ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 10-05-2023 14:34   Güncelleme : 10-05-2023 14:46

Garip Bir Rastlantı -7 / Nihat Toğlu

Yazan: Nihat Toğlu -GARİP BİR RASTLANTI / 7

Garip Bir Rastlantı -7 / Nihat Toğlu

GARİP BİR RASTLANTI / 7 (Son Bölüm)

Dört günlük misafirlik sona erir ve Yusuf evine döner...

Yusuf manevi annesiyle vedalaşırken üzerinde önemle durduğu bir davatte bulunur, "Yeniden gelirseniz yaşadığım şehre bir
akşamınız bana aittir, mutlaka davetlimsiniz, sonra yoğundum, fırsat bulamadım, davet etmedin gibi bir durum ve mazeret olmasın lütfen anne." der.
Annesi, "Sana gelmeyeceğim de kime gideceğim, elbette evladımın evine geleceğim." der.

Aradan yaklaşık bir yıl geçer ve üzücü diyaloglar devam eder ikisi arasında, bir türlü birbirlerini anlamazlar. Kaprisli aşıklar gibi günü birlik tartışmalar, küsmeler gerçekleşir aralarında. Her ikisi de çocuklar gibi davranır birbirine. Yusuf bu durumdan çok rahatsızlık duymaya başlar fakat annesinden vazgeçmeye de niyeti yoktur.

Yine yoğun ve kırıcı bir tartışmanın sonucunda Yusuf artık zıvanadan çıkar ve büyük bir saygısızlık sergiler ağzına geleni söyleyip yüzüne kapatır telefonu.

Bir yıl sonra anne hanım yeniden konferans vermek için Yusuf'un yaşadığı şehire gelir. Yoğun bir atmosfer içinde oradan oraya koşuşturur.

Yusuf bu yoğunlukta ara ara annesini arar hal hatır sorar. Geldiği üçüncü günü Yusuf edindiği bilgiye göre eşine, "Annem akşama doğru bize gelecek bugün, akşam yemeğini hazırlaması için rica da bulunur." Kendi kültürlerine uygun yöresel yemekler hazırlanır. Vakit daralır, eşi Yusuf'a "Anneni ara nerede kaldı yemekler soğuyor." der.

Yusuf annesini arar, "Anne nerede kaldınız? yemekler soğuyor"

Annenin verdiği cevap enteresan olur, "Ne yemeği, yemeğe gelmiyorum ayak üstü seni görüp geçeceğim, başka yere davetliyim." der.
Yusuf, "Ayak üstü mü, geçerken ayıp olmasın diye mi uğrayacaksın bana?"

Annesi ise, "Evladım sen beni davet ettin mi ki geleyim? sen davet etmediğin halde ben seni görmeye geliyorum."

Yusuf'un başından kaynar sular dökülür ve, "Beni görmesen de olur annem, hiç gereği yok, hiç zahmette bulunup yorulma, gelme sakın, gelsen bile beni bulamayacaksın." der ve "telefonu kapatır."

Sonra bir not bırakır eve "Bir anne evladını bu kadar ihmal etmez, ben senin evinde seni davet etmiştim evime, sırf bu yoğunluğu bir yıl önceden gördüğüm için, ama maalesef davetim ciddiye alınmamış." diye.
Ve evden çıkar gider, bütün iletişim yollarını kapatır, kimse kendisine ulaşmasın istiyordu.

Anne hanım ise gelir ve Yusuf'u bulamaz evde, eşine sorar nerede Yusuf?

Eşi notu verir eline, anne hanım notu açar okur ve ağlamaya başlar, "Mutlaka Yusuf'a ulaşın."
Aradan iki saat geçer Yusuf'un yanında bulunduğu bir arkadaşının telefonu çalar ve arkadaşı Yusuf'a telefonu uzatır, "Seni istiyorlar."

Yusuf çok kızar arkadaşına, "Neden burda olduğumu söyledin." der.
Alır telefonu eşi, "Annen hiç iyi değil hemen eve gelmelisin." der.

Yusuf, anneme de ki "Yusuf öldü"
Telefonu annesi alır ve hemen gelmesini ister, yoğun ısrar üzerine eve gitmek zorunda kalır Yusuf.

Eve gelince suratlar asık, ama Yusuf'un yüz ifadesi beter bir halde.
Annesi, "Yusuf neden böyle yaptın sen?"
Yusuf da, "Sen neden böyle yaptın, seni hasretle beklerken sen bana ayak üstü uğruyorsun, hiç mi düşünmedin bu insanın bu kelime karşısında nasıl sarsılacağını?"
"Ama evladım sen beni davet etmedin ki, sen davet etmedin diye ben de içimden nasıl üzülüyordum biliyor musun?"
"Nasıl davet etmedim? Ben seni ısrarla, önemle, üzerinde dura dura davet ettim, hatırlamıyor musun?

Evinden ayrıldığım gün ben de eşim de özellikle davet etmedik mi? Sonra çok yoğundum, yok davet edilmedim gibi mazaretler olmasın demedik mi? İşimizi bir yıl önceden garantiye almadık mı?"

Anne hanım büyük bir şaşkınlık yaşamakla beraber manipülasyonlara başvurur, "Ya aklımda kaldı mı? ben ciddiye almamıştım o gün." vs der.
Yusuf bir kez daha hayal kırıklığı yaşar.

Ayak üstü uğramak sözü Yusuf'u çok incitmişti.
Üstüne bu savunma psikolojisi ile annesinin mazeret üretmesi daha da üzmüştü.

Oysa dürüstlük ne büyük bir erdemliktir. Hatayı kabul etmek insanın yüceliğidir.
Yapılan yemeklerin tadına bakar ve "Gitmem gerekiyor." der. Yusuf bir taksi çağırır onu ve arkadaşını taksiyle davetli olduğu eve götürüp bırakır, tek kelime konuşmadan, "Allah'a emanet olun." der ve evine döner.
Bir daha da yüz yüze görüşmezler.
Fakat bir süre daha diyalogları devam eder.

Yusuf günlerce düşünür "Ayak üstü uğrayıp geçeceğim." sözünü. İşin garip tarafı ise Yusuf, annesinin davetli olduğu evin sakinlerini de çok iyi tanıyordu. Dilbaz, ağzı iyi laf yapan, biraz okumuşluğu olan bir bayan fakat ahlaki olarak aynı özellikleri söyleyemeyiz.

Yusuf kafasını çatlatırcasına düşünür.
Bazı analizler yapar. Ancak Yusuf'un vardığı sonucu açıklamadan önce hikayemizde Yusuf'un eşine biraz yer vermeliyiz.

Belma hanım, okul okumamış, okur yazarı olmayan, bilgi, birikimi son derece az fakat samimi, içten, olduğu gibi görünen bir bayandır.
Belma hanım evliliğinden sonra okumayı, yazmayı öğrenmiş bir ev hanımıdır.

Belma hanım okur yazar olduktan sonra kendini bir türlü geliştirememiş hep olduğu yerde saymıştır. Ancak zihinsel olarak iyi bir yere gelmeyi başarmıştır.

Yusuf eşinin hızlı okuyamaması, düzgün yazamaması üzerinde bazı araştırmalar yapar ve eşinin disleksi olduğunu farkeder.

Belma hanım kekeleyerek okuduğu romanlardan, ağır olmayan fikri eserlerden fikirler edinse de ifade etme konusunda, fikri alış verişlerde maalesef çok zayıf kalır.

Yusuf, eşinin bu durumunu göz önüne getirerek annesi hakkında acımasız bir tespitte bulunur.
Ve "Fikir kadını olan annem ancak fikir kadınlarını önemser, onlara vakit ayırır. Oysa benim eşim fikir kadını değildir. Annemin bizimle olan diyaloğu, bağlantısı sadece duygusal anlamdadır." der.
Bu kanaat Yusuf'un canını çok acıtır..

Yusuf kendi kendine düşünür; demek ki eşim bilgili, kültürlü, dilbaz olsaydı annem bizi tercih edecekti. Yusuf bu analizle beraber, anne evlat diyaloğunu da analiz eder. Annesinin evinde kaldığı dört günü bile düşünür. Anne hanımın torunum dediği Yusuf'un çocuğunu kucağına alıp, "Haydi anne de bakalım sesini kaydedeyim telefona." sonra da o ses kaydını telefonuna zil sesi yaptığını dahi düşünür ve Yusuf acı bir gerçekle karşı karşıya kalır; Yusuf annesinin dünyasında sadece bir ses imiş ve o sesin ötesine gidememiş olduğunu görür. O ses "anne" idi.

Yusuf aynı zamanda annesinin gözünde bir kâbus idi. Annesi ne zaman Yusuf'la tartışsa ilk iş olarak o hediye ile kavgası başlar ve o hediyeyi gözünün görmeyeceği yerlere koyardı.

Yusuf, derin derin düşünür bu olay üzerine çünkü sevildiğini, sayıldığını, önemsendiğini hissediyordu ama gördüğü manzara bir balyoz gibi paramparça etmişti hissettiklerini. Bir türlü
hazmedemiyordu, düşündükçe çıldırıyor ve ne yazık ki değersizlik psikolojisi yeniden filizleniyordu...

Tüm bunlara rağmen annesini kaybetmeye niyeti yoktur. Her ne kadar annesinden soğumuş olsa da diyaloğunu sürdürmeye çalışır.

Bu diyalogda değişmeyen ve canlılığını koruyan tek şey birbirlerini kahredercesine incitmeleridir.

Yusuf yorulduğu gibi anne hanım da yorulmuştur bu diyalogtan. Ayrılık kaçınılmaz gibi görünüyor. Çünkü anne ayrılığın sinyalini vermiştir.

Aralarında ayrılığı gerçekleştiren manidar bir olay olur. Anne evlat arasında tartışma son bulmaz hatta Yusuf'un ağır sözleri anne hanımın hastalanmasına dahi sebebiyet verir.
Yusuf özür dilemekten yorulur ama dilemeye devam eder. Son özür dileyişinde anne hanım "Yolun sonundayız, üzülme sakın evladım" der.
Yusuf, "Nasıl üzülmem, ben cennetimi kaybettim" der.

Bu söz anne hanım tarafından nasıl anlaşıldıysa bilinmez ama beyninde şimşekler çakar ve "Allah seni de beni de affetsin, ben senin ilahın değilim, tövbe etmelisin, bu sözü kullanmak şirktir, küfürdür"

Yusuf bu açıklama karşısında beyninden vurulmuşa döner ve "Neden şirk olsun ki"
Fakat anne hanımı ikna edemez.

Yusuf anne hanıma, "Ben bu konuyu araştıracağım ve sana dönüş yapacağım." der ve telefonu kapatır.

Yusuf'un yaptığı araştırmalar sonucunda bazı bigilere ulaşır ki bu bilgi annesinin reddemeyeceği bir şahsiyetten gelir.

O şahsiyet; "Bir insana cennetim demek şirk olmanın ötesinde doğru ve makul bir sözdür. Hatta bir hadisi şerifte Peygamber şöyle buyurmuşlardır; "Mü'min mü'nin cennetidir."

Ve Yusuf edindiği bilgileri kaynağıyla birlikte anne hanıma ulaştırır ve ona, "Araştırmaya devam ediyorum yeni bilgiler geldikçe sana ulaştıracağım." der.

Anne hanım öfkelenir sakın bir daha bana bu konu ile ilgili bilgi ulaştırma." Ben senin sözünü yanlış anlamışım" diyerek konu hakkındaki bilgisizliğini kabul etmek yerine böylesi bir savunma paikolojisi sergiler. Yusuf bir kez daha hayal kırıklığı yaşar ama bu hayalkırıklığı diğerlerine göre çok ağır olur.

"Fakat sen benim cennetimsin sözünün yanlış anlaşılacak bir tarafı yok gayet açık ve şeffaf bir kelime." der Yusuf.

Anne hanım daha da sinirlenir ve Yusuf'u derinden hüzne boğan bir ifade kullanır, " Yeter Yusuf ben yirmi yılımı bu tür konulara adadım, il il gezip bu konular üzerinde konferanslar verdim, bana ders vermeye ve bilgi öğretmeye kalkışma." der.

İşte bu açıklama ve yaklaşım biçimi Yusuf'un bittiği an olur, o anlam yüklediği anne modeli kendiliğinden buharlaşır ve Yusuf'un gönlünden düşmesine sebebiyet verir.
Ancak Yusuf bunu belirtmek yerine içine atıp suskunluğa bürünür.

Oysa hayatta her bilenin üzerinde bir bilen vardır, bilgi, fikri alışverişin ne yaşı ne tecrübesi vardı. İnsan yaşadığı sürece bilgiyi hep öğrenir ilim, irfan sahibi olmayı hep sürdürür çünkü ilmin sonu yoktur.
Garip ama gerçek olan bu hal Yusuf için çok ağır olur.

Onlarca kitap yazmış, binlerce konferans vermiş, yüzlerce makale yazmış ve kim bilir ne kadar ilmi kitaplar okumuş bir insanın bu tür bir yaklaşım sergilemesi derinden üzer Yusuf'u. Bu nasıl bir algı?

Bundan sonra daha oturaklı bir diyalog gerçekleşir ve kendiliğinden ikisi birbirinden koparlar ve bir daha da asla görüşmezler.

Aradan yaklaşık üç yıl geçer, hiç bir şekilde görüşmediler. Yusuf bir gün düşünür ve annem acaba ne yapıyor? Tutup uzunca bir mektup yazar ve gönderir. Bir vefa ve hatırlama gereği olarak.
Ve o uzunca mektuba karşılık teşekkürlerini sunan iki satırlık bir cevap gelir. Ve bir daha da asla görüşmezler.

SON

***

*

GARİP BİR RASTLANTI /1 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

GARİP BİR RASTLANTI /2 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

GARİP BİR RASTLANTI /3 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

GARİP BİR RASTLANTI /4 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

GARİP BİR RASTLANTI /5 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

GARİP BİR RASTLANTI /6 OKUMAK İÇİN TIKLAYIN

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi