ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 02-01-2023 15:08

Kahverengi Kundura

Yazan: Hakkı Yıldıran -KAHVERENGİ KUNDURA

Kahverengi Kundura

KAHVERENGİ KUNDURA

"Okuyacağım," diye daha ilkokulu bitirdiği ilk günden yalvarıyor, babası ise “Seni sanayiye vereceğim” diye diretiyordu. Günlerce mızmızlandıktan sonra zar zor razı etmişti. Okulların açılmasına sayılı günler kala nihayet ortaokul birinci sınıfa kaydını yaptırmayı başarmıştı. 

Okullar açılmış, ilk günden elinde kabarık bir listeyle eve gelmişti. Defter, kalem, silgi, kitap, iletki, pergel, cetvel diye uzayıp giden bir sürü malzeme...

Babasına, alınması lazım gelenleri ard arda sayıyordu. Babası da ona: “Ula bilmem neyini ne ettiğimin oğlu! Şimdi sırası mıydı bunların? Ben seni okutmayacak, sanayiye verecektim. Sana kim, ne ile alacak bunları?” diye sayıp sayıştırıyordu.

Uskar ayakkabı da aldıracaktı. Hepten demlenmesin babam diye, daha hayalindeki takım elbiseden bahsetmemişti bile…

Elindeki listede yazılı olan okul eşyalarını kasabanın diğer ucundaki tek kırtasiyeciden almışlardı. Aralarında, yakında gidecek olduğu okulun da bulunduğu bir çok irili ufaklı dükkanların yan yan sıralandığı, en işlek caddeden yaya olarak geri geliyorlardı. Baba önden, kendisi arkadan…

Bir ayakkabıcının önüne geldiklerinde ayağındaki yırtık lastikleri göstererek duraksamıştı. 
Söylene söylene ayakkabı dükkanına girmişlerdi. 
Daha dün gibi hatırladığı; kahverengi, topuklu bir uskar beğenmişti. Tekini ayağında denemişti. Hem dükkan sahibi hem babası ayakkabının iki tekini aynı anda giyip öyle denemesini istemişlerdi. Ayak baş parmağının denk gelen yerine bastırarak oğluna; “sıkıyoo mu la” diye soran babaya, dükkan sahibi “açar o açar" deyip araya girivermişti. 

Aldılar. “Bir numara geniş olanı alsaydık, kalın çoraplarla iki sene bile idare etseydin" diye söylene söylene eve gelmişlerdi. 

O gün, dediklerini ağlaya sızlaya aldırmıştı. 
Hayatında ilk defa bir uskar ayakkabısı olmuştu. Üstelik dediği ayakkabıyı aldırmıştı. Açarmış da açmazmış da, iki sene dayanırmış, dayanmazmış düşünmüyordu. Babasının, “Okullar açılıncaya kadar giymek yok ha”! sözüne takılı kalmıştı aklı. 

Evet! Hayatında ilk defa bir uskar ayakkabısı olmuştu. Dayanamadı. Okula giymeyi düşündüğü abisinden kalma pantolonu, gömleği, ceketi, kravatı ve yeni pabuçlarını evin duvarının tavanına yakın bir yerinde asılı aynanın karşına geçip giyindi, denedi. Aynayı aşağıya indirip ayakkabılarına, pantolonuna baktı, yukarı kaldırıp ceketine gömleğine, kravatına...Bir daha, bir daha…

Hepsini şöyle bir boydan görememiş olsa da “Yakıştı la!” diye deli gibi kendi kendine mırıldandı. Sevindi.

İlk gün okula, yol kenarındaki dükkanların camlarına baka baka gitmişt, ilk defa şöyle bir boydan görmüştü kendisini, üstündeki giysilerini.

Evleri okula çok uzaktı. Sabah ve öğleyin olmak üzere günde ik sefer gidip geliyordu. Taşlı topraklı ara yollara, babasının kendisinden iki sene dayandırmasını umduğu ayakkabıları anca üç ay dayanmıştı. Hatırlı bol yağışlarında olduğu yıllardı. İkisinin de altı iyice aşınmış, birisi ise topuğun dibirden ayrılmıştı. 

Yolda, topuğu kırık ayakkabısını kimselerin görmesini istemiyordu. Yolda giderken utancından, o ayağını fazla kaldırmadan topallaya, topallaya yürüyordu . Arkasından gelenlere oyalanıyormuş gibi yapıp yol verdiği, ara yollara gelinceye kadarki şehrin kaldırımlarında, yol değiştirdiği de olmuştu. 
Sonra nasıl olduysa bir yolunu bulup, ayakkabılarının altına ayakkabı tamircisi Kamil dayıya bir pençe attırmış, böylece o seneyi ancak çıkarabilmişti.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi