ANI
Giriş Tarihi : 22-09-2022 00:01

Balıktaydım

Yazan: Hakkı Yıldıran - BALIKTAYDIM

Balıktaydım

BALIKTAYDIM

Avusturya'ya geldiğim ilk yıllarda Türkiye'den kalma balıkçılık hobime burada nasıl devam edebilirim diye kısa bir araştırmadan sonra, işin baya meşakkatli olduğunu öğrendim. Olsun, varsın! Bir deneyip tamahtımı alırım bâri dedim. Başladım, evrak  hazırlıklarına.

Önce amatör balıkçılık yapabilmek için, iki vesikalık fotoğrfla birlikte, belediyenin ilgili bölümüne başvurdum. Kimliğimi baya yüklüce bir masraf karşılığında çıkarttım. Bu kimliği her yıl yeniletmem, ve her yıl aynı masrafı yapmam lazımmış. 

Peki; balıkçı kimliğim var benim diye, her yerde balık tutabiliyor muydum? Hayır! O kimlik; benim sadece Avusturya'da  balık tutabileceğimin izin belgesiymiş. 

Eğer Tuna nehrinde balık tutacaksam, orası için de ayrı bir kart almam lazım . Bu kartlar günlük, haftalık, aylık, üç aylık gibi olabiliyor. Hepsinin fiyatı farklı. 

Yoksa; buranın göllerinde mi balık tutmak istiyorum? Gittiğim her bir göl için o gölün balık çeşitliliğine bağlı belirlenen fiyatlar da farklı, farklı.

Burada her önüne gelen, her oltasını eline alan balık tutamıyormuş yani... Bunu kafasına göre yapmaya kalkışan, bir kamyon para cezasına çarptırıldığından, buna cesaret bile edemiyormuş.

Amcaoğluyla Viyana dışında bir gölde balık tutmaya gittik. 

İkimizinde yıllık kartlarımız var. 

Gittiğimiz gölde balık tutabilmek için gerekli olan, o göl için özel kartı ise; göle en yakın olan petrolcüden alabileceğimizi öğrendik. Öyle de yaptık. Göle yakın petrocüden ücretini ödeyerek, bir günlük kart aldık. Göle vardık. Rüzgarlı ve yağmurlu bir gündü.

Akşama kadar tık yok. Bir tek balık tutamadık. Bu durumu; hava durumuna, rüzgara, yağmura yorduk. 

Ertesi hafta gene aynı yere, aynı masrafı petrolcüye ödeyerek gittik. Akşama kadar yine tık yok, yine balık tutamadık. O gün de; kısmetsizliğimize, götürdüğümüz yemlere, oltaların iğnesinin büyüklüğüne küçüklüğüne yorduk. 

Bu gölde balık tutabilmek için ettiğimiz masrafı çıkarmaya kafaya koymuştuk. İş inada bindi şimdi…İlla, illa balık var bu gölde de…Neyi yanlış yapıyorduk…

Üçüncü hafta yine bu göle gitmeye karar verdik. Gittik. Bu sefer amcaoğlunun aklına girdim. Petrolcüye uğramamaya bu göl İçin ayrıca para ödememeye ikna ettim onu. Nasıl olsa balık tutulmuyor, bir şey olmuyor, iki hafta üst üste gittik de ne oldu? Ne bir başka  balıkçı var, ne de bizi kontrol eden birileri vardı...Kim ne edebilir bize amcaoğlu? Gelen yok, giden yok diye de düşüncemi destekledim.

Kaçak avlanıyoruz şimdi…

Gölün tam karşı tarafında, bizden başka bir balıkçı daha görünüyordu. Bizden önce gelmiş. Oltasını suya atıp çekip duruyordu. 

Biz de; bu tarafta bismillah dedik, başladık yine balık tutmaya. Daha doğrusu: İki haftadan bu yana  tutamamaya…

Bu sefer; önceki iki haftalık deneme yanılmadan sonra, yemleri, oltaların iğnelerini değiştirmiştik. 

Oltalarımızın zilleri, seyrekte olsa çalmaya başlamıştı. Beklerken benim oltanın ipi gerilir gibi oldu. Usulünce çekiyorum misinayı. Balığın varlığını oltanın ucunda hissettim. Çekmeye devam ediyordum. Balık ayaklarımın dibine geldi. Balığın kafasını bi gördüm, anam bu da ne? Koca kafalı bir şey? Daha önce hiç görmediğim bir tür. Korktum. Ödüm koptu. Oltayı bıraktığım gibi kaçtım. 

Benim amcaoğlu devam etti balığı çıkarmaya. Çıkardı. Koca kafalı yeşilli, çilli, alabalık desenli bir şey... Yılan balığı diyeceğim, değil. Yılan balığının kafası, öyle kamyon takozu gibi kocaman olmaz, biliyorum.

Balığı ellemeye cesaret edemedim. Amcaoğlu balığı bir ipe bağlayıp suya geri indirdi, ölmesin diye. 

Karşıdaki balıkçı sallana, sallana koca gölü dolandı, yanımıza geldi. Balığa baktı, etti. “Ölçtünüz mü, tarttınız mı bunu” dedi? 

“Ne ölçmesi, ne tartması? Suya öylece ipe bağlayıp saldık. Aķşam eve götüreceğiz” dedik. 

Tuttuğumuz balık “turna”balığıymış. 

Bu gölden tutuğumuz her çeşit balıktan, sadece iki tane alabiliyormuşuz. Bir de, tutulan her tür balığın eve götürülebilmesi için ayrı ayrı yasal ölçüleri varmış. Bunları öğrendik yanımıza gelen adamdan.

Şimdi burada bir durun gâri! Bakın ne oldu sonra: 

İki hafta üst üste gölün yakınındaki petrolden, bu göl için günlük kira ödeyiyorduk ya…Bu üçüncü haftaydı ve ben bunu boşu boşuna ödediğimizi düşünmüşüm ya…Benim amcaoğluna bunu  inandırdıydım ya hani? Bu üçüncü haftada gölün o günkü kirasını ödemediydik ya...Hepsi benim yüzümden tabii…

Adam; kontrolcü çıktı, iyi mi? Biz de; tuttuğumuz balığı görmek isteyen meraklı bir balıkçı sanıyoruz hâlâ…Kimliğini gösterdi. Bizden kartlarımızı ve bu göl için günlük ödeme fişini görmek istedi.

Adama; beklemesini, kimlikleri arabadan getireceğimi söyledim. Arabaya vardığımda kimlikleri bulamadım diye amcaoğluna seslendim. Amcaoğluyla kaş göz ettik. 

Oltaları, tuttuğumuz turna balığını, neyimiz varsa;  orada bırakıp arabaya atladığımız gibi oraları tozu dumana kattıp, kaçtık. 

Arabanın plakasını aldıysa eğer, ceza; bu gün, yarın gelmesi yakındır diye bekledik hep…Otuz sened ir ceza meza gelmedi. Gelmedi amma, buranın caydırıcı cezasının korkusu bizi de balıkçılıktan etti.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi