrendiğim haberle sevinçten havalara uçtum. Her şeyimi paylaşacağım bir kardeşim olacaktı.

İşte, tam da o günlerde, elbise çizimleri yapıyordum. Anneme modacı olmak istediğimi söylediğimde çok sevinmişti, babam da beni destekleyeceğini söylemişti. Öğretmenim de, Kız Meslek Lisesinde okumamı tavsiye etti.

Aman Allah’ım!! Modacı olmak için, ilk adımlarımı atıyordum işte. Annem ve kardeşimle birlikte, okul ihtiyaçlarımı almak için çarşıya çıktık. Dört yol ağzında, acı bir fren sesi duyduğumu hatırlıyorum, gözümü hastanede açtım ve babam başucumda oturmuş, ağlıyordu.

Bitkin ve çaresiz bir şekilde babama bakarak; "Baba bize ne oldu? Annem nerede?" dedim.

Babam yüzünü arkaya çevirip, derin bir iç çekti ve; “İyiler, kızım." dedi sadece.

Hastanede kaldığım sürece, hep annemle kardeşimi sordum, ama babam hep iyi olduklarını söyledi.

Artık iyileşmiştim ve ertesi gün taburcu olacaktım. Yine, babama annemle kardeşimi sorunca, babam saçlarımı okşadı ve ağlamaklı bir sesle; “Kızım, kardeşini ve anneni kaybettik!” dedi. İkimizin hıçkırıkları birbirine karışmıştı. Bir süre sonra hastaneden taburcu oldum.

Ne yazık ki, kazadan dolayı bacağım aksayacaktı. Annemin yokluğu, beni o kadar çok üzüyordu ki, bacağımı umursamıyordum bile.

Bize bakmak için imdamıza, halam yetişti. Okullar açıldığı halde, bacağımdaki  aksamadan dolayı okula devam etmek istemiyordum. Yolda karşılaştığım çocuklar; "topal, topal," diye alay ediyorlardı. Okuldaki bazı arkadaşlarım, annemden dolayı yüzüme acıyarak bakıyorlardı. Onların gözlerinde gördüğüm o acıma duygusu, beni yatağıma mahkum ediyordu. Böyle günlerde, hep uyumak ve unutmak istiyordum. Babamın tüm ikazları anlamsız geliyordu.

Gece, sağanak bir yağmur başladı. Derin bir uykuya dalmış olmalıyım. Kocaman bir ormandayim, her yerde yabani çiçekler var. Annem, yeşillikler içinde başında kır çiçeğinden örülmüş  bir taç takmış, o güzel kollarını açarak bana doğru koştu. Ona sarıldım, kokladım. Gözlerimin içine baktı; " Ben ölmedim, kalbine sor  ve bana söz verdiğin gibi modacı ol. Eğer dediklerimi yaparsan, hep yanında olacağını görürsün. Bunu hiç unutma  küçüğüm. Alay edenlere de gül geç." dedi.

Uyandığımda, yağmur bütün gücüyle pencereme vuruyordu. O kadar mutluydum ki, annemin sıcaklığını hissediyordum. “Söz veriyorum anneciğim” dedim ve yataktan kalktım.

O günden sonra, düzenli bir şekilde okula devam ettim. Liseyi bitirip üniversite sınavlarına girdim. Moda ve tasarım bölümünü kazandım. Babam, annemi unutmadığı için hayatına kimseyi almamıştı.

Birlikte İstanbul’a gitmeyi teklif ettiğimde; "Ben, annenin anılarıyla yaşıyorum. Biliyorsun, Gülçin Teyze’n de tek başına, anne yarısı. Onunla yaşayıp, birbirinize sahip çıkarsınız. Elim üstünde olacak, tatillerde yine geleceksin." dedi.

Babam, beni terminalden yolcu etti. Onun yalnız kalmasına çok üzüldüm ama anneme verdiğim sözü yerine getirecektim.

Gülçin Teyze’m, kısa bir süre önce eşini kaybetmişti. Birbirimize can yoldaşı olduk. Hedefime ulaşmak için çok çalışırken, yıllar hızla geçiyordu. Eğitim yılının ikinci ve üçüncü doneminde staj yapmaya başladım.
Seda ve Dila ile orada tanıştım. Tek amacım, moda evi açmaktı. Ne yazık ki, bu sürede teyzemi kaybettim. Teyzem, evini bana bırakmıştı. Hayat zor olduğu için, Dila’yı ikna ettim ve teyzemin bana bıraktığı evde, birlikte yaşamaya başladık.

Okul bittiğinde, harıl harıl iş aramaya başladım. Nihayet, moda evinde iş buldum. İşletmeci Suzan Hanım, çok titiz bir kadındı. Çizimlerimize binbir bahane buluyordu. Çalışanların içinde, Tuğba ile rekabet halindeydik. Çizimlerimi her sabah Suzan Hanım’ın masasına bırakıyordum. Bir süre, böyle devam etti.

Tuğba’nın çizimleri beğeniliyordu. Bir türlü anlayamıyordum. Bir gün, ansızın odaya girdiğimde; Tuğba’nın, benim çizimlerime adını yazdığını gördüm. Suzan Hanım’a söyledim ama inandıramadım. Beni yalancı olmakla suçladı. Kapıyı çarpıp çıkarken, işten ayrılmıştım.

İnsanlara olan güvenim kayboldu. Herkes, birbirinin ayağına basarak yükseliyordu. Gözyaşları içinde, arkadaşım Dila’ya olup biteni anlattığımda; “Ah, saf arkadaşım, iş hayatı böyle, öğreneceksin.” dedi.

Günlerce, internette iş ilanlarına baktım. Umutsuz olduğum bir günde, annemin sesini duyar gibi oldum; “Kızım, sen yeteneklisin ve başaracaksın” diyordu.

İş ilanlarına bakarken bir ilan gördüm;  “Bizimle kendinizi keşfetmek ister misiniz?” diyen. Hemen, iş yerini aradım ve verdikleri e-posta adresine elektronik posta yoluyla ile çizimlerimi gönderdim.

Bilgisayarın başında, gecem gündüze karışmış bir halde, öylece bekliyordum. Bir gün telefonum çaldı; “İyi günler, efendim. Ben, Bulut Tekstil’den arıyorum. Arda bey, çizimlerinizi çok beğendi ve yarın sabah saat dokuzda sizi bekliyor.” O kadar çok sevindim ki, bulutlarda uçuyordum, sonunda biri beni fark etmişti.

Sabah erkenden, “pembe rüyalar” adını verdiğim elbisemi giydim. Yanaklarım al al koşarak, arabaya bindim. Tanrım, o yol bitmek bilmedi. Yaprak gibi titriyordum. Bulut Tekstil’in önündeydim. İş yerinin bahçesi, rengarenk güllerle doluydu ve çok hoş kokuyordu. Rüzgarda sallanan, sarı bir çiçek gibiydim.

Bahçıvan gülümseyerek bana baktı; “Dördüncü kata çıkacaksınız hanımefendi” dedi. Kapıyı çaldım. Yer, ayaklarımın altında kayıyordu. Arda Bey’in sekreteri, bana gülümseyerek baktı ve; “Buyrun. Arda bey, sizi bekliyor,” dedi.

Odaya girdim. Yaşlı ve asık suratlı bir adam beklerken, genç ve yakışıklı Arda Bey’in gür sesini duydum. Üzerimdeki elbiseye bakarak; “İşte bu çizim, kumaşın dökülüşü ve vücudunuzun sarışı! İtalyan mı?” dedi.

Ben kekeleyerek; “Hayır efendim. Benim çizimim ve ikincisi yok, kendim diktim,” dedim.

İşte ünlü bir modacı olmam; o gün, böyle başladı. Şimdi, kızımız Elif’le gülleri kucaklayıp anneme gidiyoruz Arda, dünyanın en sevgili ve dürüst eşi oldu bana. Onun güzel gözleri, aksayan bacağımı hiç hissettirmedi bana.

Gülleri, annemin mezarına koyduğumda; annem, sanki bana gülümsüyordu. 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi