ANI
Giriş Tarihi : 20-01-2024 19:10   Güncelleme : 20-01-2024 19:21

Baba Bildiğim / Zeynep Aksu

Yazan: Zeynep Aksu -BABA BİLDİĞİM

Baba Bildiğim / Zeynep Aksu

BABA BİLDİĞİM

Eve İstanbul'dan gelen olursa, mutlaka bir kolimiz olurdu.

Metal kutu içinde; tadını unutamadığım bisküvi, okul ihtiyaçlarımız, (kalem, kalem açacağı, silgi, defter) her birimize pantolon veya kazak, anneme entarilik kumaş ve bozuk demir paralar olurdu bu kolide...

Bunları babam gönderirmiş onu biliyorum ama yüzünü hatırlamıyorum...

Sanırım dört, beş yaşlarındayım... Bir kış baba bildiğim bizimle kaldı. O günden sonra tanıdım desem yeridir. Sonraki zamanlarda yaz dönemleri de kaldı. Birlikte nöbete gittiğimizi hatırlıyorum. (Köyde hayvanın meraya, hanelerin sırayla götürmesi)

Çok yorulmuştum. Beni eve gönderdi ama yokuş aşağı inemiyorum. Bacaklarımın baldır kısmı dağdan indiğim için çok geriliyor ve ağrıyordu.

Çocuk aklımla, geri geri yürüyerek ağrıyı hafifletmeye çalışıyordum.

Sonra okulda olan müsamereye katıldığını hatırlıyorum. Öğretmenimiz, bilgi yarışması düzenlemiş, babam doğru cevap verdiği için bakırdan kibritlik hediye etmişti... O zamanın öğretmenleri köylünün okula gelmesi için etkinlikler düzenliyorlardı. Ne de olsa, Köy Enstitüleri'nin ürünleriydiler...

Derken, babamla bir İstanbul yolculuğumuz oldu.
Beni doktora götürürken, dükkanlardan çok hoş bir müzik sesi geliyordu. Yıllar sonra bu sesin Barış Manço'ya ait olduğunu öğrenecektim.

Parça ise şöyleydi;
"Kuyu başına vardım Zeynep'im bekler diye
Nasıl haberin almışsa dayı emmi hep orda
Dediler ne ararsın kızı almak mı istersin
Sana bir çift sözümüz var hele buysa niyetin
İşte hendek işte deve ya atlarsın ya düşersin
Baktın olmaz vazgeçersin zordur almak bizden kızı...
İşte Halep işte arşın ya aşarsın ya biçersin
Baktın olmaz vazgeçersin zordur almak bizden kızı"

O çıngıl zil sesleri ile bezenmiş şarkı ve lokantalardan gelen buram buram yemek kokuları hâlâ hafızamda tazeliğini koruyor...

Ve sonrasında bizim için endişelenen, bir babamız olduğunu iyice kavradım... Gurbete gitmeden önce, derenin üzerindeki ahşap köprünün aralıklarını düşmeyelim diye dolduran, Aygaz tüpünün açık unutulmamasını, defaten anneme hatırlatan bir baba...

Sanırım bizim kuşak, babalarını geç tanımış olmalılar benim gibi. Ataerkil aile hayatı, babaları gurbete göndermek zorunda bırakmıştı.

Gelinler, kaynanalar ve kayınpederler köyde tarımla, hayvancılıkla boğaz tokluğuna uğraşırken, evin genç evli erkekleri de şehirlerde çalışarak ailelerine ekonomik destek sağlıyorlardı.

Anılarından dinlediğim kadarıyla hemşehricilik, akrabalık, köylülük bağı ile gurbet ellerde birbirlerine destek olmuşlar.

Kuruşlarını, ekmeklerini, yataklarını paylaşmışlar.

Hatta sırtlarında hastanelere yetiştirmişler birbirlerini... Çocuklarına selam göndermiş, selamlarını almışlar. Köyden gelen kötü haberleri üzülmesinler diye birbirlerinden gizlemişler.

Birbirlerine kol kanat gererek özlemlerini azaltmışlar bir zamanların babaları...

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi