DENEME
Giriş Tarihi : 16-11-2022 16:35

İşaret Taşları

Yazan: Faik Öcal - İŞARET TAŞLARI

İşaret Taşları

İŞARET TAŞLARI 

Benim yolumda yürüyemezsin, ayak uyduramazsın adımlarıma, ezberleyemezsin sözlerimi. Ayaklarına dolanır yol sorularım. Şiarım, meçhule kapılmak her dem, gaibe boyun eğmek sorgusuz sualsiz, aniden geçip gitmek yeryüzünden. Varsın, kimseler olmasında yanımda yöremde, kimseler olmasın arkamda, izler yol göstermesin önümde. Sadece işaret taşları yükselsin, yıkılsın içimde. 

Heybemde fakirlikten, eksiklikten, noksanlıktan da başka bir şey taşımam, bulundurmam. Katığımsa medarı iftiharım olan, açlık, ağrılar, sızılar. Suyun yüzümdeki çatlaklarda kaybolması, toprağın göz çukurlarımı dolduramaması, kuru ekmeğin taş gibi mide oturması. 

Ciğerlerimi üfürdüm her bir güzergâha. Gittiğim yerlerde değilim, kaybolmuş bir sahrayım, bedevi bir çöl, katmerli bir yalan. Göründüğüm yerlerde de bir başkayım, tuhafım, yabancıyım. Ecel çarıklarına gizli günahlarımı, tulu emellerimi, engizisyon mahkemelerimi doğruyorum. Suyum acı, toprağım kara, ekmeğim yara.

İçimi somurtuyor, bir deli poyraz, ince sızı samyeli. İçimi kasıp kavuruyor geçip gidenler, hiç gelmeyecek olanlar ve geleceğime pusu kuranlar. Bir bekleyen olmadım hiçbir zaman. Halefim olmadı, selefim olmayacak hiçbir vakit.

Bir adanmışlık dolaşıp durur gözlerimin boşluğunda. İşte bu adanmışlıktır işaret taşlarımın temeli, sebebi, mayası. İman tahtamı sonuna kadar geren, kırılacak raddeye getirecek sır. Bu adanmışlıktır yolumu yaman, yolculuğumu meşakkatli, gecelerimi ıssız kılan. 

Benim yolumda yürüyemezsin, bütün bir hayatını ateşe süremezsin, benlik ipini ruhunun boynundan çıkaramazsın. Bu yolda hep gitmek, bakışlarını uzaklardan alamamak, turnalara ötelerden bakmak var. Sonra alır başını gider tensel ıstıraplar önüne geçemezsin, gizli saatlerde kayıp olursun bulunamazsın, çıkmaz sokaklara düşersin nasıl düştüğünü bilemezsin, zaman ve mekâna avuçlarında yoğrulursun bitersin, Tur-i Sina’ya çıkarsın geri dönemezsin. Her bir varlık, yokluk zemininde iki kelimedir: Sücut ve sükût! Anlayamazsın.   

İşaret taşları aldatmazsın seni. Bu yolda düşenlerin, yola devam edemeyenlerin, yolun büyüsüne kapılanların mezarıdır bu taşlar. Yükselirler, birden yıkılırlar, yıkıma götürürler. Ve her bir taşın hatırası vardır bende. Kimisi Tahran işi ateşgede, kimisi Harun Reşit kakmalı levvamî, kimisi Bakü’de metfun Elisa’nın çocuk kalbi, küçük ve yetim. 

Unutma, işaret taşlarını. Geçmişin kuyusunda çıkamazsan, bir işaret taşı olursun sen de, diğerleri gibi eyyamcı. Korkutmazsın seni bu taşlar, bu devir, bu hengâme. Çocuk kalbine yakıt olsun, taşlardan geri kalanlar, taşlara çizilmiş yazılar, taşlarda unutulan hayatlar.

Yolumda yürüyemezsin, ayaklarına dolanır anılar, birden önüne düşer ağzında kaybolan kuşun başı, derisi soyulmuş ilk dostluklar, ilk göz ağrıları, ilk yalnızlıklar. İçini kuşatır, sıtmaya tutulmuş, kızıl muşambaya sarılmış, melal ve keder ile evirilip çevrilmiş renksiz soluksuz ucuz fotoğraflar. Mesele bütün kayıp albümler. Mehmet’in kırık dökük tebessümü baba yadigârı, İbrahim’in çarpılmış yüz ifadesi ata yurdu, Nur’un dolu dolu gözleri anne hasreti. 

Trenler geçer önünden, ilk seferinde beni satarsın. Gemiler kalkar göğsünden, ilk arbedede beni tafra gibi atarsın. Çocukluğunun kırlangıç tarlalarına düşersin, düştüğün yerden kalkamazsın, kırlangıçlara kapılıp gidersin. Eskiyi özlersin, eskisi gibi olamazsın, yeniliklere sevdalanırsın, ayak uyduramazsın. Şimdinin aynasını yüzüne tutarsın yüzünü göremezsin. Gözlerinin önünde koşan ilk ata binip gitmek istersin dönüşünün olmadığını bile bile. 

Yolumda yürüyemezsin, ayaklarına dolanır kuşkular, sorular. Yanlış bir yaşamaktan doğru bir yol çıkamaz, bilirsin, ses etmezsin. Biriktirilmiş firakların, arı duru bir ebediyete yetmeyeceğini bilirsin, korkarsın. Sonra acılardan ve anılardan arta kalanların benlikte yer edinme ihtimali, kahreder seni, mahveder, perişan eder, bilirsin, susarsın. Ve yalnız yaşama, yalnız kalma, yalnız haşir olma ihtimali, öldürmekten beter eder seni, dillendiremezsin, bir başkasına anlatamazsın. 

Yolumda yürüyemezsin, pranga olur ayaklarında kuşkular, batman olur olur ayaklarında sorular. İşaret taşlarının olduğu yerde düşersin, nasıl düştüğünü anlayamazsın. Taşlara bakıp bakıp ağlarsın. Artık taşlara çizilmiş yazılardan bir yazıdır yolculuğun, ama yarım kalmış, ama silinecek, ama unutulacak. Taşlarda unutulmuş bir hayattır bütün bir yaşadıkların, yaşanmışlığın, düşlerin.

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi