YIRTILDI GÖMLEKLER
Kasvetli bulutların
gölgesi ağır olur.
Bir türlü giydiremedik
güneşi gövdemize.
Gördüklerin; inandıklarının sancısı.
Yol al, dem al...
Suya gücü yeterken ateşin.
Üzerime yağan son Nisan bulutu bu
Bitmişiz Leyla...
Bak kalplere!
hayat aşkının,
fitilini yakan
içimizde bitmeye yüz tutmuş son mum.
Öfkenin göbektaşı
ezdi omurgamızı.
Nemlendirdik, dertlendirdik
musalla taşlarını.
Hem aş verdik,
hem baş verdik.
Harmanladık
şu ömrü.
Yanmışız sönmüşüz
çıra dolu çöllerde.
Ah buğulu çeşmeler
anlatsa gördüğünü!
Yüzünü büyütürken cesaret ve tevekkül,
dağın doruklarını
delen bir çağlayanım.
Kilim kilim dokunan
motiflere tezgahçı.
Oldurgan bir istencin
dingin itibarıyla.
Var oluşun hak bildiği
aşkta şekillenmişiz.
Damarına basıyor,
bitmiyor doğurganlık.
Tabiata akıp giden şu yemyeşil ormanlar.
Kaç cemre'nin oyuncağı
bu şahane ilkbahar?
Bende niye karanlık gelmeyen bir sabah var.
Yani günahlarımız
süveyda gibi kara.
Yorganı da örtmüşüz
huzurlu yataklara.
Ne duygusal içlem bu eşit değerlere müptela.
Ağacın pürüzünü hep keser mi yontacak.
Yetmez mi yalın ayak
dikenlere koştuğun?
Hasreti kundaklamış
avare sarhoşluğun.
Kök salmışken umutlar
ya teslim ya da huzur.
Yusuf'un zindanında
yırtıldı o gömlekler.
Ne kadar fazlaysan yakınsın menzillere.
Bazen usulca yaklaşıp
bazen de düşe kalka.
Haydi yüzünü yıka
o dertli çeşmelerin!
Katlanacak durum yok
dağı oyan kumlara.
Durum hayli çarpıcı
ve de kıran kırana.
Bir yalvarana baktım,
bir de ağlatanlara.