ŞİİR
Giriş Tarihi : 05-11-2023 14:54

Selahaddin Caddesi'nde / Yusuf Gökbakan

Yusuf Gökbakan -SELAHADDİN CADDESİ'NDE

Selahaddin Caddesi'nde / Yusuf Gökbakan

SELAHADDİN CADDESİ'NDE

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü
Gün fosforlu bir hüzünle girerken geceye
Gece lanetlerken sarkık suratlı canileri 
Yürüyorum, kucağımda bir masum çocuk cenazesi.
Buruk bir tesellim bile yokken,
Yokken aynada insan diye bakacak bir yüzüm,
Gerçek hayatı idrak edebilmek için 
Aklımı kıymık kıymık sıyırarak başımdan
Bilincimi yitirmiş, gömmüşken şuurumu zifiriliğe,
Artık aldırış etmiyorum 
Bu boşluktaki yürüyüşe.

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü
Kaynar gözyaşlarım, kül rengi yanaklarımda 
Kutlu bir elekten geçerken
Yürüyorum, kucağımda bir mazlum körpe beden.
Mazlumluk mağrurluğa evrilirken
Bunca ölümün olduğu bu  yerde
Dünya hayatına hiçbir anlam yüklemezken
And ediyorum harap ve bitap,
Zulmün süzgecinden sonsuzluğu geçirmeye.

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü
Tarihteki en acı sahnenin en koyu deminde
Hıçkırıkları haya edip içime hapsetmişken
Yürüyorum, kucağımda bir şehit çocuk.
Tozlu ve kanlı saçlarını okşayınca
Saç diplerinden fışkıran billur ışık pınarı
Yön verirken aylak ve yerden kesik ayaklarıma.
Nur üstüne nur yağıyor her bir köşeye.
Cennet kuşlarının dilinde ayetten ezgiler,
Her hücreye huzur ekercesine.

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü 
Fetihler taşıyan bir ölümü nakşederek ruhuma,
Ezerek Batı'nın iğrençliğini 
Suskunluğum ve divaneliğimle,
Yürüyorum, kucağımda cennete gülümseyen bir çocuk. 
Selahaddin gelip alnından öpüyor o cennet kuşunun
Benim kesik adımlarıma rağbet etmeden.
Ben ne övünmek ne övülmek peşindeyim oysa
Yok ki aklım başımda.
Tek çabam,
Bu iflahsız kahır 
Boğum boğumken gırtlağımda
İnat etmeye zorlamak ciğerimi,
Aldığı nefesi dışarı vermemeye,
Son nefesim olsun diye.

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü
Bombalar ve şarapnel parçaları 
Pare pare etmektedir cümle varlığı 
Ve varlığımı.
Onurdan bir anıt yükseldiğinde molozlardan
Minik bir eli alıp alıp avuç içime,
Yürüyorum, kucağımda Rabbinden muştu almış bir çocuk.
Azrail gözyaşları ile alıp götürürken onu 
Firdevs'in en güzel bahçesine,
Yağmurları esirgerken Mikail kan dolu yeryüzünden,
Üflerken suru ,
Vicdanında çoktan kıyamet kopmuş 
Yaşayan ölülerin içine İsrafil,
Ben yedi kat dibine gömüp kendimi
Özgür bırakıyorum hapsettiğim hıçkırıkları
Kabrime ağıtlar döke döke.

Selahaddin Caddesi'nde bir akşam üstü
Zaman ve mekanı bırakırak geride
Asra yemin edip
İnfak üzre verdiğim ahde 
Riayet edememenin mahçupluğuyla
Yürüyorum, kucağımda mağrur bir çocuk .
Puslu, sis çöken bir koridorda aheste
Uzaklaşmaktayım şimdi , yalnızca dünyayı gören gözlerden.
Zihnimin hâlâ esamesi okunmazken
Diz çökmüşüm asfaltın üstüne;
Zift bulaşan ayak uçlarıma,
Bir kutlu çocuk yüzü
Ar etmeyi öğretirken.
Kıymet vermeden utançtan kızarmış yüzüme,
Resulullah gelip öpüyor bu kez de 
O ibretlik çocuğun alnından,
İrem Bağları'ndan ıtırlar derlercesine. 

Yıllardan beridir gün be gün,
İblisin ve nefsin kölelerine nispet
Yüz vermeden günahtan dünyanıza, 
Bırakarak sizi uçsuz çıkmazlarda,
İnadına inadına ölmektedir hür çocuklar 
Onurlu bedenleriyle,
Selahaddin Caddesi'nde.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi