ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 07-07-2023 14:00   Güncelleme : 07-07-2023 14:51

Perdeleri Güneş Yıpratır, Kızları Babaları / Nevin Aktekin Gülfırat

Yazan: Nevin Aktekin Gülfırat -PERDELERİ GÜNEŞ YIPRATIR, KIZLARI BABALARI 

Perdeleri Güneş Yıpratır, Kızları Babaları / Nevin Aktekin Gülfırat

PERDELERİ GÜNEŞ YIPRATIR, KIZLARI BABALARI

Temmuz sıcağı bastırmıştı ancak hafif bir meltem rüzgârı da esiyordu. Öğleden sonra gölge yavaş yavaş yolun karşısında belirirken küçük bir kız çocuğu ile annesi evin ihtiyaçlarını karşılamak üzere birlikte markete doğru gidiyordu.

Küçük kız çocuğu aniden durdu. Annesi çekiştirerek götürmeye kalksa da o inatla hiç yerinden kıpırdamadı. Bakışlarını sokağın karşı tarafında bir yere doğru sabitledi.
Annesi ile küçük kız arasında şu konuşmalar geçti:
- Hadi yürü artık kızım, yine kedi mi gördün? Yorma beni, şu an karşıdaki kedinin peşine düşmekten daha mühim işlerimiz var. 
- Görmüyor musun anne?
- Neyi kızım, kediyi mi?
- Hayır anne, bu sefer kediyi değil.
İşaret parmağını uzatarak:
- Oradaki kız ile babasını.
Annesi duraksayıp vızır vızır giden arabaların arasından caddenin karşısına bakarak:
- Hani şu karşı taraftaki ağlayan kız çocuğu ve babasından mı bahsediyorsun?
- Evet, annesi ile babası ona paten sürmeyi öğretiyorlardı.
- Eeeeee.
- Dengeyi sağlayamayınca patenler ile birlikte yere düştü.
- Normal değil mi kızım? İlk başlarda zorlasa da öğrendikten sonra paten sürmek son derece heyecan verici bir deneyimdir.
Küçük kız annesinin sözünü keserek:
- Bunu bende biliyorum. Ama kız yere düşer düşmez babası telaşla ona doğru koşup hiç bağırıp hakaret etmeden sevgiyle tutarak yerden kaldırdı. Öpüp başını okşadı.

Dizlerindeki ve üstündeki tozu silkeleyerek sımsıkı sarıldı.
- Eeee anladım. Pekiyi bunda ne var ki? Paten öğrenene kadar her çocuk düşer böyle.
Aslında kızının neye içerlediğini anlasa da daha fazla üzülmesin diye bu durumu görmezden gelerek:
- Bu normal bir olay. Sen niye buna takıldın pek anlayamadım, bir patenin yok diye mi?
- O dert değil anne. Bir patenim olmasa da olur ama bir an o kız çocuğunun yerinde olmayı istedim.
-Pek bilmese de- o çok şanslı.
- Neden kızım, onu tanıyor musun ki? Seni böyle düşünmeye ne itti?
- Ah anne! Keşke o kız çocuğunun babası gibi babam da bana bağırmadan, kızmadan bir kez  sarılsaydı. Ne zaman el ele tutuşmuş bir baba-kız görsem içim cız ediyor. Kıskançlık değil bu hissettiğim özlem, hasret gibi yürek yakan anlatılmaz bir acı… Babam benim için hiçbir zaman “koruyucu” veya “sığınak” olmadı. O hep kızar bağırır ama sevip sarılmaz…

Çocuk kendini daha fazla tutamayıp hıçkıra hıçkıra ağlarken:
- Pekiyi anne, babam neden “beni” sevmiyor, daha doğrusu neden “bizi” sevmiyor?
Gözleri dolu dolu olan anne diz çöküp kızını bağrına bastı. Kızı haklıydı. Milletin babaları çocuklarını öperek uyandırırken kocası nara atıp bağırarak uyandırıyordu. Düştüğünde sarıp sarmalamak, güven duygusu vermek yerine bir de üstüne tokat atıyordu. “Çünkü sevmeyi bilmiyor.” dedi içinden.

Kızı gözyaşlarını silmeye çalışırken dudaklarından şu sözler döküldü:
- Sanki babam beni sevseydi her şey güzel olacak gibiydi. İçimdeki boşluklar dolacak gibiydi anne… 
Annesi buğulanan gözlerini kızından saklayarak sustu.

Kızlar, “analarının kaderini” yaşardı işte…
O da babasının kanatlarını kırıp iyileştiremediklerinden biriyken “gayri ihtiyari” dudaklarından şu sözler döküldü: “Perdeleri güneş yıpratır çocuk. Kızları ise babaları…”
Sevgidâr

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi