ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 08-11-2023 16:03

Guruba Karşı / Nevin Bahtışen

Yazan: Nevin Bahtışen -GURUBA KARŞI

Guruba Karşı / Nevin Bahtışen

GURUBA KARŞI

Geniş, kocaman bir bahçede yürüyüşlerini bitirmişlerdi. Ağaçların altındaki gölgeli yerler ve kamelyanın altı çok cazip görünüyordu. Ayşe, fötrünün altından gözlerini küçültmüş bir şekilde güneşe bakıyordu.

Nilay; “Bu kadar güneşe dayanamıyoruz, gözlerimiz gölge bir yer arıyor.” dedi. Ayşe, gözlerini kısıp afallayarak; “Ne diyor bu?” der gibi baktı arkadaşına.

Nilay: 
- Burayı cennete çevirdik şükürler olsun; Ayşe, şu bahçenin güzelliğine bak! Ya, ahiretimizi nasıl cennete çevirebiliriz?

Ayşe:
- İlahi Nilaycığım, beni de güldürdün. Hiç bilmiyorum arkadaşım! Ama bildiğim bir şey var, o da bu kadar sıcağa bile dayanamadık. Şu halimize bak, yüzün pancar gibi kızarmış, benimki ne durumda kim bilir?

-Tabi bu güzel bahçede yaşayıp dünyada olup bitene gözlerimizi kapamıyoruz. Ha! Bunu yapan var mı? Var. Ama biz insanlığın sürüklendiği çıkmazı görüp kimseye uymadan, insan kalmaya çalışıyoruz; bu başlı başına çok önemli.

Nilay: 
- Haklısın, insan ayrımı yapmıyoruz. Biliyoruz ki hepimizi “Tek olan Allah” yaratmıştır. Kimsenin bilerek kalbini kırmayız. İnsanlar ve insanlık için elimizden geleni yapıyoruz. Bizim de dinlenmeye ve eğlenmeye hakkımız var, bir suçluluk duymak zorunda değiliz…

İki arkadaş kamelyanın altına oturdular. Sessizliğe gömülüp iç dünyalarında bir yolculuğa çıkmışlardı.
“Kahveler geldi!” Bu sesle ikisi birden irkildi. “Hayırdır bu haliniz ne?” diye soran kardeşi Berrin’e; “Yok bir şey!” diye cevap veren Nilay, elini kaldırıp bahçeyi parmağıyla çizer gibi göstererek; “Emek verip bu hale getirdik, baksana çok güzel görünüyor. Hatta -tabiri caizse- cennet gibi… Şimdi bu güzel bahçe için suçluluk mu duyalım? Oysa böyle bir ortamda herkes için, ülkemiz için ve insanlık için daha iyi işler yapabiliriz, yeter ki düşüncelerimiz doğru yolda olsun…” dedi.

Berrin, herkesin kahvesini vermişti, kendi kahvesinden bir yudum alarak; “Keşke herkes böyle güzellikler için emek verse. Birbirlerinin arkalarından kuyu kazıp, sevdiklerinin ve insanların o kuyuya düşmesini bekleyeceklerine… Zarar vermek, savaş çıkarmak, kaos yaratmak birilerinin işine gelebilir. Çünkü onlar yalnızca bu dünyalarını düşünüyorlar.” diye konuştu.

İçilen kahvelerin telveleri ne de çok şey anlatıyordu. Dilleri olsa da konuşabilseler... Ancak kimse şu anda bunu fark edecek durumda değildi.

Güneşin sıcaklığıyla gevşeyen bedenleri durgun bir şekildeyken, gözleriyle “gurubu” izliyorlardı. Kızıllığı, her yeri sarıp sarmalamıştı. Gül dalındaki bülbüller şakıyorken, cennetten gelen melodiler yayılıyordu evrene…
Simsiyah kapı olarak düşünülse bile, ışıklı beyaz bir yerden açılır “sonsuzluğun kapıları…”

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi