ANI
Giriş Tarihi : 09-10-2022 23:12   Güncelleme : 09-10-2022 23:30

Büyümeyen Çocuk Güngör

Yazan: Nevin Aktekin Gülfırat - BÜYÜMEYEN ÇOCUK GÜNGÖR

Büyümeyen Çocuk Güngör

BÜYÜMEYEN ÇOCUK GÜNGÖR

Ah  biz çocuklar ne kadar  masum ve  bir o kadarda acımasızdık.

Down sendromluydu Güngör, mahallenin çocuğuydu az biraz anlar, anlatırdı bir şeyler anladığı kadarı ile  yarı anlaşılır yarı anlaşılmaz. Biz, onun ne dediğini, kendi  kelamıyla  en çok hareketlerinden anlamaya çalışırdık 

Bütün çocuklar onu kızdırmayı görev edinmiştik.  Analarımızın kızmasına rağmen  Güngör'ün bizden biraz  farklı halî ve görüntüsü alaya almak için iyi bir  malzemeydi ve bizde Güngör'ün sırtına vurur sonra kaçardık.

"Güngör bizi yakalayamaz ki " diye defalarca söyleyerek.

Güngör bizim onunla dalga geçtiğimizi asla  anlamazdı.O kadar sevgi doluydu o kadar iyi kalpli saftı ki sanırdı ki  biz  onunla oynamayı çok seviyoruz.O yüzden mutlu olurdu çoğu zaman biz onunla oyun  oynuyoruz diye. 

Nede olsa kenardan oyun oynayan çocukları seyretmek her zaman eğlenceli değildi, o da katılmak isterdi oyunlarımıza.

Ne iyi kalpliydi Güngör. 
Bir gülerdi herkesin içini ısıtırdı gülüşüyle. Onu seven mahalleli teyzeler  başını okşar  çikolata şeker verir, özel ilgi gösterirlerdi. Tabi  biz bu  ilgili duruma anlam veremedik..

Çocuktuk işte...!
Bazen bu ilgiyi  sevgiyi kıskanırdık  bu teyzelerde bunun "Neresini  seviyor?" diye  kendi aramızda konuşurduk ama o Güngör'dü 
sevdirirdi kendini. 

Tatlı tatlı gülüşleriyle  gelir sarılıverir yüreğinizi fethederdi işte. 

Sonra teyzeler bakar biz kıskanıyoruz  "hadi çocuklar size de var çikolatalar kıskanmayın ama bir şartla veririz rahat bırakın Güngör'ü;

"O büyümeyen bir çocuk " derlerdi bize.

Kafamız karışırdı  nasıl büyümezdi ki insan, çocuklar büyüyünce adam olmuyor muydu? 
Yani "Güngör hiç adam olmayacak mı?" diye gülüşür bu sefer Güngör 'ün etrafında 

"Çocuk Güngör, Güngör çocuk" diye koşuşurduk.

Kızardı bize bazen ama kimseye de zarar vermezdi Güngör.
Çünkü bilmezdi kötülük nedir  
melek yüreğiyle..

Dedim ya ah  biz çocuklar bir yanımız masum diğer  bir yanımızda acımasızdı. Oyun  sanardık herşeyi ve oyuna arada değişik malzemeler bulmak bizi heyecanlandırırdı.   

Çocuktuk..!

Dalga geçmenin günah ve ayıp olduğunu söylesede annemiz babamız idrak edemez  birbirimizden cesaretle devam ettirirdik bu acımasız oyunları...

Yine bir gün Güngör' ü kızdırıyorduk.

"Deli Güngör, Güngör deli" diye,

Arka arka geri geri giderken birden kendimi derin boşlukta bir çukurda buldum.
Üstü açık unutulmuş boş foseptik çukurunun  içine düşmüştüm.
Düşerken de sırtım  duvarlarına sürtmüş kan revan olmuştu.

Allah' tan kuyunun içinde lağım  suyu yoktu.Yerde sadece  bir  "balkon sepeti" vardı.Çocukların hepsi çukurun tepesinden bakıp bu sefer benle dalga geçmeye başlamışlardı.Yeni malzeme bu seferde bendim...

"Salak Nevin salak Nevin" diye
dünyam başıma yıkılmıştı canımın acımasına değilde  en çok o alaylar,  o gülüşmeler canımı yakmıştı.

Demek Güngör'ü de böyle üzüyorduk. İçini acıtıyorduk ama  o kadar sevgi doluydu ki  yine de bizimle oynamaktan mutlu oluyordu.

Melek yüreğiyle...

O gün çok utanmıştım hem çocukların benimle dalga geçmesinden, hem de  Güngör'le özel bir çocuk diye dalga geçmelerimizden.
Sanırım ilk empati deneyimlerimden biriydi..

Çukurun yanındaki demirleri merdiven gibi tutuna tutuna çıktım elimde ki sepetle;

" Ya  ben aslında sepeti almaya inmistim" de diyerek çocuk aklımla çocukları kandıracaktım.
Allah' tan ayağım kırılmamıstı.

Herkes başıma toplandı "bir şeyim yok" dedim çünkü  hem onların daha fazla alay etmesini istemiyor hem de  annemden dayaktan korkuyordum. Eskiden öyleydi çukura düştüm diye bir de anneden dayak yemekte vardı işin ucunda...

Kardeşlerimle eve giderken biri belediyeyi aradı logar kapağı kapatılsın diye.

Sırtımdan üç dört gün yatamadım ağrıdan sızıdan, yaralarımada   annemden gizli ecza dolabından aldığımız "yara kremini'  kardeşlerim sırtıma sürüyor evdeki işleri de onlar üstleniyordu.

Yani annem durumu anlamasın diye elimizden geleni yaptık çocukluk işte belki dayak yemiyecektik ama aşırı yaramaz olan biz kız kardeşler çetesinin  yaramazlıklarındanda  anamıza da gına gelmişti işte.

Dört beş gün sonra sokağa çıktığımda  ilk Güngör yanıma geldi 

"Uf oldu sen" dedi kendi anlatabildiği lisanıyla...
Bir daha utandım belki aklı büyümeyecekti çocuk kalacaktı o  ama asıl adam oydu hiç büyümese  bile  tertemiz yüreğiyle...      

Ve ben bir daha özel durumlu, engelli hiç bir insanla dalga geçmedim bir daha da aksine onunla dalga geçenlere düşman oldum korudum onu kendimce çünkü; "O masum bir melekti"
Ve bir daha ceza çekmeye de niyetim yoktu.

Tabiri caizse ;
"Allah''ın sopasını yemiş akıllanmış dersimi iyi almıştım.

21 Mart Dünya Down Sendromu farkındalık gün...

Unutmayın! 
Bizden fazlaları var eksikleri yok  sevgilerimle.

 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi