KİTAP ANALİZİ
Giriş Tarihi : 17-04-2023 22:08

Bir Kitap: İnsanın Anlam Arayışı / Victor Frankl

Yazan: Merve Yurtsever -BİR KİTAP: İNSANIN ANLAM ARAYIŞI / VICTOR FRANKL

Bir Kitap: İnsanın Anlam Arayışı / Victor Frankl

BİR KİTAP: İNSANIN ANLAM ARAYIŞI / VICTOR FRANKL

Varoluşçu psikoterapi akımının öncülerinden Vicror Frankl 26 Mart 1905’te Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Frankl, geçim zorlukları nedeniyle Viyana’da sürdürdüğü tıp eğitimine son vermek zorunda kalan babasının gerçekleşmeyen bu arzusunu hayatının en büyük hedefi haline getirmiştir.

Hayatının anlamını sorgulaması sanıldığı gibi Nazi kamplarında başlamamıştır. Çocukluk yıllarına dayandığı söylemektedir. Dört yaşındayken uyumak üzere olduğu bir anda herkes gibi bir gün kendisinin de öleceği fikriyle irkildiğinden bahseder. Ve bu tecrübenin onda ölüm korkusundan çok, hayatın anlamının bunca yaşananlarla birlikte ölümle yok olup olmayacağı sorusunu uyandırdığını ifade eder. On altı yaşında hayatın anlamı konulu ilk konferansını vermiştir. 19 yaşında ilk makalesi Psikanaliz dergisinde yayınlanmıştır. 1930 yılında doktorluk unvanını almış ve Viyana Üniversitesi Nöropsikiyatri kliniğinde çalışmaya başlamıştır. 1941 yılında evlenir.

Nazi Almanya’sında Yahudilerin evlenmesi ve çocuk sahibi olması yasaklanır. Bu yasaktan hemen önce evlenen Frankl’nin karısı hamile kalır ve Naziler tarafından bebeğini kaybetmesi sağlanır. 1943 yılında ailesiyle birlikte tutuklanarak toplanma kamplarına gönderilir. 1946 yılında özgürlüğüne kavuşan Frankl, kız kardeşi dışında tüm ailesinin gaz odalarında öldüğünü öğrenir. Bir yıl sonra tekrar evlenerek çocuk sahibi olur. İnsanın Anlam Arayışı kitabını 1997 yılında bitirdiği sırada kalp rahatsızlığı başlamıştır. Tedavisi sonuç vermez ve 2 Ekim 1997 yılında vefat eder.

"İnsanın Anlam Arayışı Kitabın" satırlarında dehşete düşerken bugünün şartlarında hepimiz için sıradan olan aklımıza gelebilecek her türlü konu, nesne ve duygunun nimet olduğunu fark etmeye başlıyoruz. Kafa yorduğumuz dertlerimiz bile sevimli gelebiliyor. 

Üç kısıma ayrılan kitabın ilk kısmı toplama kampı deneyimlerinden oluşuyor. Her biri dehşet verici, insanlık dışı olan gerçekleri bize sunuyor. Mesleği gereği iyi bir gözlemci ve analiz yapabilme becerisine sahip Victor Frankl, kamp yaşamında zihinsel tepkilerin üç evreye ayrılabileceğinden bahsediyor. “Getirilişinin ardından başlayan evre, kamp rutinine uyum sağladığı evre, bırakılması ile özgürleşmesinin ardından gelen evre.” 

Şokla başlayan süreç rutine uyum sağlama çabasıyla devam ediyor. Bu noktada çok önemli tespit ve tecrübelerini aktarıyor kitabında. Merak duygusunun dürtülerine sığınışı, özlemin tutunacak bir duygu oluşu, dışa yansıtılması gereken tepkisizliğe karşı oluşturulan iç motivasyon ve mücadele kurguları, rüyalar aleminde tatmin olma yetisi, her şeye rağmen iyimser kalabilen azınlığı, uyuşuk beyinleri sevgiyle – sevgiliyle kurulan hayallerde canlı tutabilme çabası, iç yaşantının yoğunlaşmasından gelişen hayal gücünü, iğrenç bir sefilliğin ortasında güzelliği fark edebilmeyi, ruhu koruma savaşındaki mizahı, tüm ilkelliğin ortasında derinleşen ruhsal yaşamı, okuru sarstırarak sunuyor. 

İnsanın numaradan ibaret olduğu bir yaşamda kendi bireyselliğini kaybetmeme çabası tüyler ürpertici bir durum. Düşünsenize; bir cisimden ibaretsiniz ve üzerinize dövme yapılan numaralar size dair muhataba alınan tek olgu.

O güne kadar ki tüm değerlerinizin sıfırlanmış, tüm erdemlerinizin yok sayılmış olduğu bir düzen. Okuması bile sarstırıcı diye düşünürken bir taraftan da herkesin okuması gerektiği fikrinin içinde buldum kendimi. Etrafımızdaki şükretmeyi unutan, güzellikleri görmeyip ufacık sorunlarda boğulan herkesin hayatını gözden geçireceğine eminim.

“Geleceğe yönelik inancını yitirmiş bir tutsak mahvolmuştur. Geleceğe inancını yitirdiği için manevi dayanaklarını da yitirmiş ve kendisini çöküşe bırakarak zihinsel ve fiziksel çürümenin nesnesi olmuştur.” Kitabın birinci kısmında geçen bu alıntı da geleceğe dair umudu daima canlı tutmak gerektiğini o dehşet verici şartlarda dahi işe yardığını belirtiyor. Günümüz şartlarında sosyal hayatın birçok alanında umut yoksunu olmuş kişilerin çokluğu, kitabın daha çok kitlelere ulaşması isteğini uyandırıyor. 

2. Kısım

Oldukça derin içeriğe sahip olan Victor Frankl'inin oluşturduğu “logoterapinin” ana hatlarıyla bahsedildiği bir bölüm. Yazar psikanaliz ile logoterapinin farklarından bahsediyor. Kitapta detaylı olarak bahsedilmese de psikanalize kısaca değinmek istiyorum. 

Psikanaliz, haftada en az üç kez yapılan bir tekniktir. Bu seanslarda danışan uzanır, danışman ise danışanın görüş alanı dışında konumlanır. 45 dakika boyunca danışan zihninden geçenleri bir sınırlama, sansürleme ve gizleme olmadan “serbest çağrışım” şeklinde anlatır. Anlatıları not alan danışman ile danışan sonrasında bunlar üzerinde birlikte çalışırlar. En genel anlamıyla bir yorumlama çalışmasıdır.

Logoterapi ise geçmişten ziyade gelecekle ilgilidir. Yazarın şu sözleriyle desteklersek oldukça net anlaşılacağını düşünüyorum. “Logoterapi daha ziyade geleceğe odaklanır, yani danışanın gelecekte içini dolduracağı anlamlarla uğraşır. Aslında Logoterapi anlam odaklı psikoterapidir.” Yani genel anlamda yaşamda anlam bulma çabasıdır.

Ayrıca Frankl kitabında anlam istencinden, bunu kişiye özgü ve özel olduğundan bahsediyor. Dolayısıyla anlıyoruz ki bu özgünlük sadece onu arzulayan kişi tarafından tatmin edici boyuta ulaşabilir. Bu durumda eser üzerinden insan hayatının anlamını yalnızca kendisi belirleyebilir fikrine ulaşabiliriz. Ancak bununla birlikte Frankl kitabında “Varoluşsal engelleme” olarak adlandırdığı bir durumdan da bahsediyor.

Buna bireyin yaşamak için bir anlam bulamaması, anlam isteminde yaşadığı bir nevi hayal kırıklığı diyebiliriz.

Bu kısımda ayrıca “nevrozlardan”, “var oluşsal boşluklardan” da bahsediliyor. Nevrozlara detaylı bir şekilde değinmemekle birlikte var oluşsal boşluğun en belirgin özelliğinin can sıkıntısı olduğunu söylüyor. Hiç birimizin yabancı olmadığı bir cümle değil mi? Özellikle günümüz gençleri arasında en çok duyduğumuz söylemlerden birisi. Özetle Frankl can sıkıntısının, yani var oluşsal boşluğun boş zamandan kaynaklandığını ve en önemlisi de bu boş zamanda ne yapacaklarını bilmeyecek olmalarıdır diyor.

Gençlerden bahsederek konuya girmiş olsam da bu durum aslında emekli ve yaşlı krizini de barındırıyor içinde. Anlam boşluğuna düşmemek için yaşlı ve gençlerimize mümkün mertebe boş vakit bırakmama gerçeğiyle birlikte düşünmek istemeyen bir kesim olduğunu da düşünüyorum ben. Bu nokta yazarın söylediği “ne yapacaklarını bilmedikleri” konusuna varıyor. Bu açıdan da kitapla birlikte okurların zihninde hobi edinme gerekliliğinin daha çok anlam bulacağını düşünüyorum.

İkinci kısmın önemli noktalarından birisi de “hayatın anlamı nedir” sorusu ve Frankl’nin verdiği cevaptır. En basit yolunun sevgi olduğu, bir başka yolun da ıstırabın anlamı olduğunu öne sürüyor. Hayatta herkesin değiştiremeyeceği durumlar vardır. Kitap, özünde bize diyor ki bir durumu değiştiremiyorsan ona bakış açını değiştir. Ayrıca “tezat niyet” ve “nevrotik kadercilikten” de bahsedilen bölümde yazar tezini birçok klinik örnekle destekliyor. 

3. Kısım

Kitabın bu bölümü, 1983’te Batı Almanya’da Victor Frankl’nin gerçekleştirdiği Dünya Üçüncü Logoterapi Kongresi’nde verdiği dersten oluşturulmuş. Genel anlamda kitabın özeti niteliğinde diyebilirim. 

Son olarak kitap hakkında içten ve samimi bir şekilde kaleme alındığını söyleyebilirim. Kitabın sadece dokuz gün içinde yazıldığını öğrendiğimde de çok şaşırdığımı belirtmeliyim. İnsanın Anlam Arayışı kitabında Victor Frankl, bize doğru sorularla insanın kendi çıkmazından kurtulabileceğini anlatmak istemiş. Terapi ömür boyu devam eden bir süreç değildir. Oysa hayatın içinde sıkıntılı dönemler hep vardır. Kişi bu dönemlerde kendine farklı bakış açısı oluşturabilecek sorular sormayı öğrendikten sonra terapiye ihtiyaç duymaz. Genel anlamda kitapta verilmek istenen mesajda budur. 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi