ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 28-09-2022 21:51   Güncelleme : 28-09-2022 21:58

Serseri

Yazan: Recep Turan - SERSERİ

Serseri

SERSERİ

Yamalak bir hayatım, serseri sevdalarım oldu. Deli çağımda vurdum sokaklara kendimi. Ağzımda cigara, sırtımda parka; ayaza inat içime seni doldurdum. Fakirliğe yokluğun karıştı. Acıttı, acıttı, acıttı…

***

Etimesgut’ta oturuyorduk. Mezardan hallice bir evde türedik. Dört kardeş, bir de çilekeş annem. Bizi terk ettiği günden beri “Baban da serserinin tekiydi,” derdi bana. “Sen gibi, serseri!” Her gün derdi. Öyle ki onun da canına tak etti. Bir daha söylemedi bunu. Tıpkı babam gibi çekip gitti. Terk etti bizi.

Adamın biriyle kaçtı dediler. Babama inat yapmıştır dedim. Avutmaya çalıştım kendimi. Sonunda dayanamadım, düştüm peşine. Yanımda Kado. Mahalleden arkadaşım, can yoldaşım. Beraber izini süre süre vardık Kırşehir’e. Buldum oturdukları evi.

Bir sokağın köhneliğinde akşamı bekledik. Karanlık çöktü. Adam işten gelip, girdi evine. Emanetin ağzına sürdüm mermiyi. Bir tekmeyle açtım kapıyı.
İki yıldır öyle bir kin tutmuşum ki Allah’ıma kitabıma ikisini de delik deşik edecektim. Kapı açılır açılmaz gördüm onları. Kurulmuşlar bir sofraya, önlerinde kaç çeşit yemek. Ellerinde kaşıklarla donakaldılar.

Kurbanlık koyun misali şaşkın gözlerle ölüme meylettiler. Sözün bittiği ve o kadar da gereksiz olduğu bir zaman peydahlandı. Parmağım tetiği hafif yoklarken, yan odadan gözleri uykulu bir velet geldi. Ağlamaklı sesiyle annesine koştu. “Salim,” dedi annesi, adımı ikinciye zikrederek “Salim, evladım sen odaya git, ben hemen gelirim!” dedi.

Yapıştı koluma Kado. “Etme kurbanın olayım! Kendini düşünmüyorsan kardeşlerini…” dedi. Çekti aldı beni oradan. Düştük yollara tekrar. Şehirden çıkarken sağa yanaştık. İnip arabadan, tüm mermileri Kırşehir tabelasının bağrına sıktım. Paramparça hayatıma delik deşik bir şehir ekledim.

Bitti mi? Elbette hayır! Bir de başımda serseri sevdam. Bizim mahalleden. İki sokak öteden. Ta ortaokuldan beri severdim. O da beni. İsmi Nalan’dı.

Dört kardeşin yükünü taşımak kolay mı? Bir fabrikaya girdim. Tüm günleri işe, pazar günlerini Nalan’a ayırdım. Her pazar Devrimciler Parkı’nda buluşurduk. Dondurma yerdik, çekirdek çıtlatırdık; bazen de ben çay içer, o elma şekeri yerdi.

***

Günlerden pazar. Devrimciler Parkı’ndayım. Elimde elma şekeri. Kuruldum bir banka. Bekledim, bekledim, bekledim…  Gelen olmadı. Hiç yapmazdı böyle. Biraz daha bekledim. Uzaklardan Kado geldi. Bakışları yerde, sarıldı bana. Nalan’ı sordum; “Öldü!” dedi! Sustum. Kinimi içime gömdüm. Yürüdük. Önümüzden bir düğün konvoyu geçti. Gelin arabasının arka camında “Sevdiğimi aldım, gidiyorum!” diye yazmıştı. Ortada bir kalp. Kalbin sağında kocaman bir ‘N’ harfi.

Elimdeki şekeri arkalarından fırlattım. Sırtımda parkem, titrek dudaklarımda cigaram. Vurdum kendimi sokaklara. Fakirliğime bir sürü yokluk karıştı. Acıttı, acıttı, acıttı…
Yanımda can yoldaşım, tek candaşım…
Sen hep var ol Kado!

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi