ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 11-04-2023 17:12   Güncelleme : 11-04-2023 17:35

O Sahne

Yazan: Ezgi Yaz -O SAHNE

O Sahne

O SAHNE

Sureti gittikçe silikleşse de etkisi gün geçtikçe katbekat artan upuzun yılların ardından yeniden Laleli’deydi işte. Olağan heybetiyle karşısında hâlâ dimdik duran bu devasa tozpembe binanın önünde ufacık öylece her şeyi ardında bırakarak ürkekçe süzüldü yaşamının mutlu zamanlarına, belki de en mutlu ânına açılan o sihirli kapıdan… 

Çok da vakit kaybetmeden loş koridorları dolaşarak apaydınlık Cemil Birsel Konferans Salonu’na geçip tanıştıkları o gündeki genç kızmışçasına protokolün bir arka sırasındaki koltukların en ortasına oturdu, içi bir tuhaf oldu. Tam da o anda sahnede ut çalarken beliren sevgilisinin hayali kapladıkça kapladı her yeri… 

Çeyrek asrı aşkın bir zaman diliminde, kısacık bir konser arasında peşinden ta Hergele Meydanı’na kadar koşup nefes nefese “Yarın öğlen saat birde, lütfen beni burada bekle” deyişi geldi buğulu gözlerinin önüne… Bu imge alıp götürdü onu aniden bir karadeliğin içinden geçirerek bambaşka bir seyyareye, açıldı perde… 

Önce sisler arasında bir hayalet kadın ve genç adam rastladı sahnede birbirine, oracıkta değdi bakışları sessiz sedasız gönüllerine… “İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım” diye fısıldayarak tuttu birden hayalet kadının şeffaf elini genç adam, “Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım, tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum” diyerek de epeyce yükseltti coşkulu sesini… Neden sonra duyduklarıyla ürkekliğinden sıyrılıp genç adamın ritmiyle seyreden dansa bırakınca sisler içindeki hayalet kadın kendini, “Herkes uyusun bir seni uyutmam bir de ben uyumam, herkes yokken biz oluruz biz uyumayalım, nasıl olsa sarhoşuz nasıl olsa öpüşürüz sokaklarda, beni bırak göğe bakalım” dizeleriyle onu bir savurup bir sarıp sarmalayan genç adamın kollarında başını göğe doğru yükseltti, iyiden iyiye kendinden geçti, dağılan sisler arasında ete kemiğe bürünürken buldu kendini...

Enikonu hoyratlaşıp genç adam, “Sayısız penceren vardı bir bir kapattım. Bir ellerin bir ellerim yeter belleyelim yetsin. Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat” diyerek belli belirsiz sisler ortasında kalan yarı hayalet kadını yerden yere vurmaya başladı istemsiz…

O da başkalaşırken umarsızca, dansı sürdürmek pahasına güç bela ayağa kalktı defalarca, çabaladıkça çabaladı savrula savrula dengesini korumaya. Ne var ki tam da büsbütün ete kemiğe büründüğü esnada, “Durma kendini hatırlat. Durma göğe bakalım” diye haykırarak son darbesiyle yere serip onu çekip gitti genç adam… 

Artık sıradan bir insana dönüşen hayalet kadınsa alkanlara boyandı, bir müddet ağlamaklı bakakaldı genç adamın arkasından… Döndürüp sonra seyircilere mağrur yüzünü, kustu birden içini titrek dudaklarından:

“Göğü gördüm imkâna tutuldum düşü sevdim. Dalıp çıkmalarım ‘orda bir şey’e dönüktü, kaç kez bir şey, başka bir şey. Sıçradım hem yittim hem belirlendim, derin durdum, teknenin altına girdim, sarstım, sarsıldım vuruşun gitgide usta vuruşuydu.

Sustum düşe düştüm. Senin mi kan, yaralarımdan mı? Hey kaptan! ne balinayım ben şimdi inadı içinde ne senin mavi balinan.”

Kendini gördü Sermin, kan revan içinde kalan kadının mağrur yüzünde. Turgut Uyar ve Gülten Akın’ın dizeleriyle canlanan muhayyilesi, bölük pörçük birleştirdi yaşanmışlıklarının bilinmez ötelere saçılan parçalarını geçici bir süreliğine, şiir dinletisinin nihayetinde… Alkışlar koparken uğultular içinde, kapandı perde.

O gece darmadağın bir hâletiruhiyede gerisin geri tek başına konakladığı çoktan unutulmaya yüz tutmuş hatıralarının sindiği tarihi otele dönüp otelin Haliç’e bakan odasının iki kadın heykeli arasındaki zamansız balkonunda oturup şiddetle çakan şimşeklerle bir olmuş sağanaklarla gürleyen göğe uzun uzun bakarken Sermin pervasız uyuyakalınca; yağmurlarla neredeyse yarısına kadar dolan salonun dibinde kalan o sahneden, bir zamanlar canını fena hâlde acıtsa da okumaktan tuhaf bir haz duyduğu -Gülten Akın’ın- Deli Kızın Türküsüyle seslendi sisler içindeki Ulvi’ye uğultularla ciğerleri patlaya patlaya, karanlıklarda saklı rüyasında:

“Sana büyük caddelerin birinde rastlasam, elimi uzatsam tutsam götürsem, gözlerine baksam gözlerine, konuşmasak, anlasan.

Elimi uzatsam tutamasam. Olanca sevgimi yalnızlığımı düşünsem-hayır düşünmesem. Senin hiç haberin olmasa, senin hiç haberin olmaz ki! Başlar biter kendi kendine o türkü…

Yağmur yağar akasyalar ıslanır, bulutlar uçuşur geceleyin. Ben yağmura deli buluta deli… Bir büyük oyun yaşamak dediğin, beni ya sevmeli ya öldürmeli.

Yitirmeli büyük yolların birinde ne varsa, böcekler gibi başlamalı yeniden. Bu Allahsız bu yağmur işlemez karanlıkta. Yan garipliğine yürek yan. Gitti giden.”

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi