ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 21-04-2024 16:04   Güncelleme : 21-04-2024 16:41

Kal Demişti / Ümmügülsüm Hasyıldırım

Yazan: Ümmügülsüm Hasyıldırım -KAL DEMİŞTİ 

Kal Demişti / Ümmügülsüm Hasyıldırım

KAL DEMİŞTİ

Ağır ağır kaldırdı başını. Gözleri derin çukurları andırıyor, bakışları uzaklara, çok uzaklara ok atıyordu. Gönlünün yaşları süzüldü yanaklarına. Ard arda sıralandı yaşlar. Donuk, bitkin ve yorgundu her bir damla. Serserice süzüldü yanaklarından aşağıya.

Geceyi sabaha bağlayan güneş, buğulandı bir ara. Bulutlar bıraktı sularını güneş ışıklarının arasından yeryüzüne. Yasına ortak olmuştu besbelli. Acısı boğazında düğüm düğümdü şimdi.

Oysa gün boyu birlikte dolaşmışlar, alışveriş edip gezmişlerdi. Arkadaşlarıyla birlikte kitap okuyup çay içmişler, tabiri caizse keyifli bir gün geçirmişlerdi. Bütün günler bizim der gibi. Ayrı kaldıkları kırk yıla meydan okur gibi. Birbirleriyle dolu dolu vakit geçirmek ister gibi. Bir ömrü bir güne sığdırmak ister gibi...

Birkaç gündür birlikte kalıyorlardı. Yine; "Kal" demişti. Ama eşi evde yalnızdı günlerdir. Ertesi günüde cenazeye gidecekti. O da; "Bugün gideyim. Yarın cenazeye gideceğim. Sen gel bugün bize" demişti. Ama o; “Yok kızım. Ben gelmeyeyim. Sen yarın erken gel. Birlikte pazara gideriz hem" diyerek son noktayı koymuştu.

Akşam yemeğini birlikte sohbet ederek yediler. Namazlarını da beraber kıldıktan sonra bırakıp çıkmıştı annesini. Ertesi günü hızla işlerini halledip annesinin sevdiği tatlıdan yapıp giymeyi düşündü. Yüzünde sıcak bir tebessüm oluştu. İçinden "keşke gelseydi" diye geçirdi. Gelen otobüse bindi ve gitti.

Sabah hiçbir şeyden habersiz kahvaltısını edip cenazeye hazırlanıyordu. Her zaman olduğu gibi aradı annesini. Telefonun ucunda sesini duyup yine hal hatır soracaktı. Bir de; “Bir isteği var mı?" onun. Ancak, telefonu açan olmadı. Tedirgin oldu. Tekrar tekrar aradı. Sonra kardeşini aradı. O da görmemişti. "Kapıyı çaldım açmadı, ben de işe geldim. Uyuyor herhalde" dedi ama onun içine bir kurt düştü. Eşiyle birlikte koştular anasının kapısına. Kapıyı vurdular, zile bastılar, telefonu çaldırdılar. Yok olmadı. Dağdan taştan ses geldi, anasından gelmedi.

Duramadı. Çilingir çağırdılar. Kapıdan koşarcasına girdi içeriye. Dış kapıdan girince ilk sağda mutfak vardı. Kalbinin sesi kulaklarında çınlıyor, şiddeti yüreğini patlatırcasına atıyor, nefesi kesiliyordu.

Bakışları kapıdan içeri dalınca donup kaldı. Annesi secde halinde kalakalmıştı orta yerde. Öylece duruyordu. Koştu. Çağırdı. Tutmak istedi. Devriliverdi annesi. Küt. Nefesi kesildi. Çoktan yerli yurduna uçmuştu. O bu hayata vedasını çoktan yapmıştı.

Dünyalar başına yıkıldı. "Kal" demişti annem diyor, başka da bir şey demiyordu. İçini kemiren pişmanlığı ve acıyı yazmak istese kalem feryad eder, izahına gücü yetmezdi. Mürekkep satır çizgilerinde gözyaşı dökerdi. Hakk dilemişse itiraz olmazdı elbet. Ömür sermayesi bitmişse, baş ağrısı bahaneydi. Lakin gönlü acıya cahildi. Istırap çok çetindi. Bilmek yetmiyor, yangın yüreğinde habire harlanıyordu.

Bildikleri onu avutmaya yetmedi. Yüreğini soğutmadı. Durmadan yumrukladığı dizleri isyankardı. Nefesi daralıyor, boğazı düğümleniyor, bakışları buğulanıyordu. Dilinde "Kal demişti, neden bıraktım." Sözleri yankılanıp durdu gün boyunca.

Acılar, pişmanlıklar, hasretlikler, doyamamışlıklar bir bir sıraya girdi. Allah'ın lütfuna sığınmak istedi. İlmini âlim ismine teslim etmeliydi. Yoksa, bu acı bu bedeni kurt gibi kemirip duracaktı.

Gözlerini diktiği yerden yavaşça kaldırdı. Gün doğumunu ıslatan damlalara baktı buruk bir hüzünle. Kaldırdı ellerini semaya. Her bir damlayı indiren melekler hürmetine sığındı Yaradan'ına; “Ne olur kolumu, kanadımı kırma Allah'ım" diye fısıldadı usulca.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi