ANI
Giriş Tarihi : 21-02-2024 23:11   Güncelleme : 21-02-2024 23:37

Çocukluğum / Hamdi Tabanlı

Yazan: Hamdi Tabanlı -ÇOCUKLUĞUM

Çocukluğum / Hamdi Tabanlı

ÇOCUKLUĞUM

Kerpiçten örülmüş avlu duvarları, temelinde uzaklardan gelen taşlar, hanayı, direkleri ağaçtan. Kapıları, pencereleri ahşap; dolapları, yüklüğü, hamamlığı oymalı tahtadan dedemin yaptırdığı ev. İşte o benim evim…

Kalın kerpiç duvarlı, direkleri, omurgası çırağılı kirişten, kamış üstü killi topraktan, kamış altı yuvarlak ardıçtan, içinde  kuzuların koyunların meleştiği ağılım.

Atların tepiştiği ahırım, kurutulmuş yoncaların yığıldığı otluklarım.
İşte bu benim bahçem…
Çocukluğumdaki otluk avlum...

Sabah gün doğarken, merhum anacığımın, kokusuna aldırmadan içine girerek, alttaki kapı deliğinden bir bir, gurk altına koyacağı yumurtaları kontrol ettiği kümes.
İşte o benim avlum ve kümesim…

Avluda boş dolaşan kapı köpeğim, zağarım, ağıl önünde bağlı duran çoban köpeğim.
İşte o benim avlum ve bahçem…

Tonlarca yığılmış samanlıktaki samanım, saman üstünde bir yeri holluk yapmış tavuklarım, avluda kanadı ile yavrusunu koruyan, kendisini ölümüne siper eden hindilerim, yeri geldiğinde, bir yiyecek  bulmuş edası ile ses çıkarıp tavukları başına toplayan kurnaz horozum.
İşte benim avlum ve evim…

Kuşlukta, tozutarak önde eşek, arkada çobanı, çonası ile yorgun gelen koyunlarım, kuzularım.
İşte bu benim avlum ve ağılım…

Büyüktü, küçüktü, çobandı çonaydı, işimizde her daim çalışan bekârıydı, harmancısıydı, yolcusuydu, misafiriydi derken günde sekiz on defa kurulup kaldırılan yer sofrasıyla, işte o benim iki direkli aş evimdi…

Her akşam, aş evinden yukarı eve, karanlıkta yatmaya çıkan kardeşlerimle, yere serilen yün döşeklerde yattığımız ev.
İşte o ev benim yukarı evimdi…

Kışın kuzulayan keçinin oğlağını, koyunun kuzusunu, üşenmeden takip eden babamın bir çok gece vaktini geçirdiği o ağıl, kuzu ve kaşağı benimdi…

Arpa ve buğday ile dolu, üstüne attığımız kavun ve karpuzlar ile o ambar, benim ambarımdı.
O küçücük bedenimde, beynimde ve dilimde, köyümde ve mahallemde, oyunda, oyun arkadaşımın yanında, o avluda gördüğüm her şey benimdi.

Anam, babam, ebem, ablam, abim ve kardeşlerim, atlarım, arabam, traktörüm, biçerim, hepsi benimdi.

Meğer ben neymişim küçücük yaşta, dilimin henüz yeni çözüldüğü bir zamanda, ebemin sırtında, kendisini tekmeleyip  saçını yolduğumda, meğer ben ne kadar zengin, asi ve hökeymişim.

Sofrada her gün kavga çıkartan ben ne kadar bencil efeymişim.

Babamın akşam tarladan gelip  ak sıva, ya da kireçle sıvanmış duvarda olmayan, görünmeyen ama ebemin parmaklarıyla yazdığı yazıyı okuyan babamın okudukları, yaptığım yaramazlıklarla bire bir örtüşünce, aval  aval bakıp safça inanan ben, her şeye rağmen ne kadar temiz, saf bir ruha sahip küçük bir çocukmuşum.

Tüm çocuklar gibi, keşke hep öyle saf kalabilseydi insanlık…

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi