ANI
Giriş Tarihi : 30-10-2022 22:46

Söylemem Artık

Yazan: Hakkı Yıldıran - SÖYLEMEM ARTIK

Söylemem Artık

SÖYLEMEM ARTIK

Bir yaz günüydü. Elma bahçemize gittim. Bel küreğiyle günlük beş altı elma ağacı kuyusu belliyordum. O gün bâyâ bi terlemiştim. 

Elma bahçemizin başında sondaj kuyusu vardı. Dinamoyu çalıştırıp, buz gibi bir su içeyim, elimi yüzümü yıkayayım, hatta "oldu olmadı su borusunun altına durayım da sırılsıklam  bir ıslanayım."  diyordum, kendi kendime. Yazın en sıcak günlerinin birisinde terlemeninde etkisiyle hemen bu fikrimi uygulamaya koydum.

Bahçede benden başka kimsecikler yoktu. İleriden sondaj kuyusunun yanına türkü söyleyerek geliyordum. Kuyuya yaklaştıkça benim türkü sesim kuyudan yankı yapmaya başlamıştı. Hoşuma gitti. Türküyü başa alıp, tekrar, tekrar söylüyordum.

Kuyunun başında otların içine oturdum. Acıklı bir türkü daha söyleyip, dinamoyu çalıştırayım diyordum artık. Baya bir damardan girmişim belli…Bir kıza tutulmuştuk ta var tabii…Bir yandan söylüyor, bir yandan da hüngür hüngür ağlıyordum. 

Olanı biteni bir tek bu bahçemiz vardı, işi bir türlü bitmeyen. Ağaçların diplerini bellemek, sebze karıkları hazırlamak, sebze dikmek, yonca biçmak, buzağılara karaağaç dalı kesip gelmek, ağaçları ve üzümleri budamak gibi. Budama işini babam yapıyor, bende merakla onu seyrediyordum. 

Üzümleri  budarken dallarda  iki veya üç göz kalsın derdi babam.

Budama makasını elinden alır, dallarda ikişer üçer göz bırakarak budardım. O da bu arada bir elma ağacına tengilir, sigarasını yakar bana söylenir, yönlendirirdi…Babamdan bu konuda bi aferim aldım mıydı, bahçedeki ağaçların hepsini budayasım gelirdi. 

Babam elmaları bana dokundurmaz, kendi budardı. Elma budamanın ilmi farklıydı belki…Nedenini sormak aklıma hiç gelmedi.

Dinamoyu çalıştırıp serinleyecektik oysa…Türkü işi ağır bastı. Bozuk plak gibi dönüp dolaşıp aynı türküyü tekrar tekrar söylüyordum. Kendi kendime dur dedim yahu! Bi dur! Kuyuda türkü sesi bu kadar güzel yankı yapıyorsa, bizim çallıktaki derede kimbilir ne kadar yankı
yapardı? 

Elma bahçesinden çallığa devamlı geçiverdiğimiz bir yer vardı, koca payamın dibinde. Tam da orada, bahçeyi çevreleyen gergide biraz geniş bir boşluk vardı, oradan  geçiliverirdi çallığa. Bende öyle yaptım. 

Çallıktaki derenin tepesine vardım, oturdum. Tam türkü söylemeye  başlayacağım sırada oturduğum yerden derenin aşağı yamacında bir yerde bir sürü kekik gördüm. Türkü söylemeden önce kekikleri toplamak geldi içimden.

Kekiklerin yanına inipte toplamanın imkanı yok. Sarp ve inilmesi zor bir yerdeler. Zaten öyle olmasaydı  koyun keçi çoktan yerdi onları…
Ben bu kekikleri burdan toplayamam diye umudu kesip oracıkta oturdum kaldım. 

Oturduğum yerde; kuyu başında kaldığım yerden başladım yine türkü söylemeye. Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. 

Aman Allahım! Derede benim türkü sesi bir yankı yapıyor, bir yankı yapıyordu…Kendimi ünlü sanatçıların yerine bile koymaya başlamıştım. Ferdi oldum, Orhan oldum. Oldum da oldum…Öte yandan birisi duysa, bu oğlan kafayı sıyırmış der, zaten belliydi diye de eklerdi kesin…

Türkü sesiyle karışık bi şıkırtı duydum arkamdan. Yilan korkusuyla, arkama dönerle dönmez oturduğum yerden kaydım. Derenin dibine boylayacağım belli. 

Yamaçtaki geven dikenlenin üstünden dümdüz geçiyordum. Ayaklarım önde düz, kıçımın üstünde, ayakkabıların topuk fireni de işe yaramıyordu. Kıçımın altından ince taşlar sökülüyor, leblebi gibi aşağıya yuvarlanıyorlardı. Neredeyse, ödüm kopacak gibiydi. Ellerimle arkadan, ayak topuklarımla önden firen yapmaya çalışmam da fayda etmiyordu. Saniyeler içinde, istem dışı kayarak, ayaklarım vardı kekiklere dayandı. Kekiklerin sayesinde derenin dibine boylamakta kurtulmuştum.

Oracıkta biraz soluklandım. Tehlikeyi atlatıp aklım başıma gelince, başladım kendime söylenmeye…Hay senin türküne de, senin türkünün  ekosuna da... 

Ulan sen kimsin, türkü çığırmak kim? Orhan mısın , Ferdi mi? İnek!

Bahaneyle kekikleri toplayıp, aşağıya derenin dibine yuvarladım. 

Buradan sonrası da az buz değildi… Yine kıçımın üstünde, yine el ayak fireniyle kayarak inilecekti. Başka da çare yoktu. 

Gözümü karattım da kendimi bir bıraktım aşağıya…

Derenin dibi; devamlı sel geldiğinden milliydi Allah' dan, fotoğrafım çıkıvemiş milin üstünde. 

Bir daha kuyu başında, derede tepede türkü söylersem ne olayım…

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi