ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 17-02-2024 00:26   Güncelleme : 24-02-2024 18:48

Sevgi Şemsiyesi Altında / Yadigar Uyar Özyapan

Yazan: Yadigar Uyar Özyapan -SEVGİ ŞEMSİYESİ ALTINDA

Sevgi Şemsiyesi Altında / Yadigar Uyar Özyapan

SEVGİ ŞEMSİYESİ ALTINDA

Gri bulutlar gökyüzünü kaplamış, hafif bir melodiyle başlayan yağmur damlaları şehri yıkamaya başlamıştı. Caddelerde insanlar yağmurdan korunmaya çalışıyorlardı. Ancak bu hikayede dikkat çeken bir çift vardı: yaşlı, sevimli bir adam ve kadın.

Yağmur damlaları hafifçe düşerken, yaşlı çift, ellerindeki şemsiyeyle yürüyorlardı. Ellerini sıkıca tutmuş, yaşlılıklarına aldırmadan birbirlerine sevgi dolu bakışlar atıyorlardı. Yağmurlu bir günde tanıştıkları gün, akıllarına geldikçe gülümsüyorlardı.

Ali Bey ve Sevgi Hanım koşturarak yıllar önce muhallebici olan, pastaneye gitmeye çalışıyorlardı. Eskimiş bina yıkılmış, yerine bu şirin nostaljik pastane yapılmıştı. Onlar için bir zamanlar bir araya geldikleri muhallebiciydi ve hatıralar biriktirdikleri özel bir yerdi. Hemen cam kenarında boş buldukları masaya yöneldiler. Ali Bey, Sevgi Hanım’ın sandalyesini beklenmeyen bir çeviklikle çekti. Sevgi Hanım gülümseyerek teşekkür etti ve zarif bir şekilde sandalyesine oturdu. Etraflarında oturanların dikkatini çekmişti bu durum, alışık olmadıkları bir görüntüydü ve şaşkınlıkla gülüyorlardı gençler.

Yaşlı çift karşılıklı oturduklarında Ali Bey; “Seni ilk gördüğümde böyle yağmurlu bir gündü. Bu mekanın çatısı altında ıslanmış titriyordun. O halinle bile o kadar güzeldin ki, ilk önce bu iri yeşil gözlerin düştü yüreğime.” derken, hala o sevgi, şefkat dolu gözlerle Sevgi Hanım’a bakıyordu.

Sevgi Hanım; “Ben de senin karşıdan koşarak geldiğini görünce heyecanlanmıştım, o kadar heybetliydin ki biraz da korkmuştum. Sen ‘merhaba çok kötü ıslandık’ deyince ancak yüzüne bakabilmiştim. Beni de senin bu çekici kahverengi gözlerin etkilemişti.” derken hafifçe kızarmıştı.

“Yağmur dinmeyince de muhallebiciye girip, sohbet etmiştik. Daha sonra da tekrar buluşmak için randevulaşmıştık, telefon yok, iletişim aracı sadece mektup var, o zaman şöyle demiştin Ali Bey; ‘Ben, seni her Cumartesi günü üç de burada bekleyeceğim gelsende gelmesen de’”

ikisi de tatlı tatlı konuşuyorlardı.

Ali Bey garsona bakarken, yan masada oturan gençler dikkatini çekti. Genç bir kız ve delikanlı ellerinde telefon, ne kendilerine bakıyor, ne de etrafları ilgilerini çekiyordu.

Ali Bey; “Baksana Sevgi Hanım, ne acayip bir durumdalar, belli ki sevgililer fakat konuşmak bir yana, yüzlerine bakmıyorlar.”

Sevgi Hanım; “Haklısın. Biz biraz görüşebilmek için şartları zorlardık, anne, baba görecek, laf söz olacak diye ödümüz kopardı. Elimi bile tutamamıştın nişan olmadan. Şimdi gençlerin haline bak.“ dedi ve yine yumak yanakları pembeleşti.

Ali Bey; “Evet hanım, bizim yetişme tarzımızla şimdiki gençlerin arasında büyük farklar var. Bir kere saygı yok, büyük küçük bilmiyor çoğu, sonra her şey ellerinin altında, aileler biz yapamadık siz yapın dedikçe, doyumsuz, mutsuz bir gençlik oluşuyor. Üzülsek mi, sevinsek mi bilemedim.“

Çaylarını içerken tatlılarını yemeye başladılar.

Bir süre sonra pastanedeki herkesin yaşlı çiftle ilgilendiğini fark eden telefonlu genç kız; “Ne kadar tatlılar değil mi aşkım? Belki biz de böyle aşkla yaşlanırız.“ derken delikanlının elini tuttu.

Ali Bey bunu görünce dayanamayarak; “Hah, işte hep böyle olun, bırakın elinizdeki şu telefonları en azından birlikteyken konuşun, tanıyın birbirinizi. Bu günlerin kıymetini bilin.” dedi gülümseyerek.

Delikanlı; “Sizin masanıza gelelim mi, çok güzel konuşuyorsunuz?” dedi ve cevabı beklemeden, sandalyeleriyle masaya yerleşiverdiler.

Mekandaki herkes ilgiyle izliyor ve dinliyordu. Genç kız;  “Amca, aşkınız her halinizden belli oluyor, bu yıllara kadar nasıl taşıdınız?”

Ali Bey; “Ne güzel dedin, taşımak işte bu önemli, gördük, sevdik evet ama sevmek yetmiyor, seviyorsan saygı duyacaksın, emek vereceksin.”

Sevgi Hanım, Ali Bey’in elini tutarak; “Karşılıklı anlayış ve şefkat olacak tabii. Birbirinizi dinleyeceksiniz. Bizim de anlaşamadığımız zamanlar oldu tabii olmaz mı fakat asla küs kalmadık, sorunlarımızı konuşarak çözdük.” dedi.

Bir başka genç; “Nasıl tanıştınız, aşık oldunuz?“ diye sorunca, Ali bey; “Ooo oralara girersek, geceyi buluruz, yaşlıyız biz ilaç saatimiz var, dinlenmemiz lazım.“ dedi ve ekledi; “Eşiniz dedin ya, evet eşim fakat, o, benim sevgili karım ve biz karı kocayız. Neden karı koca önemli bilir misiniz? Belki duymuşsunuzdur, gençler şimdi teknolojiyle her şeyi öğreniyor, yine de ben anlatayım.“ der ve Sevgi Hanım’a bakarak; “Koca demek dağ demektir… Ve ne kadar yüce olursa olsun, üstünde kar olmayan dağ eksiktir. Dağların yücesine kar yağar diye kadına da “kocanın karı” demişler, o yüzden ne o bensiz, ne de ben onsuz yapamayız.”

Sevgi Hanım hayranlıkla dinliyordu kocasını.

Sevgi Hanım mantosunu giyerken; “Şunu unutmayın; beden yaşlansa da, yüreğiniz hep genç kalıyor, bedeninizle birlikte yüreğinizi ihtiyarlatmayın.” dedi ve kocasının elini tutup, gençlerle vedalaşıp çıktılar.

Ve yağmurlu bir günün gri bulutları altında yürüyen sevimli çift, gençlere değerli öğütlerle, yaşadıkları deneyimleri paylaşarak bir sevda hikayesi bıraktılar.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi