KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 28-04-2023 01:09

Bir Kitap: Kuşlar, Pıtlaklar ve Tıraş Sandığı / Zübeyde Andıç

Yazan: Dilek Altundağ -BİR KİTAP: KUŞLAR, PITLAKLAR VE TIRAŞ SANDIĞI / ZÜBEYDE ANDIÇ

Bir Kitap: Kuşlar, Pıtlaklar ve Tıraş Sandığı / Zübeyde Andıç

BİR KİTAP: KUŞLAR, PITLAKLAR VE TIRAŞ SANDIĞI / ZÜBEYDE ANDIÇ

"Ateşten mi geçiyorum?
Ateşi mi gezdiriyorum yollarda?
Dağılmış kanatlar gibiyim,
Rüzgârını beklediğim anlar,
Kuşlar uçar, uçar da akşamına" 
                                        Arif Ay

"Kuşlar Çatlaklar ve Tıraş Sandığı" kitabı Zübeyde Andıç'ın ilk öykü kitabı…

Arif Ay şiiriyle selamlıyor okuyucuyu. On altı öyküden oluşan kitapta yaşadığımız hayatın somut gerçeklikleri ile karşılaşıyoruz.

“Siyah Gözlü Beyaz Güvercin” öyküsünde,
"Neden senin siyah beyaz güvercinin yok?" 
Zübeyde Andıç, okurun zihnini kurcalayan bu soruyla damıtılmış bir zamanın yaralarını sarmaya çalışıyor. Otistik bir çocuğun hissetmediği hüzünleri okurun yüreğine taşıyor.

“Eylül Sancısı” öyküsünde yazar, Gülbeyaz'ın sancılarını kendi aynasında sayıklarken hatırlatıyor salgın dönemini. Gülbeyaz'ın maske taktığı gibi bir gün herkesin gülüşünü sakladığı, hatta parklarda bile iki lafın belini kıracak dostlardan kaçtığı günleri yad ediyor.

“Bağ Bozumu” öyküsünde,
Geceyi yırtan aydınlığın bir anda Ahmet'in bedenini tutsak almasını okuyuyoruz.  Çisil çisil yağan yağmurlar Ahmet'in yüreğinde sele dönüşüyor. Bir bağ bozumunda beklenen mevsimin değişme hikâyesini okuyoruz.
Okurun zihninde çalınmış kelimeler yere saçılıyor: "Zngnmz bdl vrr skrmz fkrdndr, skrmz fkrdndr." (s. 23)

“Tutça Çiçeği” öyküsünde, örselenmiş bir menekşe gibi pencerenin önünün aydınlığına sığınan Fatma Abla ve oğlu Muharrem'in hikâyesi…
Fatma Abla, ait olduğu hayatın dışında birinin yârenliğine sığınıp, onca yıl sustuklarını kulağımıza fısıldıyor. 
Gönlünde, Tekeli Yaylası'nın “Tutça Çiçeği” nin kokusuyla dolduruyor odamızı.
Okuyucu, Haydar Ustanın bakır tasıyla, Fatma Ablanın elinden soğuk su içiyor.

“Ayva Kokusu Ve Nakışlı Yün Çorap”öyküsü, Arif Ay'a ithafen yazılan bir öykü…
"Ezgisi kaybolmamış bir tekerleme gibiydi hayat seninle."(s.29) 
Hasan ve Osman'ın ninelerinin şefkat dolu bereketli evinin kucağında; yaşlı kayısı ağacının altında nane, maydanoz, ayva kokusunu hissediyoruz. 

“Araf”  öyküsünde,
"Deme Mecnun'a deli belki de Leyla delidir."(s.33) 
Kadının belli belirsiz Rüstem'le ayrılık hikâyesi içimizi yakıp kavuran arsız umutla çörekleniyor yüreğimize. 
Görmüş geçirmiş kalbinin yarası yüzüne vurmuş kadınları tanıyan Desmina ve “Ayrılık da sevdaya dahil” diyen şairle geceye tespih taneleri gibi yayılan şiirleri soluklanıyoruz.

“Kuşlar Pıtraklar ve Tıraş Sandığı”öyküsünde, bir baba hikâyesi okuyoruz türküler eşliğinde. 
"İçinde çoğalttığı alazlanmış kelimeleri etmeyecek kadar suskun."(s.38) 
“Fırsat eldeyken sarmadık yâri beni öldürmeli dövmeli değil."(s.40)

“Fikriye'nin Cımbız Hikâyesi” öyküsünde,
liseli çocukla sohbet etti diye okuldan alınıp Sakine Öğretmenin, "Okutmayacaksanız bir meslek öğrensin bari" sözüyle kuaförde çalışmaya başlayan bir genç kızın hikâyesi…
 
“Vazgeçmenin Ertesi” öyküsünde,
Betül ve arkadaşları ile belediyenin mesire alanında buluşmaya giderken, yürüyüş boyunca okuyucunun zihninin odalarında geziniyor. 
Yazar, yürürken karşılaştığı her durumda inanmak, kırmamak, yaşlanmak, şaşırmak, hatırlamak, ölmek, tesadüf kelimelerinin nasıl bir şey olduğunu okura anlatıyor.

“Hesaplaşma” öyküsü, evin içinde kendi sesini arayan bir adam ve bir kadının hikâyesi. 
İkisi de kendi iç sesini, pişmanlıklarını, söyleyemediklerini türkülerle, şiirlerle dile getiriyor. 
"Darıldığım dağın odununu yakmam, dedim de ne oldu?"(s.56)

“Ben Derdimi Söyleyemem” öyküsünde,
evlerimizde çok tanıdık birisini ağırlıyoruz, Şükran'ı…
Televizyonda,komşuda, sokakta, alışverişte her an karşımızda Şükranlar. 
"Ne kocasına göre bağlar başını ne bahara göre pişirir aşını. "(s.63)

“Fotoğraf” öyküsünde,
"Görgülü kuşlar gördüğünü işler."(s.67)
Abinin annesi benim neyim oluyor? 
Neden bizim aile fotoğrafımız yok? 
Yazar, bu sorularıyla okuru öykünün çemberine alıyor.

“Rüstem ya da Diğerleri” öyküsünde,
Ben neden ağlayarak uyandım? 
Yazar, Rüstem'in hikâyesinin sonuna geldiğinde sorduğu bu soruyla kurcalıyor okurun kafasını…
“Her istasyonda duran, sonra yeniden raylara serilen nice ömrün yasını ben tutarım… Mahşeri kalabalıklardan çoğul yalnızlıklar devşiririm… Yağmuru nedensiz severim."(s.70)

“Kesişme” isimli soluk soluğa okuduğumuz öyküsünde, bir anayla kızın geçmeyen yarası, susuşmaları, mor yazma, Kambur Ebenin yüreklere bir çivi gibi saplanan sözleri iz bırakıyor okurun zihninde.

Züleyha'nın Köşeleri” öyküsünde,
Züleyha'nın kırk yamalı örtü olan hayatını, usulca üstüne çekip nefessiz kalmasının hikâyesini okuyoruz.  
Özlemini çektiği hayatı yaşama isteğinden aldığı cesaretle herkesin ışıklarını söndürdüğü saatlerde, onun köşesine çekilip yazmanın kenarları çiçeklemesini seyrediyoruz.

“Acıdan Kalma Uyuşukluk Üzerine Edilebilecek Lafların Toplamı” 

Yazar, kitabın bu son öyküsünde, arka sokaklarda kerestecilerin önundeki kavak ağaçlarına yakılan türküyü dillendiriyor:
“Evlerinin önü kavak 
elim kına yüzüm duvak, merhamet et halime bak…”

"Yüce dağ başından indiremediğimin yönünü yönüne döndüremediğimin derdiyle bir avuç gazele dönüyorum oturup kaldığım koltukta."(s.87) 

Editör: Dilek Tuna Memişoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi