ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-08-2022 01:44

Bam Teli

Yazan: Turan Demirci - BAM TELİ - Truva Edebiyat Dergisi 5. Öykü Yarışmasına katılan öykü

Bam Teli

BAM TELİ 

Kulağının sesler arasındaki farkı ne zaman ayırdığını tam hatırlamıyordu ama kendini bildi bileli tınılara karşı bir merakı vardı. Mızrabı ilk vurduğunda üst tel ile alt tel arasındaki ses farkını da ayırt etmişti fakat asıl etkilendiği sol elini koyduğu tele mızrapla dokunduğunda çıkan sesti. Elini yukarı aşağı her yer değiştirdiğinde ses bir kalınlaşıyor  bir inceliyordu. Sadece bir telin farklı yerlerine bastığında çıkan sesin hayatın sesleriyle örtüştüğünü de ilk melodiyi çıkardığında anladı. Yıllardır kulaklarına dolan şarkılar türküler meğerse bu sazın telleri arasında gizlenmiş ortaya çıkmak için de kendinin dokunmasını bekliyordu. Dokundu ve yan yana eklediği her sesin bir melodiyi dokumasının verdiği hazzı hissetmeye başladı. Artık mızrabı her salladığında, perdelere her bastığında parmakları gönüllere işlemiş sesleri bir ucundan tutup sazının içinden çıkarmaya başlıyordu. 

Melodiler bir birini takip etti, sesler çoğalmaya başladıkça kendindeki yeteneği de keşvetmeye başladı. Bitmek bilmeyen bir istekle mızrabı tellere vurdukça diğer eli de perdeler arasına serpişmiş sesleri bulmaya başladı. Önce tek bir tel üzerinde gezinen parmakları zamanla diğer tellere geçmeye teller arasında yukarı aşağı gezinmeye başladı. Sağ eli ne kadar hızlı hareket ediyorsa sol eli de o kadar hızlandı. Birisi yukarıdan aşağı yedi ayrı telin seslerini canlandırırken diğer eli her telin perdeler boyunca yayılan ve inceden kalına doğru giden seslerini aradı buldu, seslendirdi ve canlandırdı. 

Zaman ilerledikçe elleri hızlandı, zihninde biriktirdiği melodiler arttı, türkü şarkı dağarcığı genişledi. Her yeni melodi sazı üzerinde yeni arayışlara götürdü. Tellerden tellere, seslerden seslere geçmeye başladı bütün dünyanın şarkıları türküleri sanki sazının sapındaki şu kısa mesafeye sığdırılmıştı. Bir yandan arkadaş dost tavsiyeleriyle düğünlerde derneklerde çalarken bir yandan da çaldığı sazın yapımı üzerine okulunu da okumaya başladı. Çevresi gittikçe genişledi. Tanıdığı her ustadan yeni bir şeyler öğrenmeye öğrendikçe yeni insanlarla karşılaştırmaya ufaktan da yarışmaya başladı. Söz dinlerken söz söyler oldu, hatta sözü daha çok dinlenir oldu. Kimileri buna ustalık diyordu kimileri profesyönellik kimileri de virtiözlük. Yapılan bütün yakıştırmalar yüreğini okşuyor bu da şevkini gayretini ve kendini gösterme isteğini gittikçe artırıyordu. Yaşı ilerledikçe daha da ustalaştı ismi duyulur, söylenir oldu. Artık kendini başkalarıyla karşılaştırmak için ismi geçen insanlara gitmeye uğraşmıyordu, onlar kendine gelir olmuştu.

Herhalde ustalık böyle bir şeydi çünkü yaptığı her nağmeyi her hareketi aklına kazımıştı. Gerektiğinde kelimelere döküp anlatabiliyor bilgisi ile sanatını birleştirerek işindeki ustalığını sergileyebiliyordu. Bundan tuhaf bir haz da almaya başlamıştı. 

“Artık oldum” dediği zamanları yaşıyordu, bunu sadece kendisi de söylemiyordu çevresindeki hemen herkes onu dinlediğinde parmaklarındaki hareketlilikten attığı mızraptaki ustalıktan hakkını teslim etmeye ve övgülerle bahsetmeye başlamıştı eh bu da olduğunu göstergesi olabilirdi. Ta ki o geceye kadar… 

Tavandaki renkli ışıklar, müşterilerin masalarında yanan mumlar ve yayılan müzik bu gecenin de diğer bütün geceler gibi geçeceğini gösteriyordu. İsmi duyuldukça gelen müşterilerin sayısı arttığından mekanda artık boş masa kalmıyordu. Alkışlar, türkülere eşlik eden ve alkolden dolayı hafif yayılan sesler diğer müzisyenlerin enstürüman sesleri bir birine karışırken ve her şey olağan akışında geçerken bir şey oldu. 

Sağ dizinin üzerindeki bağlama teknesinden sağ  göğsünün altına doğru bir şeyin aktığını hissetti. Önce elektronik bağlantılardan kaynaklanan bir akım zannetti ama her şey normal gözüküyordu.

Mızrabı her vurduğunda bir titreşim önce bedenine sonra yüreğine doğru yayılmaya başladı. Yukarıdan aşağı, aşağıdan yukarı vuran eliyle soldan sağa, sağdan sola giden elin uyumu zihnindeki melodiyle birleşmeye ve hepsi birden bir melodiye dönüşmeye başladı. Tavandaki loş ışıklar, masalardaki mumlar, arkada çalan diğer enstrümanlar yavaşça silinmeye sesler duyulmamaya başladı. Tek bir şeyi hissediyordu, sazından her mızrabı vurduğunda bedenine yayılan o sesler. Sağ eli ve sol eli yok olmuştu, zihni bir ezberden çıkmış melodi kendiğinden seslenmeye başlamıştı. Sesleri artık kulaklarıyla duymuyordu, bütün bedeni bir sese ve kulağa dönüşmüştü. Bir süre sonra her şey ama her şey tamamen silinmeye başladı. Artık parmakları yoktu, ellerinin nerede olduğunu, sazının nerede olduğunu bilmiyordu. Bulunduğu yer etrafındakiler yok oluyordu, seslerin evreninde yok oluyordu. 
Asıl şimdi oluyordu

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi