ÖYKÜ
Giriş Tarihi : 09-09-2023 18:16   Güncelleme : 08-10-2023 23:05

'İki Yok Bir Var' Şükür Taşları / Nevin Aktekin Gülfırat

Yazan: Nevin Aktekin Gülfırat -'İKİ YOK BİR VAR' ŞÜKÜR TAŞLARI

'İki Yok Bir Var' Şükür Taşları / Nevin Aktekin Gülfırat

'İKİ YOK BİR VAR' ŞÜKÜR TAŞLARI

Bende yok sabr-ı sükûn, sende vefadan zerre
İki yoktan ne çıkar, fikredelim bir kerre (NABİ)

Yoksuldu, yoksundu ama yine de mutlu biriydi Arif… Sağ cebinden çıkardığı iki çakıl taşını eline aldı. Onlara dokundu ve hafifçe gülümsedi. Belki de onun en büyük zenginliği bu taşlardı. “Ya Bismillah, ya nasip.” dedikten sonra taşları cebine koydu.

Her zamanki gibi boya sandığını Berber Hasan'ın kapısının önüne bıraktı. Berber Hasan'da saçını kestirip tıraş olan insanlardan bazıları, Arif’e de ayakkabılarını boyatırlardı. Bu şekilde nafakasını ama az, ama çok çıkarıyordu.

Bugün sadece bir kaç kişinin ayakkabısını boyayabilen Arif elini cebine atarak paralarını saydı. Tam altmış beş lira kazanmıştı. Kazancı biraz düşüktü. İç çekerek bugün doğum günü olan oğluna verdiği söz aklına geldi.

Geçenlerde birlikte gezinirlerken mahalledeki oyuncakçı dükkânına koşarak giren oğlu -daha önceden görüp beğendiği- vitrindeki kumandalı, kırmızı arabayı göstererek; “Bana bu arabayı alır mısın? Babası Saim’e bu arabadan almış ama beni hiç oynatmadı.” demiş, Arif de; “Oğlum şimdi yanımda o kadar para yok. Sana söz, doğum gününde istediğin bu arabayı alacağım.” diye cevap vermişti.

Cebinde sadece altmış beş lirası vardı. Eve ekmek aldıktan sonra geriye sadece elli lirası kalıyordu. Elli liraya o arabayı alması mümkün değildi.

Oyuncakçının önünde bir süre düşünceli bir şekilde dolaştı. Oğlunun istediği arabaya baktıktan sonra karşı taraftaki kaldırıma oturdu. Çocuklarına oyuncak alan aileleri izledi. Suratı düştü… Üzülmüştü ama ne zaman böyle olsa cebindeki iki çakıl taşı imdadına yetişirdi. Yine öyle oldu… Taşlarla oynarken gülümsedi. Onlara; “iki yok bir var taşı” adını koymuştu. Önce biraz daha küçük olan “yok” taşına dokundu. Sonra biraz daha iri olan "var” taşını elinde evirip çevirerek mırıldanmaya başladı...

Tam bu sırada yanına gelen Oyuncakçı Sedat kısık bir sesle konuştu:

-Selamünaleyküm Arif
-Aleykümselam Sedat Abi
-Bir şey soracağım. Seni bir süredir izliyorum; cebinden çıkardığın şu iki taşla oynuyor, sonra onlara bakıp tebessüm ediyorsun. Hayırdır elbette vardır bu taşların bir sırrı, bir hikâyesi?

-Bunlar; iki yok, bir var taşı.
-Allah Allah ne ilginç bir isim! Ne işe yarar pekiyi bu taşlar?
-Bunlar “tılsımlı” taşlar, benimle konuşurlar. Ne zaman ümitsizliğe düşsem, dilim söylenmeye başlasa yoksulluğuma/yoksunluğuma, cebimden onları çıkarırım. Tam dilim yoksunluğun sahibine sitem edecekken “iki yok bir var taşı”; “Sen de vefanın zerresi yok. Bir de adın Arif olacak utanmıyor musun? Asıl yokluk ne bilmez misin? Zenginlik ve yoksulluk kalpte olur. Kalbinde zengin olanı dünya fakir kılamaz; kalbinde fakir olanı da dünya malı zengin edemez bilmez misin?” diyerek dile gelir. 

-Sonra da Rabbimin verdiği ikramları sayar bana;
Birilerinin evladı yok, senin var. Birilerinin eşi yok, senin var. Birilerinin parası var ama ne yemek yiyecek sağlığı var, ne dişi. Birilerinin gözü yok, senin var. Birilerinin kulağı sağır duymaz, dili yok konuşamaz, senin var. Senin elin ayağın var, birilerinin yok. Birilerinin kalbi var ama duyguları körelmiş, hisleri yok. Senin hala hisseden bir kalbin var. Birilerinin paraları gani ama kalbinde Allah yok, senin var. Yani var olanları sayarsam yoksunluklarından şikâyet etmez, nefsini ve kendini kınar utanırsın. Bilmez misin ki Rabbin senden de derdinden de haberdar?

-Ardından nasihate devam edip; “Unutma şükretmememiz ve kötü huylara sahip olmamız şeytanı memnun eder. Çünkü şeytan insanları şükretmekten alıkoymak ister, Araf Suresi-17’de belirtildiği gibi ‘Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından musallat olacağım. Birçoklarını şükreder bulamayacaksın.’ diye konuşur… Sen de oğluna o arabayı alamadığın ve doğum gününde sözünü tutamadığın için hayıflanırsın.  Söz verirken de ‘inşallah’ demeyi unutursun. Söyle şimdi sende ‘Rabb’e vefa’ da mı yok? Unutma! Şükretmeyen insan, Allah’ın nimetlerine karşı nankörlük eden insandır. Rabbin için sabret.” der. Ben de “iki yok bir var” taşını böyle birleştiririm.

Bu sözler karşısında afallayan, şaşıran ve gözleri dolu dolu olan Sedat, Arif’in yanına oturarak konuşmaya başlar: 
-Arif biz gerçekten de Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimete rağmen O’na nankörlük yapıp yaşadığımız hayattan şikâyet ederiz. Oysa öyle zor durumda olan insanlar ve öyle hayatlar vardır ki dünyada, yarım saatliğine bile o hayatı yaşamak zorunda kalsak, kaçıp kurtulacak bir yer bulmak isteriz. Allah’ın vermiş olduğu sayısız nimet için sürekli şükretmek yerine “Şuyum var, buyum var.” diyerek sahip olduklarımızla övünür, dururuz. Oysa sahip olduğumuz her şey Allah’ın bize ikramıdır.

Ardından sözlerine devam eden Sedat; “Pekiyi bu taşları bana versen, ben de bu taşların karşılığında sana oğlunun istediği arabayı versem olur mu?” deyince Arif; “Kusura kalma Sedat Abi, ‘iki yok bir var taşım’ benim için iki, üç gün sonra kırılacak o arabadan kıymetli.” diye cevap verir…

Kaldırımda oturduğu yerden ayağa kalkan Sedat; “Dur bekle gitme.” diyerek dükkânına koşar adımlarla giderek oğlunun istediği arabayı paketleyip Arif'e uzatır.

Arif hediyeyi elinin tersiyle itip cebindeki parayı göstererek; “Benim sadece bu kadar param var, taşlarımı da kusura bakma sana veremem. Onlar benim şükür taşlarım.” deyince Sedat; “Koy, o paraları cebine, senin şu taşlarının hikâyesi altından, nice hazinelerden daha kıymetli. ‘Dilsiz’ gibi görünseler de kalbe fısıltıları ile en büyük nasihat o taşlar.” diye cevap verip ardından “Aha işte bak benim de bundan sonra ‘iki yok bir var taşım’ şu ayağının dibindeki kırık taşlar olsun. Sağlıcakla kal Arif” deyip dükkânına huzur içinde geri döner.

"İki yok bir var” taşını, oğluna verdiği sözü tutabilecek olmanın sevinciyle öpen Arif; “Ey Rabbim hikmetinden sual olunmaz, sen bazen böyle nice dertlere derman şu taşları vesile edersin de ‘var’ haline gelir tüm yokluklar, ‘var’ olur hiçlikten yeni umutlar.” diyerek yerinden kalkar ve fırından iki ekmek alıp evinin yolunu tutar…

Unutmayalım ki şükretmemek, nankörlüktür. Rabbimizin, bizim şükrümüze hiç ihtiyacı yok.
“O, Allah’tır, bir tektir. Allah Samed’dir. (Her şey ona muhtaçtır; O, hiçbir şeye muhtaç değildir.)” (İhlâs Suresi-1/2)

Hepimizin böyle “iki yok bir var taşı” olmalı. Rabbimizin verdiği sayısız nimeti tekrar tekrar hatırlamak ve “nankör” değil “şükreden” bir kul olmak için…

Editör: Hamit Gözümoğlu 

Truva Edebiyat Dergisi Truva Edebiyat Dergisi