BÜYÜMEYEN ÇOCUK GÜNGÖR
Ah biz çocuklar ne kadar masum ve bir o kadarda acımasızdık.
Down sendromluydu Güngör, mahallenin çocuğuydu az biraz anlar, anlatırdı bir şeyler anladığı kadarı ile yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz. Biz, onun ne dediğini, kendi kelamıyla en çok hareketlerinden anlamaya çalışırdık
Bütün çocuklar onu kızdırmayı görev edinmiştik. Analarımızın kızmasına rağmen Güngör'ün bizden biraz farklı halî ve görüntüsü alaya almak için iyi bir malzemeydi ve bizde Güngör'ün sırtına vurur sonra kaçardık.
"Güngör bizi yakalayamaz ki " diye defalarca söyleyerek.
Güngör bizim onunla dalga geçtiğimizi asla anlamazdı.O kadar sevgi doluydu o kadar iyi kalpli saftı ki sanırdı ki biz onunla oynamayı çok seviyoruz.O yüzden mutlu olurdu çoğu zaman biz onunla oyun oynuyoruz diye.
Nede olsa kenardan oyun oynayan çocukları seyretmek her zaman eğlenceli değildi, o da katılmak isterdi oyunlarımıza.
Ne iyi kalpliydi Güngör.
Bir gülerdi herkesin içini ısıtırdı gülüşüyle. Onu seven mahalleli teyzeler başını okşar çikolata şeker verir, özel ilgi gösterirlerdi. Tabi biz bu ilgili duruma anlam veremedik..
Çocuktuk işte...!
Bazen bu ilgiyi sevgiyi kıskanırdık bu teyzelerde bunun "Neresini seviyor?" diye kendi aramızda konuşurduk ama o Güngör'dü
sevdirirdi kendini.
Tatlı tatlı gülüşleriyle gelir sarılıverir yüreğinizi fethederdi işte.
Sonra teyzeler bakar biz kıskanıyoruz "hadi çocuklar size de var çikolatalar kıskanmayın ama bir şartla veririz rahat bırakın Güngör'ü;
"O büyümeyen bir çocuk " derlerdi bize.
Kafamız karışırdı nasıl büyümezdi ki insan, çocuklar büyüyünce adam olmuyor muydu?
Yani "Güngör hiç adam olmayacak mı?" diye gülüşür bu sefer Güngör 'ün etrafında
"Çocuk Güngör, Güngör çocuk" diye koşuşurduk.
Kızardı bize bazen ama kimseye de zarar vermezdi Güngör.
Çünkü bilmezdi kötülük nedir
melek yüreğiyle..
Dedim ya ah biz çocuklar bir yanımız masum diğer bir yanımızda acımasızdı. Oyun sanardık herşeyi ve oyuna arada değişik malzemeler bulmak bizi heyecanlandırırdı.
Çocuktuk..!
Dalga geçmenin günah ve ayıp olduğunu söylesede annemiz babamız idrak edemez birbirimizden cesaretle devam ettirirdik bu acımasız oyunları...
Yine bir gün Güngör' ü kızdırıyorduk.
"Deli Güngör, Güngör deli" diye,
Arka arka geri geri giderken birden kendimi derin boşlukta bir çukurda buldum.
Üstü açık unutulmuş boş foseptik çukurunun içine düşmüştüm.
Düşerken de sırtım duvarlarına sürtmüş kan revan olmuştu.
Allah' tan kuyunun içinde lağım suyu yoktu.Yerde sadece bir "balkon sepeti" vardı.Çocukların hepsi çukurun tepesinden bakıp bu sefer benle dalga geçmeye başlamışlardı.Yeni malzeme bu seferde bendim...
"Salak Nevin salak Nevin" diye
dünyam başıma yıkılmıştı canımın acımasına değilde en çok o alaylar, o gülüşmeler canımı yakmıştı.
Demek Güngör'ü de böyle üzüyorduk. İçini acıtıyorduk ama o kadar sevgi doluydu ki yine de bizimle oynamaktan mutlu oluyordu.
Melek yüreğiyle...
O gün çok utanmıştım hem çocukların benimle dalga geçmesinden, hem de Güngör'le özel bir çocuk diye dalga geçmelerimizden.
Sanırım ilk empati deneyimlerimden biriydi..
Çukurun yanındaki demirleri merdiven gibi tutuna tutuna çıktım elimde ki sepetle;
" Ya ben aslında sepeti almaya inmistim" de diyerek çocuk aklımla çocukları kandıracaktım.
Allah' tan ayağım kırılmamıstı.
Herkes başıma toplandı "bir şeyim yok" dedim çünkü hem onların daha fazla alay etmesini istemiyor hem de annemden dayaktan korkuyordum. Eskiden öyleydi çukura düştüm diye bir de anneden dayak yemekte vardı işin ucunda...
Kardeşlerimle eve giderken biri belediyeyi aradı logar kapağı kapatılsın diye.
Sırtımdan üç dört gün yatamadım ağrıdan sızıdan, yaralarımada annemden gizli ecza dolabından aldığımız "yara kremini' kardeşlerim sırtıma sürüyor evdeki işleri de onlar üstleniyordu.
Yani annem durumu anlamasın diye elimizden geleni yaptık çocukluk işte belki dayak yemiyecektik ama aşırı yaramaz olan biz kız kardeşler çetesinin yaramazlıklarındanda anamıza da gına gelmişti işte.
Dört beş gün sonra sokağa çıktığımda ilk Güngör yanıma geldi
"Uf oldu sen" dedi kendi anlatabildiği lisanıyla...
Bir daha utandım belki aklı büyümeyecekti çocuk kalacaktı o ama asıl adam oydu hiç büyümese bile tertemiz yüreğiyle...
Ve ben bir daha özel durumlu, engelli hiç bir insanla dalga geçmedim bir daha da aksine onunla dalga geçenlere düşman oldum korudum onu kendimce çünkü; "O masum bir melekti"
Ve bir daha ceza çekmeye de niyetim yoktu.
Tabiri caizse ;
"Allah''ın sopasını yemiş akıllanmış dersimi iyi almıştım.
21 Mart Dünya Down Sendromu farkındalık gün...
Unutmayın!
Bizden fazlaları var eksikleri yok sevgilerimle.